''Misk-i amber rahiyası''

12K 406 39
                                    

Arkadaşlar merhaba! Hikayemizin yeni bölümü arza endam ediyor gördüğünüz gibi. Umarım beğenirsiniz. Bölümden önce diyeceğim bir şey var. Wattpad uygulamasının bildirim olayına güvenmediğimden sebebiyet hikaye için twitterda bir hesap açtım. Her yeni bölümde, bölüm fotoğraflarında, müziğinde, hikaye oyuncularıyla ilgili bilgileri ve merak ettiğiniz ne varsa benimle paylaşabileceğiniz ve sorabileceğiniz hesap adresini buraya bırakıyorum. Keyifli okumalar!

twitter.com/yasakaskzeyker

Arabayı park ettikten sonra elime Zeynep için aldığım çok sevdiği frezyaları alıyorum ve iniyorum arabadan. Yüzünü güldürmek, gülüşünü görmek istiyorum çiçekleri eline aldığı anda. Kendisi kadar olmasa da bu enfes kokuyu, yine kendisi kadar olmasa da bu zarif görüntüyü sevdiğini biliyorum.

Arabayı kilitleyip apartmana doğru yürümeye başlarken ara sokaklardan birinde bir uğultu duyuyorum ve hemen pür dikkat dinlemeye başlıyorum. Bir kadın sesi olduğunu anlıyorum biraz dinledikten sonra.

Bir an önce Zeynep’i kollarımın arasına almak istesem de bu sese daha fazla kayıtsız kalamıyorum ve takip ediyorum. Sokağa girdiğimde arkası dönük, iri yapılı birinin adamın cüssesi yüzünden siyah eteklerinden başka bir şeyi gözükmeyen kadının ağzını kapattığını ve yolda ilerletmeye çalıştığını fark ediyorum.

Biraz daha ilerleyip elimi havaya kaldırıyorum ve tam bağıracakken kadının düz saçlarının arasından çıkmış olan buklesi takılıyor gözüme. Tek bir asi buklesi bana hiçbir zaman unutmayacağım ama şuan anımsamamam gereken bir kadını hatırlatıyor.

Zeynep’i…

‘’Zeynep!’’ diye bağırıyorum içimdeki yangına daha fazla dayanamayıp.

Sesimi duyunca daha da debeleniyor iri cüsseli adamın ellerinin arasında Zeynep olduğunu düşündüğüm kadın. O da benim adımı seslenir gibi oluyor kapalı ağzından anlayabildiğim kadarıyla. Ya da ben korkudan olsa gerek ‘’Kerem’’diye duyuyorum kadının ağzından çıkan mırıltıları.

Çiçekler düşüyor elimden ve hiçbir anlamı kalmıyor o an benim için…

Koşuyorum adamın üzerine doğru ve o sırada bana dönüyor adam. Bakakalıyorum gördüğüm kişiye. Diyecek söz, yapacak hareket bulamıyorum ve gözlerine bakmaya devam ediyorum. Sonra pis bir gülüş atıp elini daha da fazla Zeynep’in vücudunda gezdirmeye devam ettiğini fark ediyorum.

Hamle yapmak için atıldığımda elindeki bıçağı ortaya çıkardığını görüyorum ve geri bir adım atıyorum. Zeynep’in gözlerine bakmaya çalışıyorum. Korku görüyorum ilk olarak. İlk defa bu kadar korkmuş görüyorum hayran hayran baktığım kahvelerini. Gözlerimde kaybolup giden kahveleri koyulaşıp küçülüp büyüyor her nefes alıp verişinde.

En iyi yaptığımız şeyi yapmaya çalışıyorum. Bakıyorum gözlerine uzun uzun, anlamasını istiyorum beni. Yanında olduğumu ve onu kurtaracağımı söylemeye çalışıyorum.

Anlamış gibi gözlerini kapatıp açıyor. Tam en içimde hissediyorum bakışlarını ve sahip çıkıyorum onlara.

‘’Derdin ne senin?’’ diyorum Ulaş'ı hedef alıp.

‘’Sensin derdim.’’ diyor dalga geçerek. Sonra da kocaman bir kahkaha atıyor.

‘’Nasıl klişe ama değil mi?’’  diyor tüm dikkatiyle bana bakarak.

‘’Klişelerden hoşlanırım Kerem Sayer. Ama bir farkla. Derdim sadece sen değil sizsiniz. Aranızdaki şey. Daha çok sen ama. Her kadını alıyorsun, her kadının aklına da kalbine de giriyorsun ve bu kadınlar hep benim istediğim kadınlar oluyor. Neden?! ’’ diye soruyor gerçekten gözü dönmüş bir şekilde.

