PERDENİN ARDINDAKİ-13

1.3K 167 26
                                    

Fırtına gibi adımlarla yürüyordu Ferhan. Kıpkırmızı olmuştu yüzü sinirden. Kalbi güm güm atıyor, yumruk yaptığı elleri canını acıtıyordu. Kulakları uğulduyordu ya da rüzgar vardı. Genç kız karşısına çıkanların kendisine söylediği hiçbir şeyi duymuyordu çünkü. Yağmur dinse de yerde oluşan küçük su birikintileri üzerine sıçrıyor, pantolonunu çamurlu sularla ıslatıyordu. Her yol ayrımında sabrı biraz daha tükeniyor, eve giden yol sanki biraz daha uzuyordu.

Nihayet aldığı nefesler ciğerini acıtırken evine varmayı başardı. Ellerini dizlerine koyup, son gücüyle de çimenlerin üstündeki küçük tabureye oturdu. Etraf sessiz, soğuk ve kimsesizdi. Üstelik yaşananlara rağmen Ferhan'ın söyleyecek tek bir kelimesi bile yoktu. Kafasının içinde düşünceler dönüyor fakat bir türlü kelimelere bürünemiyorlardı. Sanki gövdesinin üstünde ağır bir sis bulutu taşıyordu.

Bir anlık başının dönmesiyle, ellerini yüzüne kapattı, iyice bastırdı. Kendine gelmek ister gibiydi. Ne olmuştu öyle bir anda. Hırsızlıkla suçlanmış bir de hırpalanmıştı. Üstelik yaşananlarla hiçbir ilgisi olmamasına rağmen, hak etmemesine rağmen... Yaşadığı şoku üstünden atmaya başladığında ellerini yüzünden çekti ve ani bir sinirle ayağa kalkıp oturduğu tabureye sert bir tekme attı.

"Ben yapmadım!" Biraz toparladığı nefesiyle arkasında kalan dağlara doğru bağırdığında, yeniden acımıştı ciğerleri. Sonra arkasını dönüp Yenice köyüne baktı. Göğüs kafesi hızla inip kalkıyordu. "Gördün mü anne? Fedakarlık yaptığın insanları gördün mü?"

"Değmiyor işte, değmiyor..." Kısık çıkan sesiyle gözleri dolmuştu. Hiçbir fedakarlık bir çocuğun annesiz kalmasıyla sonuçlanmamalıydı. "Üstelik bizden nefret ediyorlar!" Bağırsa da çenesi küçük bir çocuk gibi titriyordu. İnatla üşüdüğünü düşünse de, Ferhan çok acı çekiyordu.

"Annen!" gözünden bir damla yaş düştü Ferhan'ın. Züleyha, onlar için hayatından vaz geçmişti ama şimdi annesinden ve kendisinden nefret ediyorlardı. Genç kızın öfkesi denizde dalga gibi gidip gelse de varlığını kaybetmiyordu. Büyük bir haksızlıktı. Bununla yaşamak zorunda mıydı? "Senin annen bana iftira attı!" Rüzgar saçlarını delice dağıtırken, elini savurarak bağırdı Ferhan Yenice köyüne karşı, annesi oradaymış gibi. "Hak etmemiştim!" Öfkesi hat safhaya çıkıyordu. "Beni korumadın!" adeta yerinde zıpladı. Ona bu kadar acı veren biraz da annesinin yokluğuydu. Şimdi dağa taşa bağırmak yerine annesine sarılabilseydi, kalbi daha rahat olacaktı. Teselli bulacaktı. Anneler korumaz mıydı çocuklarını?

Her acıda içindeki özleme yeniliyordu genç kız. "Ama" neredeyse fısıldayarak konuştu bu sefer, gözlerinde intikam vardı. "Her şey bitecek, herkes hak ettiğini bulacak." Çarpık bir gülümseme kondurdu yüzüne. İyiden iyiye üşümüştü artık, eve girdi.

***

Asiye hanım hiçbir şey demeden evine gitti, yalnız kalmak umuduyla. Fakat Ahunaz'dan haberi alan Sultan hanım, annesinin yanına koşturdu. Asiye hanım aradığı sessizliğe kavuşamamıştı ne yazık ki.

"Seni uyarmıştım! Olacağı buydu, gitsin dedim! rezil olduk..." Ara ara yükselen ses ve siniriyle salonun ortasında durmadan konuşuyordu Sultan hanım, ellerini birbirine vurarak çıkardığı sesler de cabasıydı. Yaşlı kadın söylenenleri algılayabilecek bir durumda değildi o sıra. Kollarından tutup sarsmıştı Ferhan'ı. Ya kendini tutamayıp daha fazlasını yapsaydı? Peki Ferhan nereden bulmuştu, dedesini suçlayacak cüreti! Son cümlesi ile, evet ben yaptım, demek istemişti herhalde? Hem demese de olurdu, ondan başka kim alacaktı ki? Dedesi ne almıştı onlardan? Aman canım ne alacaktı, esas Züleyha'nın başına buyruk hareketleri canını almıştı adamın.

"Öfff" deyip ayağa kalktı tüm bu karmaşık düşüncelerden, Sultan hanımın söylenmelerinden sıyrılmak adına derin bir iç çekti. "Tamam Sultan, yine bir hata yaptım. Ama verdim cezasını, birazcık utanması varsa gider bu köyden." Sultan hanım aldığı cevapla güldü.

FERHANWhere stories live. Discover now