16-Yalanlar Yalanlar Yalanlar...

21.6K 1.2K 148
                                    


Nasıl hissetmem gerektiğine karar veremiyordum. Üzgün mü olmalıydım, yoksa öfkeli mi olmalıydım... Ya da tam şu anda olduğu gibi hiçbir duygu hissetmeden öylece durmalı mıydım? Babama bakarken aslında hissettiğim çok fazla şey var. Yani, daha ufak yaşımdan beri bende biriktirdiği çok acı dolu anılarım var. Fakat insan büyüdükçe bu acıları içine sığdırmakta zorlanıyordu, en azından bende durum böyleydi.

Bana uzun bir süre sonra el kaldırmış olması canımı yakmıyordu, sadece keşke dedirtiyordu içimde ''Keşke senin evladın olmasaydım, belki o zaman böyle biri olmazdım''.

Düşüncelerim yine zihnimde sabit, dudaklarıma ulaşmadan öylece dolanıyorlardı içimde. Koltukta uzanırken onu sessizce seyrediyordum. Annemin yüzüne sardığı, yapıştırdığı yara bandına bakarken en ufak bir acıma hissim yoktu. Köşe lambasından yansıyan sarı loş ışığın altında ki yaralı yüzüne bakıp duruyordum sadece. Bu sırada annem geldi. Sessizdi ve çok düşünceli görünüyordu. Aynı sessizlikle yanıma oturduğunda, ''Kime şikayet ettin babanı?'' diye sordu.

Bu soru ile aklıma Uğur gelmişti. Babamın bana el kaldırdığını yalnızca ona söylemiştim. Yalnızca o biliyordu...

Anneme herhangi bir fikrim varmış gibi değil de tamamen boş bir bakış atmıştım ve ''Hiç kimseye, kızlar dahil olmak üzere kimseye bahsetmedim'' gözlerimi kaçırıyor olmam annemin sözlerime olan güvenini sarsmış olacak, ''Esila, ne olursa olsun o senin baban. Sana yaptığını ben de desteklemiyorum ama onu bu hale getiren biri senin arkadaşın olmamalıydı'' dedi.

Annemi salonda bırakıp odama giderken dikkatlice yönümü değiştirip arka bahçeye açılan kapıdan dışarıya çıktım. Uğur'un her zaman gizlice dışarıya çıktığı pencereye bakarken dişlerimi sıkıyordum. Babama el kaldırma hakkını nereden bulduğunu merak ediyordum. Şu ana kadar nedendir bilinmez, Onur'dan şüphelenmiştim fakat annemin sorduğu soru ile bütün oklar Uğur'u işaret etmişti ve dikkatle dışarıya çıkmasını beklemeye başladım.

Belki yarım saat belki daha fazla, beklemekten sıkılmaya başladığım şu anlarda -Ne yapıyorsun?- mesajı ile telefonuma baktım. Garip. Gerçekten anlamakta güçlük çekiyorum. Neden Onur'dan 'Ne yapıyorsun?' gibi bir mesaj geliyordu ki benim telefonuma?

Umutlanmaktan yorulan ve korkan yanımı bir kenara bırakıp yere oturdum. Kalbim çok hızlı atıyordu. Parmaklarımı harflerin üzerine düzgünce değdiremiyordum heyecandan ve zor da olsa -Bahçede oturuyorum, bir şey mi oldu- mesajı yazmışken gözlerimi sıkıca kapatıp açtım ve mesajı -Bahçede oturuyorum, sen?- şeklinde düzelttim.

İçimden kükrercesine yükselen 'Konuşma şununla, yazma bir şey' sözlerine kulak vermemekte zorlanıyordum fakat son bir kez de olsa umutlanmak istiyordum ben. İlk aşkımdı o benim, ilk gözyaşımın adıydı Onur, son bir defa daha umutlanmak bana bir şey kaybettirmeyecekti.

📱

Onur : Hiç dışarıdayım ben de. Konuşalım mı biraz, sahile gelebilecek misin?
Esila : Bu saatte çıkamıyorum biliyorsun. Ne konu hakkında konuşacaktık?
Onur : Sen hala deftere bakmamışsın anlaşılan.
Esila : Defter?

📱

Mesajımı gönderdikten sonra kendime küfrederek ''Bakmadın salak bakmadın!'' çemkirişleri ile ayağa kalktım. Tam bu sırada yan bahçeden gelen seslerle telefonu cebime sıkıştırdım. Gelen Uğur'du ve bu defa herhangi bir yeri kanamıyordu. Gayet normaldi yüzü, yani eski yaralarına herhangi bir ekleme yapılmamıştı...

Beni fark ettiğinde durdu. Kaşları merakla hafiften çatıldığında çitlere doğru ilerleyip ''Ne hakla!'' dedim. Fısıldamıştım belki ama öfkeli olduğum her halimden belli oluyordu. Kaşları biraz daha çatıldığında ''Ne ne hakla?'' dedi.

Saçlarımdan Bileğine   Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin