1.4

4.1K 290 349
                                    

İthaf: NisaSayar



"Kalk lan ayı. Telefonun çalıyor." diye bir ses ve ardından kafama gelen bir darbe.

Bunu sabah rutinim haline getirecektim sanırım.

Kafamı yastıktan yavaşça kaldırıp gözlerimi araladım. Telefonumun çalma sesini hâlâ duyuyordum.

"Alsana şunu!" diyen Arel ile oflayarak yatakta oturdum ve telefonu elime alarak kimin aradığına bakmadan telefonu açtım.

"Alo?" dedim ama sesim aşırı uykulu çıkıyordu. Gözlerimse zaten kapalıydı.

"Sevgilim, seni uyandırdım mı?" diyen Tuna'nın sesini duyduğumda istemsizce gülümsedim. Sevgilim demesi hoşuma gitmişti...

"Hayır desem inanacak mısım?"

Hafifçe güldü. "Sanmıyorum."

"O zaman uyandırdın diyeyim." dedikten sonra hafifçe güldüm.

"Günaydın, ben şey için aramıştım. Çıkmaya başladığımızdan beri başbaşa bir şeyler yapamadık. Bugün bize gelsene, hava güzel gibi. Bahçeye çıkarız."

( Fesatlaşmayın lütfen)

"Gelirim de... saat şu an tam olarak kaç?"

"Geç değil merak etme ama erken de sayılmaz yani." dedi ve güldü. "Saat onu bilmem kaç geçiyor."

"Çok aydınlatıcı oldun teşekkür ederim."

"Ne demek efendim, görevimiz."

"Flörtleşmeyi kesin bence artık." dedi bıkkınlık dolu bir sesle Arel.

"Arel seni öldürmeden ben telefonu kapatayım bence. Görüşürüz."

"Görüşürüz." dedikten sonra telefonu kapatıp yatağın üzerine koydum.

"Ne var?" diye sorduktan sonra gözlerimi devirdim. Karşımda kollarını göğsünde kavuşturmuş bir şekilde bana bakıyordu.

"Anladık sevgilin var ama bunu yüzüme vurmaya hakkın yok bence. Neyse, kalk da kahvaltı yap."

Yatağımdan kalkıp telefonumu şarja koydum ve mutfağa kahvaltı yapmak için girdim. Hemen sandalyelerden birine oturup bir şeyler atıştırdım.

Hızlıca yediğimden arada nefessiz kalsam da yemeği bitirir bitirmez hemen banyoya gidip sıcak bir duş aldım. Suyun sıcaklığı ile vücudum gevşerken duştan çıkar çıkmaz titremeye başlamıştım.

Hemen bornozumu giyip odama gittim ve tarağı alıp saçımı taramaya başladım. Bir yandan da dans edip şarkı söylüyordum.

Saçımı taramayı bitirir bitirmez üzerime kot şort ve bie tişört geçirip saçlarımı kurutma makinesi ile kuruttum.

Telefondan saate baktığımda saatin on iki buçuk olduğunu görmüştüm. Telefonumu şarjdan çıkardım, tam cebime koyacakken birden telefonum çalmaya başlamıştı.

'Bilinmeyen numara arıyor.'

Telefonu tedirginlikle açıp kulağıma yaklaştırdım. "Alo" dedim ve bir süre sonra geçen seferki gibi şarkı söylemeye başladı.

"Ya unutursam birgün
Saçının telini, sesini, seni
Unutursam bir gün değil
Hergün yansın bu yürek

Hep sen dedim ben, yudum yudum içtim yokluğunu
Acın bile tatlı bir baktın içim yanar dedim
Aklıma gelen, başıma geldi."

"Kimsin sen? Ne istiyorsun benden!"

"Sana kim olduğumu söyledim. Senden de bir şey istemiyorum ben. Sadece sana olan sevgim artık bana yük olmaya başlamıştı. Bazen yükü boşaltmak gerekir."

"Ne saçmalıyorsun?"

