GEÇMİŞTEN GELEN HAYALET-26

1.3K 122 16
                                    

Artık sobayı yakmayı öğrenmiş, karşısında gönül rahatlığıyla ısınıyordu. Vakit öğlen olsa da gün bir hayli soğuk başlamıştı. Koltukta bağdaş kurmuş otururken kucağında büyükçe bir defter vardı. Yanında kalemler ve kağıt parçaları dağınık bir pozisyonda duruyordu. İşi bitene kadar bu dağınıklıkla meşgul olmaya niyeti yoktu. Ekip arkadaşlarının söylediğine göre çok yakında yeni bir projeye başlanacaktı. Uzun zamandır işinden ayrı kalmasının verdiği hamlığı üzerinden atmaktı niyeti. Zaten hava kapalıydı, dışarı çıkmaya da pek niyeti yoktu gün boyunca. Boya, temizlik, söz merasimi derken fazlasıyla yorulmuştu. Bir süre evden ayrılmak istemiyordu.

Başını kucağındaki defterden kaldırdığında, buğulu camın önünden geçen belli belirsiz bir silüet gördü. Başta yanıldığını sansa da kapının önündeki sesler birinin varlığını onaylıyordu. Kızlar bu saatte gelmezdi. Derya kasabada, Leyla okulda, Sedef de günlük işlerinin başındaydı. Belki de Ali gelmişti. Sözden sonra geçen iki gün boyunca anneannesinin evinden başka yerde karşılaşmamışlardı. Kahve sözünü hatırlatmaya gelmiş olabilirdi. Defteri dağınıklığın üzerine bırakıp ayağa kalktı ve terliklerini giydi. Tam o sırada tıklatılan kapı, tebessüm etmesine sebep oldu.

Seri bir şekilde kapının kilidini açıp, kolu çevirdi. Normalde sabah erkenden açardı kilidi ama bu gün hava almak için bile çıkmamıştı dışarıya. Kapı açıldığında içerinin sıcağının tam aksine, sert bir rüzgar vurdu yüzüne. Burnu sızlamış, gözleri yaşarmıştı. Gelen dikkatle baktığında Ali olmadığını gördü. Eğer Ali olsaydı, hala rüzgara maruz kalıyor olmazdı. Omuzları düşerken, şapkasıyla başını kapatmış bu yabancıyı tanımaya çalıştı.

"Kime bakmıştınız?" Adam tereddüt içinde elini kaldırıp indirdi. Ferhan anlam veremedi bu harekete. Şapkasını çıkartıp yüzüne baksa, iletişim kurmaları daha kolay olacaktı. Adamın konuşmadığı her saniye Ferhan'ın merakı yerini tedirginliğe de bırakmıyor değildi. "Kime bakmıştınız beyefendi?" Sabırsızlıkla sordu sorusunu. İçten içe kapıyı bu kadar hızlı açtığı için de pişmandı.

Adam tereddütlerini bir kenara bırakmış gibi, ağır bir hareketle şapkasını çıkartıp, yavaş yavaş başını kaldırdı. Beyaz ve taranmış gibi duran saçlar girdi genç kızın görüş alanına, daha sonra da tanıdık bir yüz. Kendiyle bu adamın hatırladığı kişi olup olmadığını tartışıyorken, artık gözlerinin içine bakan adama tek kelime edemiyordu. Adam belli belirsiz gülümsediğinde Ferhan yutkundu. Amcasının evinin salonunda duran fotoğraftaki adamdı bu; çok günde bir gelen babası.

"Sen?" diyebildi sadece, sesini duyurabildiğinden şüpheliydi. Sorgulamak, kızmak ve şaşırmak isterken sadece tek kelime çıktı ağzından. Adam dolu gözleriyle kendisini izliyordu. Öfke doldu içi o kısacık zamanda, ne cüretle gelmişti kapısına? Bir adım geriledi.

"Ne kadar büyümüşsün." Adam, beyaz kirli sakallarının çevresinde kalan ve soğuğun kızarttığı yanaklarını umursamadan kızına bakıyordu. Seneler sonra kurabildiği ilk cümle bu olmuştu. Onu en son gördüğünde ağlamaktan gözleri şişmiş, mutsuz ve yersiz bir çocuktu. Karşısında duran ve sıcak bir evin kapılarını açan güzel kıza dönüşmüş olması, dolu gözlerinden bir damla yaş akarken gururla gülümsemesine sebep oldu.

Ferhan yutkundu, konuşma yetisini yitirmiş gibiydi. Bir şey söylemek için ağzını açtığında tüm düşünceler birbirine karışıyordu. Ara sıra gizliden gizliye hayalini kurduğu an gelmişti. Babam gelse ve bunca acının, annemin hesabını sorsam diye aklından geçirdiği çok olmuştu. Şimdi ise babası karşısına geçmiş, ne kadar büyüdüğünden bahsediyordu. Buna hakkı var mıydı gerçekten? Adamın konuşması değil, bakışı bile Ferhan'ın içinde volkanlar patlamasına sebep oluyordu.

FERHANWhere stories live. Discover now