Bölüm 45 (İçimdeki Pencere)

6.5K 502 30
                                    

Egemen

Eli ellerimin arasındayken gecenin karanlığı sayesinde rahatça öpebiliyordum onu. "Az kaldı son giriş saatine. Yurda doğru gidelim." dedi elini elimden çekmeden ayağa kalkıp beni de çekiştirirken. Tüm bu anlar birer rüya gibi gelse bile artık alışmaya başlamıştım.

"Yarın çocuklar da gelsin bir şeyler yapalım." dedi sokak lambalarının aydınlattığı sokağa girerken. Elini bırakıp bırakmamak konusunda kararsızdım. Bana kalsa elbet bırakmazdım ama çekinir miydi bilemiyordum. Rahat rahat konuşup, yarın yapmak istediklerini anlatırken eli hâlâ avcumun arasındaydı. Dünyanın en gergin anlarını yaşıyor olabilirdim, elimi bırakırsa biraz üzülürdüm ama asla ona kızamazdım. Ona bir şey belli etmemek için dinliyormuş gibi yapıyordum.

Ve o elimi bırakmadı. Tüm sokağı, ana cadde de dahil olmak üzere elime tutunarak geçirdi. Ancak yurdun önüne geldiğimizde artık benim de bırakmam gerektiğinin farkında olarak çekti elini. "Bir ihtiyacın olursa, aynı şekilde benim de bir ihtiyacım olursa artık gidilecek ilk kapımız kim biliyoruz en azından." Parmaklarıma dokunarak söylendiğinde kafamı salladım ve utançla kafamı eğdim.

"Bana ihtiyacın olacağını sanmıyorum ama..." dedim fısıltıyla ona. Etrafa bakınıp kolumu sıvazladıktan sonra başını omzuma koydu. Hala ayakta dikiliyorduk ve biraz da sallanıyorduk.

"Her şeyi maddiyat olarak düşünme. Ruhsal olarak sana ihtiyacım vardı ve bak buradasın." dedi o da fısıltıyla. Daha fazla beklemeden kalktı ve elini cebine atıp, telefonunu çıkardı. Saate baktıktan sonra kaşlarını çattı ve bana döndü tekrar. "Giriş saatin geldi." dedi yurdu işaret ederken. Yanaklarımı şişirip bıkkınlıkla onu izledim. Yurt hayatına alışmaya o kadar uzaktım ki, kuralları bile bana başkaları hatırlatıyordu.

İki arkadaşmış gibi ona uzandığımda, ki aslında arkadaş da olmak istiyordum onunla, o da kollarını doladı bana. Bu karanlık sokakta son vedamızı ederken arkamızdan gelen boğaz temizleme sesi ile hemen ayrıldık birbirimizden. Arkama döndüğümde, bizi izleyenin Burak olduğunu görmem ile rahatlasam da içimi bir sıkıntı da kaplamıştı. Yaklaşık iki haftadır konuşmuyorduk ve bu beni büyük bir buhrana sürüklüyordu.

"İlişkiye başladığınızı duymuştum ama.." ikimizi süzerken bir süre duraksadı. "İlk kez şahit oluyorum. Şaşkınım." dedi sesindeki ciddiyet ile. Ne diyeceğimi bilemezken Cenk bir adım öne çıkıp gülümsedi, "Evet bizden öğrenmeni isterdik ama." dedi ve kafasını eğdi. Boğazımı temizlerken bu ona bir uyarıydı. İkinci kez işlerime karışıyor oluşu hoş değildi.

"Neden buradasın?" dedim sesimi olabildiğince soğuk tutarken. Gözlerini gözlerime çevirdiğinde dudaklarını kemiriyordu. Tedirgin olduğu her halinden belliydi. "Bir şey var.." dedi biraz daha bize yaklaşırken. Bir şey olduğunu anlamak zor değildi. Bu halini en iyi ben biliyordum onun.

"Baban. O hastanede." dediğinde ne dediğini anlamam birkaç saniyemi almıştı. Ne düşüneceğimi bilemezken ikisinin de benden bir tepki beklediğinin farkındaydım ancak elimden hiçbir şey gelmiyordu.

"S-sorun n-e?" dedim zorlukla. Cenk elini koluma atarken Burak da artık birkaç adım ötemdeydi. "Yüksek tansiyon, beyin kanaması riski falan. Çok bilmiyoruz." dedi omuz silkerek. Kollarımı kendime sardım ne yaptığımı bilemeyerek  bulunduğumuz kaldırama çöktüm.

Daha önce aklımda bin türlü senaryo dönmüştü. Bir gün böyle bir şey başıma gelirse, benden utanan ve beni ölü sayan hatta evladı olarak görmeyen birini nasıl karşılardım diye. Ama kafamda kurduğum hiçbir senaryo şu an ile örtüşmüyordu. Ama en korkuncu da buydu. Diğerlerinde bir şekilde duygularım vardı; kimisinde nefret, kimisinde üzüntü ve hatta kimisinde pimanlık. Ama hiçbiri şu an ki kadar hissiz değildi.

Şu an ruhsal bir savaşın ortasında resmen silahsızdım ve amansız bir şeyle yüzleşiyordum. O yüzüme bakmasa bile ben içimdeki pencereden hep ona bakacaktım.

***

Finale doğru yürüyoruz. Ama bu bir geçiş bölümü.

Erkekler de Ağlar • boy×boyWhere stories live. Discover now