‘’Ben kimseyi almıyorum Ulaş. Kimsenin aklına da kalbine de ihtiyacım yok. Zeynep’i ver bana yeter.’’ diyorum ilk defa çaresiz bir ses tonuyla konuşup.

‘’Ne sevgi, ne sevgi! Gözlerim yaşardı.’’ diyor yine dalgacı ses tonuyla.

‘’Zeynep benim Sayer! İlk ben gördüm. Senin dersine girmeden önce benimle tanıştı. Benim elimi sıktı, ben öptüm elini ve ben merhaba dedim!’’ diyor sinirle.

‘’Sen git Aslıyı al, Sibeli al diğer tüm kızları al. Zamanımda benim elimden aldığın gibi bende senden Zeynep’i alıyorum!’’ diyor ellerini Zeynep’in siyah elbisesinin eteklerinin altına sokarken.

‘’Dur!’’ diye bağırabiliyorum sadece. Elindeki bıçakla Zeynep’e zarar vereceğinden korkup hareket edemeyerek duruyorum geldiğimden beri olduğum yerde.

‘’Dur.  Zeynep’e dokunma.Yemin ederim ona dokunursan canından ederim seni.’’ diyorum bir anlık sinirle yanındaki Zeynep’i, elindeki bıçağı unutup.

‘’Emin misin?’’ diyor elindeki bıçağı tekrar gözüme sokarak.

Bıçağın ucunu Zeynep’in boynunda gezdirmeye başlıyor ve aynı zamanda konuşuyor.

‘’Seviştiniz biliyorum.’’ diyor biraz da üzgün bir ses tonuyla. Ruh halinin normal olmadığı her halinden belli oluyor zaten.

‘’Gördüm sizi sınıfta. Nasıl zevkin için onu kullandığını izledim.’’ diyor nefret dolu gözlerle bana bakarken.

‘’Sen hak etmiyorsun onu tamam mı!’’  diye üzerime doğru bağırıyor ve o sırada Zeynep de onunla beraber hareket ediyor ve her seferinde bıçak biraz daha değiyor tenine.

‘’Onu korkuttum, senden uzak dursun diye tehdit ettim. Yaşadıklarınızı herkese söyleyeceğimden bahsettim. Ama umurunda olmadı. Hangi lanet sözlerinle gözlerini kör ettin bilmiyorum ama korkmadı…’’

Biraz duraklayıp bıçağı köprücük kemiklerinde gezdirmeye devam ediyor.

‘’Ben de istedim kıvırcık saçları yüzüme değsin, gülüşü günümü güzelleştirsin, dudakları tenimde gezsin. Ama sen aldın! ‘’ diyor yine ani bir hareket yapıp sinirlenerek.

‘’Bende onu senden alacağım.’’ diyor ve bıçağı biraz havaya kaldırıp boynunun hizasına getiriyor.

Büyük ve hızlı bir adım atıyorum. Etrafımda dönüyor dünya ve ne ses duyuyorum ne Zeynep’ten ve Zeynep’e zarar verebilecek olan bıçaktan başka bir şey göremiyorum.

Ulaş'ın üzerine atılıp elini ters döndürüyorum ve parmaklarıyla beraber elinin kırılma seslerinin yanında bir de gür sesiyle bağırdığını duyuyorum. Ellerime bulaşan kandan bıçağın ona saplandığını anlıyorum ama gözümün göreceği en son insan Ulaş oluyor ve Zeynep’i çekip alıyorum hala tek eliyle tutmuş olduğu kolunun arasından. Zeynep korkudan bayılıyor elimi tenine değdiğim an. Kucaklıyorum onu tek elimle ve başının yere gelmemesini sağlıyorum.

Yüzüne bakıyorum uzun uzun bir zarar gelmiş mi diye. Vücudunu kontrol ediyorum ve hiçbir tersliğin olmadığını anlıyorum. Tekrar yüzüne baktığımda bir değişikliğin olduğunu anlıyorum ve saçlarının düzleşmiş olduğunu fark ediyorum. Tabii onu tanımama sebep olan tek bir asi bukle dışında. Elbisesine ve teki çıkmış olan ayakkabısına baktığımdaysa bu geceyi bize özel olarak ayarladığını anlıyorum. Gülümsüyorum ve bir öpücük konduruyorum başına. Sonrada kulağına fısıldıyorum.

‘’Bundan daha da güzel gecelerimiz olacak güzelim, inan bana…’’

*************

Zeynep’in iyi olduğuna emin olduktan sonra elim telefona gidiyor ve arayabileceğim tek insan geliyor aklıma.

Keka!

Hemen buluyorum rehberden ve arıyorum. İkinci çalışında açıyor telefonunu ve güvende hissetmemi sağlayan sesi duyuyorum.

‘’Kardeşim!’’

‘’Keka, sana ihtiyacım var.’’ diyorum sadece.

‘’Bi dakika bi dakika o ses tonunu hiç sevmedim ben. N’oldu?’’ diye soruyor hemen.

‘’Ne olduğunu anlatacak zaman yok. Sadece sana birazdan atacağım konuma gel. Boş gelme.’’  diyorum mesajı da vererek. Anlayacağını adım gibi biliyorum. Cevap bile vermeden kapıyor telefonu. Şuan çoktan arabaya ulaşıp adresi bile almadan geleceği yere ulaşmaya çalışıyor biliyorum.

Hemen konumu atıyorum ona ve Zeynep’i bir köşeye çekip Erkan gelmeden önce Soner’in yanına gidiyorum. Ayağa kalkmış ve yarasına bakar halde buluyorum şerefsizi. Bir yumruk çakıyorum önce ve daha da yürüyorum üzerine. Sendeleyip birkaç adım geriye gidiyor ve ağzındaki kanları siliyor elinin tersiyle kahkahalar atarken.

‘’Gülme!’’ diye bağırıyorum çıkarabileceğim en yüksek sesle.

‘’Gülme de söküp almayayım ağzından o dişleri.’’diye bağırırken bir de solundan vuruyorum yumruğumu suratına.

Bu hamlemle yıkılıyor yere ve o sırada bir ses duyuyorum.

Zeynep!

‘’Kereem’’ diye mırıldanıyor yattığı yerden. Rüya mı görüyor gerçek mi denkleştiremiyorum çünkü gözleri kapalı sesleniyor bana.

‘’Kerem, özür dilerim..’’ diyor sessiz sessiz.

Hemen yanına gidiyorum ne dediğini daha iyi anlamak için.

‘’Güzelim, buradayım sakin ol.’’ Diyebiliyorum sadece.

‘’Özür dilerim, sana söylemeliydim.’’ Diyor gözyaşları akarken.

‘’Tamam caniçim tamam, düşünme şimdi bunları. Hadi gidelim.’’ diyorum kucağıma alırken.

‘’O nerede?’’ diyor  gözlerini daha da açıp korkarak sorarak.

‘’Sana zarar veremez, korkma. Ben varım.’’ diyorum sadece.

Sımsıkı sarılıyor boynuma ve bende belini sarıyorum sımsıkı. Sokaktan çıkarken bir taksi görüyorum sokağa girmek için hamle yapan. İçinde Erkan olduğunu düşündüğüm taksinin önüne geçiyorum ve tahminim doğru çıkıyor ve Erkanı görüyorum.

‘’Kerem, kardeşim!’’ diye üzerimize doğru geliyor kucağımdaki Zeynep’e bakarak.

‘’Erkan sen adamı takip et, az önce kalktı gitmeye çalıştı ama fazla uzaklaşamaz yaralı. Bul ve bizim eski mekana götür. Sonra da Zeynep’in evini kontrol et ve eve geri dön ben orada olacağım.’’ deyip taksiye atlıyorum ve daha fazla açıklama yapmadan Zeynep için kötü anılara sahip olan o sokaktan uzaklaşıyorum.

Eve geldiğimizde Zeynep’i hemen yatağa yatırıyorum. Uyuyor mu uyumuyor mu tam kestiremiyorum ama düzenli olarak sarsılıyor ve sürekli titriyor. Üzerindeki elbisesini çıkarıyorum önce yavaşça. Sonra tek ayağında kalmış olan ayakkabasını. Banyoya sokmak istiyorum ama önce gidip suyu ayarlıyorum. Nasıl yıkanacağını bilmediğim ve kendim buz gibi suda yıkandığım için ılık su ayarlıyorum.

Odaya geri dönüp Zeynepi kucağıma alıyorum ve sımsıkı sarılıyorum. O da ellerini boynuma sarıyor hiç bırakmayacakmış gibi. Banyoya geldiğimde küvetin içine bırakmak istediğimde daha da sarılıyor boynuma ve dudaklarını kulağıma getirip konuşuyor.

‘’Korkuyorum..’’ diyor sessizce.

‘’Korkma, ben yanındayım. Kimse sana zarar veremez.’’ diyorum rahatlatıcı bir şekilde. Vücudunda olan ellerimle fazlasıyla nazik davranmaya çalışarak tenini severek bırakıyorum küvete vücudunu. Sonra üzerimdekileri hemen çıkarıp arkasına geçiyorum ve sarıyorum yine belinden.

Üzerinde kalmış olan çamaşırlarını çıkarıyorum tek tek Zeynep titremeye devam ederken.

Yasak AşkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin