YABANCILARIN EN TANIDIĞI-3

2K 289 21
                                    

Tahta kapının sık ve seri çalınması ile zorlanarak uyandı Ferhan. Yarı açık gözlerini şaşkınca etrafta gezdirdi. Nerede olduğunu hatırlayınca kapıyı çalanın da niyetini anlamıştı. "Gel" dedi uykulu bir sesle, içeri giren Sedef Ferhan'ı gördüğü için hafifçe gülümsedi. Az sonra söyleyecekleri için utanç ve endişe duyduğu her halinden belliydi. "Günaydın" dedi zaman kazanmak istercesine.

Aslında Sedef de isterdi, Ferhan hep burada kalsın, bu odaya her zaman rahatlıkla günaydın diyerek girebilsin korkmadan, iyi birer arkadaş olsunlar. Ama Asiye hanımı yıllardır tanırdı ve ağzından söz çıkmıştı bir kere, geri adım atmazdı. Ferhan, kızın halinden anlamıştı, söyleyeceklerini söyleyemediğini, nasıl tepki vereceğini bilemediğini görmüştü. Esneyerek yataktan çıktı, yorganın altının ne kadar da sıcak olduğunu fark etti, biraz daha uyuyabilmek isterdi.

"Günaydın Sedef, hep böyle erkenci misin yoksa beni götürecek otobüs bu saatte kalkacak diye mi uyandın?" Hafif alaylı bir ifade ile durumu anladığını belirttiğinde Sedef kendini rahatlamış hissetti, konuşmasına gerek kalmadığı için mutluydu.

"Keşke... keşke kalabilsen burada. Ben daha tanımıyorum seni ama sanki yabancı değil de buraya ait gibisin. Sanki dün değil de seneler önce gelmiş gibisin."

Ferhan genç kızın gözlerinde keder ve heyecanla kurduğu samimi cümleye gülümseyerek karşılık verdi. Sonra bakışlarını pencereye çevirdi, güneşin yeni bir umut gibi doğduğu köye baktı. Gerçekten bir gün buraya ait olabilir miydi? Bir gün bir evi olur muydu, şu dünyanın bir köşesinde?

"Gitti dersin" dedi soğuk bir sesle, gözlerini pencereden ayırmadan. Sedef bir şey demeden başıyla onayladı ve çıktı odadan. Kapıda vereceği haberi bekleyen yaşlı kadına sessizce "gidiyor" dedi. Kadın içinde bir yerlerde bastırmaya çalıştığı duyguların, aynı acıların varlığını bir yumruk gibi vicdanına inen sızıyla hissetse de olması gerekeni yapmanın gururunu taşıyordu. Bir yandan da yılların acısının bir güne toplanıp, yeniden omuzlarına yüklenmesinin ağırlığını da kaldıran bu yaşlı omuzlar güçsüz düşmekten ölesiye korkan bir kalple aynı bedendeydiler.

Bahçeye büyük bir sofra kurulmuştu. Her pazar bu avluda toplanırdı Asiye hanımın çocukları ve torunları. Birlikte kahvaltı ederlerdi. Bir gece öncesinden orada kalmış olan Sedef koşturarak sofrayı kurarken çalan zille ellerindekileri bırakıp kapıyı açmaya gitti. Karşısında gördüğü iki genç kızla derin bir oh çekti. Tek başına yetiştiremeyecekti yoksa.

"İyi ki geldiniz annenler nerede?"

"Biz erken geldik yardıma, onlar da gelir biz sofrayı kurana kadar"

"İyi iyi hadi gelin" dedi tatlı bir telaşla kızların sırtına dokunarak. Ellerindeki poşetlerden gelen nefis kokularla gülüşerek sofrayı kurmaya başladılar. Sedef koca bir sırdan haberdar olduğu için tedirgindi. Ferhan'ı kimsenin görmemesi gerektiğini söylüyordu Asiye ninesi. Peki ya bu kız, hiçbir şey olmamış gibi gider miydi?

***
Valizinin başında öylece bekleyen Ferhan, odanın bahçeye bakan penceresinden dışarıyı izlemeye koyuldu sesleri duyunca. Sedef'i ve yanındaki iki kızı gördü, kollarını bağlayıp pencereye yaslandı. Kendisinin kovulduğu bu evde herkesin bu kadar neşe içinde olmasına içerliyordu. Biraz sonra çalan kapı ile içeri güler yüzü ile bir hanım girdi. Orta boylu, heyecanla ellerini sallayan ve Ferhan'ın baktığı pencereden bile fark edilecek kadar kırmızı yanaklı bu hanım, görür görmez Ferhan'ın gülümsemesine sebep olmuştu. "Kim ki bu?" dedi gülerken, sonra bir hanım daha girdi içeri. Az önce girene nazaran daha zayıf ve daha ciddiydi, ilk görüşte insanın içini ısıtan bir enerjisi yoktu. Son olarak beyaz saçlı, sakin görünümlü bir adam göründü ve kapı kapandı.

FERHANWhere stories live. Discover now