''Susarak, konuşarak; seni sevmek.''

En başından başla
                                    

Ulaş bulmuş olduğu yüzle hafif eğiliyor ve ayak bileğime bakıyor.

''Nasıl oldu ayağın? Yanmadı çok fazla değil mi?''

''Yo-yok yanmadı, sağol.'' diyorum artık ne kadar diyebiliyorsam.

Ulaş hal ve hareketlerimden bir gariplik olduğunu seziyor ve yine elini omzuma yerleştirip konuşuyor.

''Zeynep iyi misin? Bir şey mi oldu?'' diyor.

Cevap vereceğim sıra telefonuma gelen ard arda mesajlarla lafım yarıda kesiliyor. Zaten ne cevap vereceğimi bilmiyorum ya.

Telefonu elime alıp açtığımda iki mesajında Keremden olduğunu görüyorum. Korkarak açıyorum mesajları tek tek.

''Hemen o piçin yanından ayrılıp odama geliyorsun Zeynep, çabuk!''

''Sana çabuk dedim. Bu mesajı okurken ayakta olmuş olsan iyi edersin. Biraz daha gecikirsen tekrar oturabileceğin bir kalçaya sahip olmayacaksın!'' 

Birden sanki cidden kalçamda bir sancı hissetmiş gibi ayağa kalkıyorum telefona hala bakmaya devam ederken. Diğerleri ne oluyor der gibi bakarken umursamadan çantamı da alıp yanlarından ayrılıyorum. Kereme vereceğim cevabı düşünüyorum. Ne cevap vermeliyim? Bilmiyorum. Ya da cevap vermeliyi miyim? Ben ona Aslı sana neden bu kadar yakın diye soramazken, o neden bana Ulaşla her yan yana geldiğimde aynı tepkiyi veriyor.

Bir anda aldığım kararla adımlarımı Keremin odasından uzaklaştırıyorum ve tam tersi yöne dönüp okuldan çıkmak için hamle yapıyorum. Mesajımı da atmakta gecikmiyorum tabii ki.

''Gelmiyorum, gelmeyeceğim! Senin emirlerinle yaşayan biri değilim, ve olmaya da niyetim yok!''

Telefonu çantama atıp sanki arkamdan gelecekmiş gibi hissediyorum. Adımlarımı daha da hızlandırıp okulun kapısına gelebiliyorum sonunda. Koşarmış gibi yürüdüğümden nefes nefese kalıyorum ama çokta umursamamaya çalışarak yine aynı seri adımlarla okulun bahçesinden de çıkıyorum.

Arkama baka baka hızlı adımlarla okuldan uzaklaşırken kaya gibi bir şeye çarpıyorum.

''Kerem!'' diyebiliyorum sadece gördüğüm fazlasıyla kasılmış ve lanet olsun ki çok seksi yüz hatlarıyla karşılaştığımda.

 ''Sen ne yaptığını zannediyorsun ha?'' diye kükrüyor karşımda.

''Senin derdin ne?!'' diye de devam ediyor.

Bir süre boş gözlerle bakıyorum ona. Ne diyeceğimi, ne demem gerektiğini bilmiyorum.

''Sana soruyorum Zeynep! Senin derdin ne?'' diye yineliyor sorusunu.

''Sensin derdim!'' diyorum fazlasıyla yüksek bir sesle.

''Derdim, sensin!'' diyorum bu sefer sakin ve tane tane konuşurken.

Önce bir afallıyor ama sonra yine konuşmaya yeltenecek gibi olduğunda onu durduruyorum. Elimi dudaklarının üzerine getirip ağızından çıkacak kelimeleri engellediğimde gözleriyle bir şey anlatacakmış gibi hissediyorum ve gözlerine bakıyorum.

Bakıyorum, bakıyorum ama ya ben aradığımı bulamıyorum. Ya da Kerem bana aradığımı verebilecek adam değil diye düşünüyorum. Dudaklarından dökülen kelimelerde istediğimi alamadığım gibi, gözlerinden de istediğimi alamayınca pes ediyorum. Çekiyorum ellerimi dudaklarından, ayırıyorum yakın temastaki bedenlerimizi. Etrafımızda insanlar bizi izliyor mu izlemiyor mu baktıktan ve kimsenin farkımızda olmadığına emin olup ayrılıyorum yanından.

''Gelme!'' diye bağırıyorum arkamda ayak sesleri duyunca.

''Gelme Kerem!'' diye tekrar ediyorum.

Bir an o durduğunda, bende durma gereği hissediyorum gelmeyeceğine emin olmak için .Arkamı dönmeye cesaretim olmadığından hislerimle emin olmaya çalışıyorum. Durduğunu düşündüğümde ani bir adım atarken belimde bir el hissediyorum. Kafamı eğip baktığımda tabii ki de bu elin Kereme ait olduğunu görüyorum. Vücutlarımızı birleştirip kafasını omuzuma düşen saçlarımın arasına yerleştiriyor derin bir nefes çekerken.

''Özür dilerim.'' diyor kısık bir sesle. Az önceki kükremesine nazaran fazlasıyla kısık bir sesle..

Ben belimi sımsıkı sarmış ellerden, boynumda hissettiğim yakıcı nefeslerden konuşma fırsatı bulamıyorum. Fakat onu çoktan affedecekmiş gibi hissediyorum. Sonra da kendime kızıyorum, bu kadar çabuk teslim olduğum için.

Arkamı dönüyorum elleri hala belimdeyken. Hiç tereddütsüz ellerimi boynuna doluyorum onun ellerini belime doladığı gibi.

''Biri görecek.'' diyorum alınlarımızı birleştirirken fısıltıyla.

''Lütfen daha sonra konuşalım.'' diye de ekliyorum. Ne kadar tüm meseleyi tam da şuan halletmek istesem de.

''Konuşacak bir şey yok.'' diyor lafım biter bitmez.

''Ben konuşmak istemiyorum. Ben seni sevmek istiyorum. Ömrüm boyunca seni sevmek. Susarak, konuşarak seni sevmek. Sadece seni sevmek.'' dediğinde beynimden vurulmuşa dönüyorum.

Söyledikleri tek tek beynimde yankılanırken ne diyeceğimi bilemiyorum, her zaman olduğu gibi. Beni sevmek? Kerem ve beni sevmek...

Yasak AşkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin