Bölüm 12 - Gerçekler Ortaya Çıkıyor

2.7K 267 687
                                    

Ben geldim! Yine çok geç attım bölümü farkındayım ama bölüm yazacak hissiyatı kendimde bulamıyorum. Yeni yayımladığım kitapları bile kaldırdım yayımdan. Eğer yeteri kadar ilham bulabilirsem hiç bekletmeden atacağım. Bu bölüm fazla betimleme içeriyor, sıkarsa şimdiden özür dilerim.

Yorum atmayı unutmayıın! Hepinizi çok seviyorum, iyi okumalar!

Olanlar üzerinden bir hafta gibi bir süre geçmişti ve okula gidecek olmak beni üzüyordu. İyileştiğim için mutluydum fakat sürekli olarak yatmak ve Louis'nin ilgisi altında olmak fazlasıyla iyiydi.

Merdivenlerden yavaş yavaş inerken evin sessizliği altında boğuluyordum. Bugün pazardı fakat annem fazladan mesai yapıyordu. Louis ise aile gezisinde olmalıydı. Daha yeni kalktığım için mesajlara bakmamıştım.

Evdeki yemek kokusuna kaşlarımı çatıp hızlıca mutfağa koşarak girdim. Louis'yi karşımda görmemle ağzım şaşkınlıkla açılırken koşarak kollarımı bedenine doladım.

Neden burada olduğunu ya da eve nasıl girdiğini bilmiyordum fakat yaklaşık üç gündür onu görmemiştim. Sıkıca sarılıp başımı kalbine yasladım. Aynı sıkılıkla bana karşılık verip saçlarımın üstüne minik bir öpücük kondurdu.

"Sürpriz yapayım demiştim ama birileri erkenci," dedi gülerek. Ben de başımı sallayıp parmak uçlarımda yükseldim ve dudaklarına minik bir öpücük bıraktım.

Sanırım utangaçlığımı yavaş yavaş atıyordum fakat bir türlü yanaklarımın kızarmasını engelleyemiyordum. Neydi bu kızarma merakı? Anlayamamıştım bir türlü.

Birlikte biraz hızlı, biraz gülüşmeli ve bolca öpüşmeli bir şekilde kahvaltıyı hazırladık. Bugün biraz daha şunu anlamıştım: İki kalp bir olunca dilin bir önemi yoktu. O beni anlıyor, ben onu anlıyordum. Kelimeleri siliyorduk hayatımızdan.

Onun gözleri vardı, bir de benim gözlerim.

Sandalyelere oturduk hızlıca. Ben onun karşısındaydım, o da benim karşımda. Dirseğimi masaya koyup başımı elime yasladım ve iç çekerek onun okyanus mavisi gözlerine baktım.

Yorgun gözüküyordu, her zaman olduğu gibi değildi. Mutluydu, neşeliydi ama gülüşü gözlerine ulaşamıyordu. Bir de uzun zamandır fark ettiğim hareketleri bugün daha da göze batıyordu. Belki de birkaç gündür görmemişliğimin etkisiydi bu hareketleri.

Sürekli bir yere tutunma ihtiyacı hissediyor, sık sık duraklayıp nefes alıyor, yorgun yorgun bakınıyordu fakat ardından kendisini toparlayıp iyiymiş gibi gözükmeye çalışıyordu. Demiştim ya, dilsiz bir insansanız insanları tanımayı çok iyi öğreniyordunuz.

Dayanmaya çalışıyordum, kendisinin anlatacağına emindim. Kahvaltı sofrasına gözlerimi çevirdim birkaç saniyeliğine, gözlerinde boğuluyordum. Rahatsız oluşumu hissetmiş olmalı ki elini uzatıp elimi tuttu.

"Anlatacağım, biraz daha." Söylemişti işte. Bir şeylerin olduğunu zaten biliyordum fakat onun ağzından duymak garip hissettirmişti. Bilirsiniz, bazı şeyleri duymak daha fazla acı verirdi.

Göğsümün sıkışmasını hiçe sayıp başımı salladım ve endişelendiğimi belli etmemek adına kahvaltıya başladım. Ekmeğe reçel sürüp yüzüme taktığım gülümsememle karnımı doyuruyordum.

Bana bakıp gülüyor, kıkırdıyor, ardından ne kadar güzel olduğum hakkında yorum yapıp beni domatese çeviriyor ve zorla ağzıma peynir falan tıkıyordu.

Bu çocuk; ya benim kalbimi mahvedecekti ya da onu öldürecekti. Cidden, kalbime iyi gelmiyordu. Çok fazla mutluluktan kalbim yerinden çıkıp fırlayacaktı.

Mute Love / larry stylinsonWhere stories live. Discover now