2:"Welcome to Hell"

2.3K 116 91
                                    

(Horns- Bryce Fox)

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın.

İyi okumalar^^

...

Yönümü döndüğümde karşımdaki adamın bakışları, beni içine çekip yutacak kadar güçlü ve derin bir koyuluğa sahipti. Saçları simsiyah, kaşında ve dudağında birer piercing vardı. Yine siyah, kolsuz tişörtünden görünen tek kolunu boydan boya kaplayan dövmeleri, altında siyah dar bir pantolonu vardı. Aramızda az ama çok denilemeyecek kadar bir boy farkı bulunuyor, aşırı iri olmasa da yapılı olduğu belli oluyordu. Görüntüsü karşısında dudaklarınızı ısırmadan edemezdiniz. Hele ki yüzünde ki makyajı, sanki onun kusursuzluğunu süsleyen bir parıltıydı adeta.

"Ne arıyorsun burada, yabancı?" Sert ve kalın sesinin tınısı kulaklarıma dolduğunda, karnımın altında hissettiğim alevle kalbim hızlanmıştı.

Korku, endişe ve yanlışın verdiği yavan tat, kanımı fokurdatıyordu.

"S-sadece.. buradan geçiyordum." Yalanımı anlamaması için gözlerimi kaçırmış, omzunun üstünden buraya gelmek için indiğim merdivenlere bakmıştım.

"Hmm, pek inandırıcı değil. Daha iyi bir yalan uydurabilirsin bence." dudaklarımı dişleyip gözlerimi gözlerine çıkardığımda biçimli, koyu kaşları havalanmıştı. Bana yaklaşıp eğilerek yüzlerimizi hizalamıştı. Sıcak nefesini suratımda hissettiğim de gözlerimi kapatıp ağlamamak için savaş veriyordum.

Ağlayacak gibi hissediyordum çünkü.

Ama üzgün olduğum için değil, canım yandığı için hiç değil, sebebini bilmediğim bir sebepten ötürü ağlamak istiyordum.

İçimde sanki bir şeyler birikmiş, birikmiş ve kendini dışarı salmak istiyordu ama bunun sebebi olumsuz duygular değildi.

"Sen buradan değilsin. Ne işin var burada?" sesi az öncekinden de baskın ve meraklı çıktığında doğruları söylemek zorunda kalmıştım.

"Tuvalete gitmiştim ve burayı gördüğümde merak edip baktım. Gerçeği bu." Gözlerimi sıkıca yumup doğruları hızlı bir şekilde söylediğim de uzaklaşmamıştı ama yüzünde memnun olmuş bir gülümsemeyle gözlerimin tam içine bakmıştı. O an yutkunamadım bile.

Büyülü gibiydi. Sanki, sanki büyülü bir oyuncak gibi. Ona baktığınızda transa geçiyor, büyüsüne kapılıyor ve normal insan aktivitelerinizi unutuyordunuz. Tanrım! Tükürüğüm boğazımda takılı kalırken titrek bir iç çektim.

"Aferin, kedicik." dediğine kaşlarım çatıldı andan sıyrılarak. Kedicik? Oradan bakılınca nasıl göründüğümü bilmiyordum fakat, ağlama isteğini bastıran biri en fazla ne kadar iyi görünebilirdi ki zaten?

İnce, tül ve beyaz bir gömlek altına, siyah dar bir pantolon giymiştim. Yüzümde şeftali tonlarında bir far ve hafif pembemsi bir ruj vardı. Kulağım dışında hiç bir yerimde piercing falan da yoktu. Ona göre oldukça çocuksu ve sade kaçıyordum. 

Ama yine de azmimi elden bırakmadım. Kendimi toparlayıp sakin kalmaya çalıştım. O bana kafa tutuyorsa, bende ona tutardım.

"Buranın ne için olduğunu söyle." kaşları ilk önce havalanmış ardından çatılmıştı. Bana yaklaşıp kulağıma eğilmişti. Lanet olsun! Dudaklarını bilerek kulağıma sürtmüştü ve bu tuhaf aurası beni aynı tuhaflığıyla etkiliyordu.

"Bu, seni, hiç, ilgilendirmez." kelimelerin üstüne basarak söylediğinde sinirlenmiştim. Neden bu kadar gizliydi ki burası?

Kolunu tutup hırsla tırnaklarımı geçirdim. Şaşırmış olacak ki kaşları havalanmış ve geri çekilmişti.

"Merak ediyorum. Ayrıca bana böyle davranamazsın sen! Yeni tanıştığın herkese böyle kaba mısın? Ne kadar sinir bozucu." Sinirli çıkan sesimle yüzünde anlamadığım bir ifade oluşmuştu. Nasıl desem.. tatmin olmuş ya da hoşuna gitmiş gibi.