"Sadece sana olan sevgimi sana söylemek istiyorum. Senin benden uzaklaşmayacağından emin bir şekilde aşkımı sana haykırmak istiyorum."

"Bu numarayı engelleyebilirim. Biliyorsun değil mi?"

"Yeni bir hat alabilirim, biliyorsun değil mi?" dedikten sonra güldüğü anda telefonu suratına kapatıp telefonu cebime koydum ve evden çıkıp yavaş yavaş Tunalara doğru yürümeye başladım.

Ellerim titriyordu, neden olduğunu kesinlikle bilmiyordum. Belki korkudan, belki sinirden. Kim olduğunu bilmediğim biri beni arıyordu ve beni sevdiğini söylüyordu. Buna ne kadar inanabilirdim ki?

Evin önüne geldiğimde zile basıp kapının açılmasını bekledim. Yaklaşık iki dakika sonra kapı açıldığında hemen içeri girdim.

"Üzerine bir şeyler giyseydin. Üşürsün böyle." dedi ve odasına girdi. Dolabının kapağının açılma sesini duydum. Birkaç dakika sonra elinde bana göre uzun bir hırka ile dönmüştü.

Kendi giymeme izin vermeden hırkanın kollarını kollarıma geçirmişti. Sanki küçük bir çocukmuşum gibi davranıyordu.

"Bahçeye çıkalım diyeceğim de, üşümezsin değil mi?" diye sorduğunda üşümem diyerek cevap vermiştim.

Elimden tutup birlikte bahçeye çıkmıştık. Bahçede bir hamak ve bir tane dört kişilik salıncak vardı.

"Hamak mı? Salıncak mı? Sen seç." dediğinde hamağı işaret ettim.

"Demek onu seçtin." dedi ve elimi bırakmadan hamağa doğru yürümeye başladı.

"Bunun ikimizi de taşıyacağını hiç sanmıyorum. Daha geçen misafirliğe gelen küçük bir kız binmişti de yere yapışmıştı."

"E o zaman neden seçim yaptırıyorsun?"

"Çünkü bir daha geldiğinde yeni bir hamak  olacak." dedi ve bu sefer salıncağa yürümeye başladı.

Salıncağa ondan önce oturup onun da oturmasını bekledim ama o oturmak yerine dizlerime yatmıştı.

"Sanırım burası yastıktan daha rahat."

"Az daha yalan söyleseydin. Eminim ki şu an aşırı rahatsız oluyorsundur."

"Tamam belki biraz kemiklerin batıyor olabilir ama inan rahatsız etmiyor."

"Buna inanmalı mıyım?"

"Iıı, hayır?"

"Bak aklıma şimdi geldi. Sen neden bana yalan söyledin Tuna?"

"Yalan mı söyledim?"

"Çiçekleri senin yolladığını söylemiştin."

"Sevgilim... papatyaları ben yollamıştım zaten."

Papatya mı? Neler dönüyordu.

"Ama... neyse boşver. Özür dilerim."

"Özür dilemeni gerektirecek bir durum görmüyorum." dedi ve dizimden kalkıp salıncağın diğer ucunda oturmaya başladı.

"Gel, sen dizime yat. İtiraz istemiyorum." dediğinde itiraz etsem de istediğini yaptıran o olmuştu.

Dizine yattıktan sonra burnuma küçük bir öpücük kondurup geri çekilmişti.

"Seni seviyorum."

"Seni seviyorum."

~~~~

Ben şu an üçe bölünmüş durumdayım. Bir tarafım Tuna'yla, bir tarafım Erne'yle, diğer tarafım ise bilinmeyen şahısımız ile Adel'i shipliyorum.

Siz kiminle shipliyorsunuz?

TeamTuna?

TeamErne?

TeamBilinmeyen?

Not: Hayallerinizi yıkmak istemem ama bilinmeyen Erne değil. Bu konuda şaka yapmıyorum :/

Neyse, bb


NepentheDonde viven las historias. Descúbrelo ahora