9-Çillerin

26.5K 1.2K 151
                                    


Esen ılık rüzgâr yarım yamalak ele geçirdiğim uykumu hiç ederken huysuz bir ifadeyle açmıştım gözlerimi. Bütün geceyi kıpırdamadan geçirmiş olmak elbette ki bir takım tutulmalar, bir takım mumya gibi duruşlara neden olmuştu ve kendime acıyarak gözlerimi dizlerimde mışıl mışıl uyumaya devam eden komşu beyimize doğrulttum.

Bana değen mumyalık ruhu ona uğramamıştı bile. Halinden gayet memnun görünüyor gibiydi. Yaralarla dolu yüzüne bakarken ilk defa bu kadar net görüyor olmanın şaşkınlığıyla çok konsantreydim.

Her bir ayrıntıyı istemsizce aklıma kazırken boynundaki iz dikkatimi çekti. Başı hafiften karnıma doğru dönüktü. Bu sebeple kulağının hemen altında kalan, boynuna oldukça yakın bir yerde bıçak yarası izine benzer bir iz olduğunu kolaylıkla görebiliyordum.

Dudaklarımı sıkarak yüzünü incelemeye devam ederken ağzının, burnunun, kaşlarının... Kısacası her bir ayrıntının yaralara rağmen kusursuz görünüyor olması sinir bozucuydu. Kız halimle ben bile bu kadar düzgün ve güzel bir yüz hatlarına sahip değildim ama komşu beyimizin maşallahı vardı kesinlikle.

Geceden beridir göğsünün altından çekmediği eline kaymıştı gözlerim şimdi. Elinde bile yaralar vardı ve bir an için istemsizce gülümsediğimde "Afacan bir erkek çocuğu muyuz yoksa serseri mi..." diye mırıldandım.

Kahverengi saçlarına doğru yükselen bakışlarımla birlikte gözlerinin aralandığını fark ettim. Dikkatli bakışlarımı daha normal bir kıvama getirmiştim anında ve gözlerini gözlerime dikmesiyle "Günaydın paşam, dizlerimi salsan mı?" Diye fısıldadım.

Yeni uyanan bir bebeğin boş bakışları vardı gözlerinde. Öylece bakıyordu yüzüme ve aniden doğrulduğunda "Yavaş!" Diye tısladım.

Tıslamıştım çünkü ifadesi acısıyla aynı oranda ekşimişti ve göğsünün altına dokunarak hafiften eğri bir oturuşla yere bakıyordu.

"Öyle kalkılır mı ya? Senin kendine acıman yok mu?"
"Saldık işte dizlerini."
"Yani teşekkür ederim ama kendine zarar vermeden de yapabilirdin bunu..."

Ekşi ifadesini kontrol etmekte zorlanırken yüzüme baktı. Hala göğsüne dokunuyordu ve "Çok konuşuyorsun sen" dedi.

Yüzümü buruşturarak ellerimi göğsümün altında birleştirdim. Çok konuştuğumu düşünmüyordum kesinlikle.

"Açıklama yapıyorum öyle hızlı kalkma bir daha diye. Çok konuşmuyorum ayrıca, bence gayet normal konuşuyorum."
"Hı hı..."
"Hem senin öyle yerlerde gezindiğini bilmiyor ailen değil mi? Niye dövüşüyorsun? Yüzündeki yaralar geçmiyor resmen farkında mısın?"
"Es ver es."
"Nasıl?"
"Nefes al diyorum. Daha kendime gelemedim, bir bekle. Bi açılayım. Sonra yine devam edersin."

Açık kahverengi gözlerini gözlerime diktiğinde dudaklarımı kapattım. Sanırım bu defa çok konuştuğum konusunda hak vermek zorunda gibi hissediyordum kendimi ve herhangi bir soru sormadan tekrardan konuşmama kararı aldım.

Saatlerdir tek kelime etmeden öylece beklemiştim. O da sessizdi ve telefonuyla uğraşıyordu. Şimdi telefonu çantasına sıkıştırırken bana baktı ve "Ben gidiyorum" dedi.

Ben gidiyorum?

Ben zaten keyfimden buradaydım...

Gözlerimi devirerek ayağa kalktığımda ağır ağır çantasını sırtına takışını seyrettim. Donuk fakat bir o kadar da aslında donuk olmayan bakışları üzerimdeydi ve çantasını takmayı başardığında "Küstün mü?" Dedi alay edercesine bir ifade ile.

"Yoo küsmedim..."
"Niye tip tip bakıyorsun?"
"Tip tip? Hayır öyle bakmıyorum."
"İyi."

Yürümek istemişti aslında ama ayağında bir sıkıntı olduğu dün geceden beridir çok net belliydi. Topallıyordu yine ve koluna dokunduğumda "Eve kadar eşlik edeyim" diye mırıldandım.

Saçlarımdan Bileğine   Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin