15 🐠

372 27 5
                                    

Barış yavaşça anahtarı çevirip eve girdiğinde sessiz olmaya dikkat ederek kapıyı kapattı. Salona doğru adımladığında babasını her zaman ki oturduğu koltukta uyuklarken buldu. Salonu es geçip kardeşinin odasına girdiğinde Batuyu uyurken buldu. 

Hemen gidip kardeşinin yatağının kenarına oturduğunda parmaklarını sarı kıvırcık saçlarına uzattı. Babası Barış'ın kardeşiyle fazla ilgilenmesini istemiyordu. Bunun nedeni Barış'ın hastalıklı olduğunu düşünmesiydi.

Asıl hasta olan babasının beyniydi. Hastalıklı düşünceleriydi. Batu daha 5 yaşındaydı ve öz kardeşi değildi. Kendi annesini hiç bir zaman görmemişti Barış. Onu doğururken ölmüştü. Bunun üzerine babası bütün ömrünü oğluna adamıştı. 

Sonra başka bir kadınla evlendi. Barış ilk defa bir anneyle tanışmıştı. Daha 13 yaşındaydı annesi bildiği kadını ilk gördüğünde. Babasının evlendiği kadın yaşça daha küçüktü. Batu doğduktan sonra her şey bambaşka olmaya başladı. 

Üvey annesi ile babasının arasında bilmediği tartışmalar başlamıştı. Babası daha sık sesini yükseltiyor ve geceleri geç geliyordu. 

Bir gün sabah uyandığında üvey annesinin evden gittiğini öğrendi. Babasını ,kendisini ve Batu'yu terk etmişti. O zaman anlayamıyordu neden gittiğinin. Ama babasını tanımaya başladıkça nedenini de çok iyi anlamaya başlamıştı. 

Batu'nun yanından kalkıp kendi odasına gitti. Barış yatağının altında ki kutuyu çekip çıkardığında yatağının üzerine koydu. Kapağını açıp içinden lacivert bir defter çıkardı. Defterin desensiz kapağında ellerini gezdirip gülümsedi. Ardından defterini aralayıp ilk sayfada gezdirdi gözlerini. 

Bu defteri babasının bulup okuduğu gün zihninde canlandı. İlk önce büyük bir tiksinti ile ardından öfkeyle bakmıştı suratına. O gün sırtında kırılan sehpayı hayatı boyunca unutmayacaktı. Babası duraksamadan sehpanın ayağıyla devam etmişti dövmeye. Barış ilk defa o gün dayak yemişti babasından.

"Benim oğlum bir ibne olamaz lan!"

diyerek bayılana kadar dayak yemişti. Hemde duygularını karaladığı bir kaç sayfa yüzünden. Barış o gün gerçekten kötü ve hastalıklı bir insan olduğunu düşündü. Bir insanı sevmek nasıl kötülük olurdu ki?

Barış elini cebine attığında çıkardığı yaprağı özenle defterin arasına koyup kapattı. Defteri yeniden kutuya koyup yatağın altına itti. Yatağına uzanıp tavanı izlemeye ve kafasında ki hayal dünyasına giriş yaptı.

Berkin tavana diktiği gözlerini hiç ayırmadan son bir ayda başına gelenleri düşündü. Doğa hayatına girdiğinde beri her günü olaylı geçiyordu. Vicdanı kendisini asla rahat bırakmıyordu. Serdar'ın takımdan atılmasında en az Doğa kadar suçu vardı. Ne kadar Serdarlar tarafından haksızlığa uğrasa da böyle bir şeyi yapamazdı. Doğa'nın kendisini kullanması ise cabasıydı. 

Tabi Barışı da unutmamak gerekir. Artık büyük sırrını bilmemesi gereken iki kişi de biliyordu. Barış'ın bu saatten sonra kendisine yapabileceklerinin bir sınırı olmaması onu daha da korkutuyordu. Şuan o sayfada 76 gönderi vardı. Ve bu 76 kişinin hayatını ilgilendiren gönderilerdi. Eğer ki sayfanın sahibi olduğu öğrenilirse hayatı bile tehlikeye girerdi.

Sıkıntıyla derin bir nefes alıp verdi ve uzandığı yataktan kalkıp bilgisayarının karşısına geçti. Gizli sayfasına girdiğinde bakışları attığı gönderilerde gezindi.  Sayfanın ayarlar kısmından hesabı silme kısmına geldiğinde duraksadı. Doğa'nın sözleri geldi aklına. Eğer gönderiyi silerse bu seferde Doğa tarafından kapana kısılacaktı. 

Öfkeyle bilgisayarın ekranını kapatırken kollarını masanın üzerinde birbirine sardı ve kafasını kollarının üzerine koydu. Yarının ona ne getireceğini veya neler götüreceğinden habersiz. 

Çalan alarm ile kafasını kollarının üzerinden kaldırdığın da ağzından kısık bir inleme kaçtı. Tüm gece masanın başında uyuyup kalmıştı. Tutulan omuzları ve boynunu esnetmeden önce alarmı kapattı.

