Bölüm 31 (Sole Mio)

8.7K 715 126
                                    

Egemen

Ellerimi kaldırıma dayamış gökyüzünü izlerken kulağıma dolan gürültülü disko müziğine inat daha sakin bir şeyler fısıldıyordum. İç çekip karşı kaldırımda bulunan lüks mekanın kapısına çevirdim bakışlarımı. Karanlık sokağa zıt bir şekilde ışık saçan yer gözlerimi almaktan fazlasını yapmıyordu. Gözlerimi kolumdaki saate çevirirken ensemi okşayan rüzgara sövmeden edemedim.

02.13

''Boşuna bekliyorsun.'' Kafamı saatten kaldırıp, gözümün önünde sallanan sigaraya bakarken kaşlarımı çatmıştım. ''Niye?'' dedim oldukça mesafeli bir sesle. ''En son gördüğümde bir kızla dans ediyordu.'' dediğinde itinayla kaçırdığım gözlerimi onun gözlerine sabitledim. Ne hissedeceğimi bilemezken bir süre sustum, bir şey söylememeyi tercih ettim. ''Almak istemediğine emin misin?'' elindeki sigarayı ikinci kez uzattığında bu kez aldım.

''Boşuna da beklesem beklerim.'' dedim Bora'ya. 

''Çok garipsin.'' derken ne ara yaktığını fark etmediğim belki de zaten diğer elinde yanıyor olan sigaranın dumanını dışarıya bırakmıştı. 

''Garip değilim.'' diye fısıldadım. İnceden ama serince esen rüzgar iyice içime işlerken çöktüğüm kaldırımda dizlerimi kendime çektim. ''Kin tutamıyorsun. Ne Cenk'e ne de bana. Baksana yan yanayız. Baksana onu bekliyorsun.'' dedi o da beni taklit ederken. 

''Sanırım herkes ona sırtını dönse bile ben onu seveceğim. Daha iyi birisi olmasına gerek yok.'' dedim "ya ben?" diye sormamasını umarak.

''Bunlar senin sözlerin değil.'' dedi kıkırdarken. O gülerken içinde bulunduğumuz şu lanet duruma karşı kin dolmadan fazlasını edemiyordum. İki küçük çocukken ne ara bu hale gelmiştik bilmiyordum. Klasik aile problemlerinin bizi birbirimizi kıracak hale getirmesi, ikimizin de beklentisinin çok ötesinde olan bir şeydi. 13 yaşımıza kadar aynı evde büyümüş, aynı kaptan yemek yemiş hatta aynı yatakta uyumuşken şimdi hayatımızda geri dönüşü olmayan yaralar açıyorduk. Oysa şu an içeride olan adamla ilgili hissettiğim her kötü şey için onun omzunda ağlıyor olabilmeyi dilerdim.

Sigaradan derin bir nefes çekerken omuz silktim sadece. Son zamanlarda her kendimi dinlediğimde fark ettiğim en büyük şey, her ne kadar olan bitenden etkilenmediğimi sansam da aslında bunların beni nasıl törpülediği ve dilime sınır çektiğiydi. 

''Onu oradan çıkaracağım, zaten sarhoş gibi. Takma bu kadar.'' derken ayaklanmış, elindeki izmariti yere atıp ayağıyla ezmiş ve çoktan yürümeye başlamıştı. ''Ciddi misin sen?'' diye seslendiğimde arkasını dönüp ''Bir daha asla göremeyeceğin kadar yardım severim.'' dedi omuz silkerek. Ona minnet duymamayı istemesem de o mekana girmem imkansızdı. Girmeme izin verilse bile giriş ücretini ödeyecek tek kuruş param yoktu. Yani, onun içeride kalmasını istemiyorduysam Bora'ya muhtaçtım.

Ayağa kalkarken kalçamda hissettiğim hafif sızlama ile inlerken, henüz bitmemiş sigarayı biraz ilerideki çöpün tepesine basıp içine attım. Sabırsızlıkla yerimde sallanırken, gözüm mekanın kapısında geziniyor, çıkan herkeste oyalanıyordu.

"Yardım mı etsen acaba?" Kapının girişine yaslanan bedeni görmem ile hemen karşı kaldırıma geçip, oraya doğru koştum. Yanlarına gelirken, onlara yakınlaştıkça yüzüme vuran ekşi kokuyla yüzümü ekşittim.

"Oğlum bok gibi paranız var bira mı içiyorsunuz siz ya?" diye söylendim. "Niye birader bok gibi parası olanlara bira yasak mı?" Anında modunu yakalayan Bora, kolunun altındaki Cenk'i bana yaslarken onun koluna girmiş, ağırlığını üstlenmiştim.

"Vizyon yok oğlum sizde. Yüce rabbim parayı yanlış kişiye veriyor." dediğimde modumun git gide yükselmesini yanımda, ciddi anlamda yanı başımda duran -her ne kadar kendisi gibi kokmasa da- çocuğa bağlıyordum.

Yavaşça ilerlerken Bora'nın yönlendirmesi ve ilerletmesiyle arabaya doğru yürüdük. Bilinci tam olarak yerinde olmasa bile adım atabiliyor ama bizi de pek takmıyor gibiydi.

"Bana bak ot falan çekmedi değil mi?" Aniden aklıma gelen soru ile kısık sesle Bora'ya sorarken, arabanın kapısını açmasını bekliyordum. "Saçmalama be, o kadar da değil."  bıkkınca söylenerek kapıyı açtığında arabaya yasladığım Cenk'i çekiştirirken, onu arka koltuğa yerleştirmeye çalıştım. Başarıyla oturttuğumda emniyet kemerini takarken, üstünü düzeltmeyi de ihmal etmedim.

İlk kez ona bu kadar yakınken, her dokunduğumda parmak uçlarımın yandığını hissediyordum. Daha çok ilgilenmek istememe rağmen bunu yapamayacağımın farkındaydım. "Dikkat et ona." Çoktan sürücü koltuğuna yerleşmiş Bora'ya söylediğimde kafasını salladığını gördüm. Onun içmediğinin farkında olduğum için içim bir nebze rahattı.

Arka kapıyı kapatıp, daha fazla üşümesini engellemek için harekete geçtiğimde içerideki çocuğun dudaklarından dökülen birkaç mırıltı ile duraksadım.

"O-oh s-olle mio."  benzeri bir şey duyduğumda hafif eğilerek "Bir sorun mu var?" dedim gözlerini aralamış çocuğa. "O sole mio." dedi bu kez kurduğu cümleyi daha da toparlarken. Ne dediğini kesinlikle anlamıyorken, basit ve anlamsız bir mırıltı olduğunu düşünmüştüm. Alkole verip geri çekildim ve kapıyı kapattım.

O an en mantıklı iş bu gibi gelmişti...

****

basit ama çok samimi -özellikle son paragraf- bir bölüm oldu bence.


Erkekler de Ağlar • boy×boyWhere stories live. Discover now