12. Bölüm

564 53 15
                                    

   Hayat son dakikanın takipçisidir. Geçmişin yada geleceğin değil şu anın gölgesinde gezinir. Bu nedenle insan hep gaflete düşer. Ya geçmişin izlerini taşır yada geleceğin korkusunu fakat kimse şu anın meçhullüğü ile ilgilenmez.

      Luhan'da bu gafletteydi. Yeni uyandı uykusundan. Kardeşim oğlum dediği adamı hapse, sevdiği ve nefret ettiği adamı hastahaneye yollarken uyandı gaflet uykusundan. Şimdi ise elinde bir şişe su, gözleri dolu dolu bekliyordu. Bir hastahane odasının önünde, hiç geçmeyen zamana inat.

     Tüm olayları yeniden yaşar gibi hissediyordu. Elleri hala titriyor gözlerindeki yaşlar bulanıklaştırıyordu etrafı. Jongin'in patlayan tüfek ile verdiği şaşkınlık ifadesini ve Sehun'un yüzüne yayılan ekşimeyi... Jongin'in tutuklanışını ve Sehun'un yere yığılışını... Her bir sahne aklında tek tek yeniden oynuyordu.

     Hemşireler dönüyordu etrafında. Kimisi başındaki yarayı sarıyor kimisi bileklerine merhem sürüyordu. Luhan ise ameliyathanenin önünde oturmuş sanki içeriyi görür gibi karşısına dikmişti gözlerini.

     Şu an... Ne boş, ne yavan bir vakitdi onun için. Elinden hiçbir şey gelmeziken, dili tutulmuş gibi tek kelime etmezken, beyni durmuş gibi hiçbir şey düşünmezken... Arkadaşı Baekhyun göründü koridorun sonunda, hemen ardından Chanyeol, Suho, Lay... Baek Luhan'ı görünce koşarak gitti arkadaşının yanına. Tam önüne gelince yere çöktü ve tuttu ellerini zavallı oğlan'ın. Her biri şaitti Luhan'ın çektiği acılara şimdi bir yenisi daha ekleniyordu.

"İyi misin Luhan?"

      Luhan kafasını kaldırdı Baek'e doğru. Gözlerinin içine baktı tüm kederiyle. 'Canım acıyor. İçeride ise canımın canı acıyor' dedi tekrar Sehun'un bulunduğu ameliyathaneye çevirdi başını. Herkes hüzünle eğdi başını yere doğru. Aptal çocuk... Hala seviyordu...

       Baek eşinin yanına gitti ve kahve ile atıştıracak bir şeyler almasını istedi eşinden. Luhan Hepsinden ufaktı belki, yine de şu an hepsinden büyüktü kuşkusuz. Baek ağlamayı bile beceremeyen arkadaşına baktı bir süre. Sonra iç çekip ilgili bir doktor bulmak için o da gözden kayboldu eşi gibi.

    Lay oturdu Luhan'ın yanındaki sandalyeye. Onu çekti kendine doğru ve sarıldı. İşte o zaman ağladı Luhan. Yanında hala birilerinin olduğunu bilerek.

      

         Saatler birbirini kovalarken Luhan yeni yeni kendine geliyordu. O an aklına Haian geldi. Suho'ya döndü hemen yüzü. 'Kızım nerede?' dedi titrek incecik bir sesle. O vakte kadar ağzını dahi açmamış adamın konuşması ortamda bir rahatlama yarattı. Ufak da olsa Luhan'ın yaşam belirtileri göstermesi iyiydi.

"Annemlerde şuan. Sizi alıp geleceğiz sanıyor."

     Luhan duydukları ile kahroldu. Nasıl da masumdu minik kızı. Kim olurlarsa olsunlar sadece anne babasını yanında istiyordu. Luhan hafifçe gülümsediği sırada doktor çıktı ameliyathaneden Herkes konuşulacakları bekliyordu. Doktor başını hafifçe yere eğdi ve gözlerini yerde gezindirdi.

     "Elimizden geleni yapıyoruz. Henüz ciddiyetini koruyan bir vaka. Kalbin sol alt boşluğundan girmiş ve diğer taraftan çıkmış. Ne kadar zarar verdiğini görmeye çabalıyoruz. Lütfen sabredin."

     Sabır... Tek kelime beş harften oluşan, derin bir bekleyişin kısa ve öz anlatımı. Düşünceler bir türlü bırakmıyordu Luhan'ın peşini. Herkes kendi aleminde takılıyor gibi bir tarafa çökmüş gelecek haberleri bekliyorlardı.

      Suho'nun annesi beş kere aramıştı. Haian onu sıkıyordu o da hastahanede bekleyen adamları. Luhan ayağa kalktı. Silkelenip toparlandı ve hemen ardından Suho'nun telefondaki annesine Lulu'yu yollamasını söyledi. Luhan'ın ciddi bir yarası yoktu fakat içi paramparçaydı ve o yine bir çocuk için toparlanmayı seçmişti.

Obsessed Loveजहाँ कहानियाँ रहती हैं। अभी खोजें