Hızla üzerini giyinip aşağı indiğinde ağrıyan kemikleri yüzünden yüzü de asıktı. Dağınık saçları ,yeşil gözleri ve üzerinde ki kırmızı ceketi ile uykudan yeni uyanmış huysuz bir çocuğu anımsatıyordu.

Kahvaltı yapmadan evden çıkarken kötü ruh halini de peşi sıra sürüklemişti. Okul binasından içeri girerken etraftakilerle çok göz göze gelmeden direkt sınıfa çıktı. 

Normalden daha erken geldiği için sınıfta bir kişi dışında kimse yoktu. Kendisi gibi erkenden okula gelip sırasında oturan Barış ile göz göze geldiğinde yutkunmadan edemedi. Kendisine ifadesiz gözlerle bakan genç adam bir saniye olsun çekmemişti bakışlarını. 

Berkin terleyen avuç içleriyle sıkıca tek omzuna astığı çantaya tutundu ve sırasına doğru ilerledi. Bu süre boyunca Barış bir saniye dahi gözlerini çekmemişti cılız çocuğun üzerinden.

Berkin omzunda ki çantayı tam sırasına koyacaktı ki boş sınıfta yankılanan ses ile titredi. "Buraya gel"

Bakışlarını direkt Barış'a çevirdiğinde onun keskin gözleri ile karşılaştı. Hala olduğu yerde Barış'a bakarken genç adam emir dolu cümlesini tekrarladı. "Buraya gel dedim"

Berkin çatallaşan sesine engel olamadan konuştu. "Ne-Neden?"

Barış keskin bakışlarını sürdürürken cevap vermemiş sadece kaşlarını çatmıştı. Berkin yavaş adımlarla genç adamın sırasının önünde durduğunda Barış oturduğu sırada biraz yana kaydı.

Berkin kendisi için açılan boşluğa bakarken tekrar konuştu Barış. "Sana daha önce artık burada oturacaksın demedim mi?" Berkin bakışlarını Barışın gözlerine diktiğinde ne yapmaya çalıştığını çözmeye çalıştı kısa bir süre. Ama bir türlü anlamıyordu. Kendisine ibne diyerek bir çok zorbalık yapan bu çocuğun şimdi ne yaptığını bir türlü çözemiyordu. 

"Neden yapıyorsun bunu? Bunu sormaktan bıktım ama..."

"Sorma o zaman" Barış sert bir şekilde bunu dedikten sonra Berkin'in ince koluna avcunu sarmış ve kendine doğru çekmişti. 

Berkin hızla sıraya otururken Barış ile burun buruna gelmişti neredeyse. İkisinden birisi ağzını açıp bir şey demeye kalksa dudakları bir birine değecekti. 

Berkin yaşadığı şokla geri çekilemezken Barış burnuna dolan parfüm ile istemsizce derin bir nefes almıştı. Bunu ikisi de sonradan fark etmişti ama görmemezlikten gelip hızla geri çekildiler. 

Berkin biraz önce yaşadığı olay karşısında nefes dahi alamazken boş tahtaya doğru çevirdi bedenini. İfadesiz bir şekilde tahtaya bakarken Barış'ta tuttuğu nefesi yavaşça verip bedenini tahtaya çevirdi. 

Şimdi boş sınıfta ikisi de sessizce  boş tahtayı izliyordu. Tek ses ise nefes alışverişleriydi. Ne kadar öyle durduklarının ikisi de farkında değildi fakat sınıfa yavaş yavaş giren kişiler sessizce oturan ikiliye garip bir şekilde bakıp sıralarına geçiyordu.

Yarım saatin ardından sınıf dolarken Berkin kolunun birini masanın üzerine koyup kafasını Barış'ın olmadığı tarafa çevirerek gözlerini yumdu. Dakikalar önce yaşadığı şeyin şoku hala üzerindeydi ve nabzı ara ara düzensiz atmaya devam ediyordu.

Barış ise hala yavaştan burnuna dolan koku ile derin derin nefesler alıyor ve ifadesiz bir şekilde kafasını masaya koyan çocuğun kıvırcık kumral saçlarında gezdiriyordu gözlerini. İçten içe kendine kızıyordu. Kalbinin bu kadar hızlı atması ,karnına ara ara giren kramplar ve boğazının kuruması normal değildi. Hele ki yanında oturan çocuğun kokusunu uzun uzun ciğerlerine çekmesi...

"Keşke doğmasaydın ! Hasta ruhlu it!". Babasının sözleri çınlıyordu kulaklarında. Kendisine iğrenerek bakan gözleri geliyordu gözlerinin önüne.  

Sıranın altında ki elini yumruk haline getirirken içinde ki canavar tekrar tekrar uyandırıyordu. Bu seferki kızgınlığı babasına değildi. Söküp atmak istediği kalbineydi.





AKVARYUM   BXBHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin