Bölüm 4 - "Konuşacaksın."

3.8K 386 1K
                                    

Canlarım! Nasılsınız? Umarım iyisinizdir ve hayatınız çok çok güzel gidiyordur. Beni sorarsanız iyiye yakın yerlerde yaşamımı sürdürüyorum. Yorumlarınız her şeyden çok önemli benim için. Lütfen yorum yapın.. Siz yorum yaptıkça yazma isteğim daha da artıyor. Tüm sevgilerimle.

"Selam!" dediğimde ikimiz de gülüşmüştük ve ardından arabayı çalıştırmıştı. Kemerimi bağlayıp ona döndüm.

Bana kısa bir bakış atıp güldü. Yanaklarıma kan hücum ederken ellerime bakıp parmaklarımla oynadım. Konu açamazdım çünkü araba kullanıyordu ve zaten işaret dili de bilmiyordu.

"Bugün geri dönmem gerek fakat sanırım gece dokuza kadar seninle ilgilenebilirim." Hafifçe güldüm ve başımı salladım. Kırmızı ışığa gelince telefonuma yazdığım mesajı okuttum.

"Benim için gelmek zorunda değildin."

Bana attığı bakıştan korkup yerime sindim anında. "Senin için her şeyi yapmaya hazırım, Kıvırcık'ım."
Kalbim bir maraton koşucusunun kalbinden daha hızlı atarken ellerimi koyacak bir yer aradım.

"Bugün kirli çamaşırları ortaya çıkartacağız, itiraz kabul etmiyorum." Başımı sallayarak onu onayladım. Etrafımdan ayrılmaması hoşuma gidiyordu ama benimle olduğu sürece kendi hayatını boşlayacaktı ve bir ayağı çukurda biriyle takılmak da pek akıllı bir karar değildi.

Açık olan camımdan hafif hafif tuz ve su karışımı bir koku dolarken derince bir nefes aldım. Brighton'ı hep denizi olduğu için çok sevmiştim ama doğup büyüdüğüm şehiri de özlemiyor değildim.

Louis'ye döndüğümde onun da camını açmış olduğunu ve derin nefesler alıp verdiğini gördüm. O sırada gözüm kıvrılmış koluna kaydı. Dövmelerinin altına gizlenmiş çizikleri görünce görmemem gereken bir şeyi görmüş gibi utandım ve başımı çevirdim.

Kalbim tekrardan hızlı hızlı atmaya başlarken acıyla yüzümü buruşturdum. Bu kendime zarar vermekten daha çok acıtmıştı ruhumu. Ağzıma gelen safra tadıyla titredim ve acı acı yutkundum.

"Geldik!" dediğinde Louis ona döndüm, ardından etrafa baktım. Denize tepeden bakan bir düzlükteydik, seyir tepesi tarzı bir yerdi ama denize inen minik bir patika da vardı. Etrafta kimse gözükmüyordu ama havanın soğuk olduğu her halinden belliydi.

Dışarı çıkmayınca Louis endişeyle bana baktı. "İyi misin güzelim? İstersen sıcak bir kafeye ya da başka bir yere gidebiliriz?" O cümleleri ardı ardına sıralarken başımı sağa sola salladım ve iyi olduğumu ellerimle belirttim.

Sadece fazla sonsuz ve ürkütücüydü ama huzurlu gözüktüğünü inkar edemezdim. Kapımı açıp dışarı adımladım ve havayı içime çektim. Louis de o sırada bagajdan piknik eşyaları tarzı birkaç parça eşya çıkartıyordu. Battaniye bile getirmişti. Hafifçe güldüm ve yere bir piknik halısı serdim. Minderleri koydum ve piknik çantasındaki yiyecekleri çıkartmaya başladım.

Louis ateş yakmakla uğraşırken ayakkabılarımı çıkardım ve minderin üzerine bağdaş kurarak oturdum. Güneş hafif hafif tam karşımızdan batıyordu. Louis ateşi yakabilmişti sonunda. Ateş önümüzde yanarken Louis çaktırmadan (!) minderini benimkine yanaştırdı.

"Neyli sandviç sevdiğini bilmediğim için birkaç tane aldım. Umarım beğenirsin." Gözlerim hafifçe doldu. Göz yaşlarımı geri itmeye çalışırken ona geniş bir gülümseme gönderdim. Ona sarılmak istiyordum fakat delicesine utanıyordum.

Bir tane paketlenmiş sandviçin paketini açıp bana uzattı. Teşekkür edercesine gözlerimi kırptım ve aldım. Büyük bir ısırık alırken yan gözle ona baktım. O da kendi sandviçini açmıştı ve benim gibi büyük bir ısırık almıştı. Ateş yüzümüze doğru vururken yavaş yavaş ısınıyordum.

Mute Love / larry stylinsonWhere stories live. Discover now