"Birincisi, sinirlendiğinde çok fena ördek yavrusuna benziyorsun. İkincisi, istediğime istediğim gibi davranırım, bunu sana soracak değilim. Üçüncüsü, en anlayacağın dilden söyleyeyim o zaman; burası bir, seks kulübü. Şimdi git buradan." Dediklerinin bir çoğunu duymamazlıktan gelirken benim için önemli olan cümleyi aralarından çekip çıkartmıştım. 

Pekala, içeriyi kapıdan gördüğümde alışılmışım dışındaki görüntüler karşısında dumura uğramış ve sebepsizce bir korku sarmıştı bedenimi. Fakat olayı böylesine basite indirgeyerek açıkladığında, korkum yerini meraka bırakmış ve ona cesur görünmek isteyerek heyecanlı bir ifade takınmıştım. 

Çünkü, çok daha fazlasını görmek, bilmek ve öğrenmek istiyordum.

Merak gerçekten de başa belaymış.

Büyük bir hevesle "Eğlenceli görünüyor." demiştim ki, koca bir kahkaha patlattı. Akan bir göz yaşı varmış da onu siliyormuş gibi işaret parmağını göz altlarına götürüp silmişti. Sonra aniden ciddileşip boğazını temizledi.

"Sandığından daha eğlenceli ama çok tehlikeli ve sen yanlış sularda yüzüyorsun."
dediğinde, adamın baskın aurasının büyüsüne kapılarak başımı sağa sola sallayıp kararlı bir ifadeyle gözlerinin içine baktım.

"Tehlike, benim göbek adım." yalan değildi. Lise de Taehyung'la neler yaptığımızı çok iyi hatırlıyordum. Dersten kaçar, dışarda sigara içerdik. Bilerek kavganın olduğu yerlerde gezip adam ayırıyormuş havasına girerdik ama asıl amacımız, sinirli olduğumuzda adam dövmekti.

Alaycı bir şekilde sırıttı. "Kedilerle pati savaşına falan giriyordun herhalde. Çünkü senden," eliyle beni baştan aşağı işaret etmiş, ''Ancak bunu beklerim.'' demişti. Bilmiş bir tavırla beni incelediğinde gözlerimiz buluşmuş, sinirli ama kendinden emin bir şekilde sırıtmıştım.

"Aksine, adam dövdüm. Hem de bir değil, kalabalık bir grubu." hayret edercesine bakmıştı. İçimden bir ses 'kazandın' diye çığlık atarken konuşmasıyla hayal kırıklığına uğramıştım.

"Şirin bir çocuksun sadece." dediklerimi çokta sikine takmış gibi görünmüyordu ve gözlerinde aşağılayıcı bir tutumdan çok, zavallı der gibi bakıyordu. Bu durum fazlasıyla canımı sıkarken, onu nasıl ikna edeceğimi düşünmeye başladım.

Tam arkamdaki kapının ardında bambaşka bir dünya vardı ve ben, dediği gibi bir çocuk hevesiyle yanlış ve bilmediğim sulara balıklama dalmaya çalışıyordum. Neden peki? Nedenini yemin ederim ki bende bilmiyordum. Tek bildiğim iç güdüsel, bir hayvan misali aldığım lezzetli kokuya doğru ilerlemekti.

Bu koku, bana tuhaf hisler tattırıyor, ağzımı sulandırıp içimi coşkuyla kaplıyordu. Heyecanlanıyor, korkuyor, meraklanıyordum ve ben, oldukça meraklı biriydim.

Şirin bir çocuksun sadece. 

Zihnimde yankılanan sesiyle suratım anında asılmıştı. Pes etmek istemiyordum. Gözlerinin içine bakmış, bir umut ışığı yakmasını beklerken beni, kendime getirip yeniden heyecanlandırmıştı sözleriyle.

"Ama bu çabanı, cesaretini ve gözlerindeki ışığın rengini sevdim." Gözlerimdeki ışık mı? Ah! Eminim şu an parıl parıl parlıyordur, sevinçten.

"O yüzden," öncelikle etrafa, ardından da içeriye bakmıştı.

"Hadi benimle gel." Benden önce içeriye ilerleyerek eliyle gel işareti yapmış, bununla birlikte derin bir nefes alıp yumruklarım istemsizce sıkılarak tırnaklarımı avucuma geçirirken, aldığım nefesi tutarak peşinden ilerlemiştim.

İşte bütün her şey benim, o cehennem kapısından içeriye girmemle başlamıştı.

...

Bölüm sonu.

Sizi seviyorum.

ineedyourbody | jikook (Düzenleniyor.)Unde poveștirile trăiesc. Descoperă acum