Değişim/28.Bölüm🌹

821 93 8
                                    

"Ne olur gözlerini aç artık. "

Herkes hastanede seferber olup Ömer için koşuşturuyor, duâlar ediyordu. Her zorluğun ardından bir kolaylık Yaratan Allah'a teslimiyet içinde gönülden yakarıyorlardı. Küçük kalbinde mâsumane sevgi besleyen Mustafa, Ömer'den kalan bir tesbihi avuçlarının arasında sıkıca tutarak sessizce ağlıyordu. Gökyüzü belki de bu yetim çocuğun sesini Ömer'e duyurduğu için ona bir şey olmadı.

Ümmü Gülsüm Ömer'in sürekli yanından ayrılmadığı küçük çocuğun yanına doğru gitti.

"Şey senin adın Mustafa mıydı?"

Konuşacak mecâli dahi olmayan minik kalbin sahibi usulca baş salladı.

"Bana Ömer abine neler olduğunu anlatabilir misin? "

Ümmü Gülsüm Mustafa'nın başını hafifçe okşarken onun için getirdiği çikolatayı da avucunun arasına koydu. Mustafa gibi çocukların çikolatadan belki de hiç haberleri yoktu. Sokaklarda mendil satan bir çocuk aç uyur aç uyanır ama anne kokusu olmayan bir hayatta nasıl yaşadığının da önemi olmuyordu. Kimse şefkat göstermez, karnı doysun diye bir tas çorba pişirip ona yedirmezdi. Belki de yaşadığı çileler yüzünde acı izler bırakarak güzel tatlı bir gülüşün yerini tutuyordu.

"Kursta yangın çıkınca ben korkuyla sıranın altına saklandım. Sınıfta kimse kalmayınca da dumanla bayıldım herhâlde, gözlerimi açtığımda dışarıdaydım. Abim yanımdaydı ama uyuyordu. Bilmiyorum abla, ne olur ona bir şey olmasın. Benim tek ailem O, onsuz ne yapacağım ben? "

Mustafa'nın söyledikleri Ümmü Gülsüm'ün içine dert olsa da onu teselli etmekten başkasını yapamadı. Biliyordu ki insanın kolu kanadı ailesiydi daima. Babasını kaybettikten sonra hayatını artık eksik yaşamanın zorluğunu hissetse de bunu kimselere belli etmemeye çalışıyordu.

****

İKİ YIL SONRA

Medreseli gençlerin birçoğu artık okullarını bitirdiği için bir sonraki etap olan üniversite hayatına başladı. İçlerinden kimi kişilikli, akıllı olduysa da kimi gençliğin heveslerine kapılıp sefilce kendini harcıyordu.
Ve hayat hiç ummadığın yerden can yakıyordu. Büyük konuşulan her lokmanın hesabını küçük hatalar dolduruyor fakat lokmalar öyle kolay yutulmuyordu. Edep timsâli birtakım gençlerin medrese eğitimi gördüğü yılları hiç yaşanmadı farz edip lâkayt, beyhude bir hayatı tercih etmeleri ise şaşılır şeydi doğrusu. Cehennem çukuruna bile bile atlayana ne denirdi ki? Yanmak için hiç böyle acele edeni de görmedik biz. Ne yazık ki insan nisyân olmayı hiç bırakmadı. Önce var edeni sonra varlığını yok sayan insan yalandan kendini kandırdı.

"Ahh hadi Mami bugün çıkışta kızlarla bir yere gidelim. "

Muhammed alışık olmadığı hayat tarzından her ne kadar uzak durduysa da şeytan onu verdiği vesveselerle ağına düşürmeyi başardı.

"Düşünmem lazım, bilmiyorum. " Çekingen bir üslupla yanıt veren Muhammed, bu süslü ve boş hayatın bir parçası olmaktan haz etmese de arkadaşlarının her ısrarını kırarak kendini yalnızlaştırdığını fark etti. Bu yalnızlık onu üzüyordu. Fakat içindeki sese "dur" demeyi de ihmal etmiyordu. Çünkü en son Ümmü Gülsüm ile konuştuğu zaman (bir yıl önce) ondan olumlu bir cevap aldı. Eğer okulu başarı ile bitirip mesleğini eline alırsan güzel bir yuva kurabiliriz demişti. Evlilik hayalleri kurduğu O kızı bırakıp başka kızların yanında olmak hiç yakışık alır mıydı?

Sen gençsin toz gitsin. Hem ne olacak bir kere karı kızla gezdin diye günah işlemiş sayılmazsın canım. Ümmü Gülsüm şimdi ev kızı, senin ne haltlar yediğini ne bilsin? Ruhu bile duymaz ki. Sen eğlen nefsim, iki defa doğacaksın sanki?

Ve şeytana uyan insan aldandı. Bir kereden bir şey olmaz diyerek kana karışan vesveselerle bizleri çıkmaza sürükleyen kötülükler büyük günahlar olup hayatımızı körükler. Üstelik başına ördüğün çoraplar bununla da sınırlı kalmaz giderek daha da büyür.

"Ne düşünmem lazım? Geleceksen artık gel. Senin gibi korkaklarla işimiz olmaz bizim. Hadi çocuklar gidelim. "

Muhammed yalnız kalmanın korkusu ile aniden yerinden kalktı. Hızlıca cümleleri dilegetirdi.

"Ta-mam tamam bende geleceğim. Beni de aranıza alın. "

"Ha şöyle delikanlı, hadi gidelim o zaman. "

Yaklaşık iki saat su misâli geçerken Muhammed üstüne başına arkadaşlarının içtiği sigara kokusunun sindiğini dahi anlayamaz. Hatta arkadaşlarını kırmamak adına bir dahaki buluşmada sigaraya başlama sözünü de nasıl verdiğini anlamaz. Etrafında pervane gibi dolanan açık saçık kızların aklını başından almasına izin verirken nefsinin olup bitenlerden fazlası ile mutlu olduğunu hisseder. Vicdan azabını bir yana bırakıp şeytanın damarlarında gezip ona vesvese vermesine müsaade eder. Üniversite'ye güzel bir öğrenim görebilmek için uzak yerden gelen Muhammed, eğlence çıkışı öğrenci yurdunun yolunu tutar.

"Es Selâmu Aleyküm kardeşim, hoş geldin. "

Berke ile yurt arkadaşı olan Muhammed arkadaşına ters ve kınayıcı bakışlar atarak içeri girer.

"İnsan bir selam alır değil mi? Muhammed sen iyi misin? "

O Muhammed başkası olduğundan habersizdi. Berke dostu bildiği insanı ilk defa tanıyamaz.

"Kafa ütülemeyi bırak da bana biraz yemek getir lavuk. "

"Lavuk mu? Muhammed unuttun galiba, bugün yemek yapma sırası sende. Git yemeğini yap ye! "

Berke olup bitenleri hayretle seyrederken Muhammed kahkahalar içerisinde ona bakıyordu.

"Allah aşkına şu tipine bak! Başında takke, elinde tespih. Bir tek sen mi Cennetliksin söylesene dostum? Yemek falan istemiyorum bana viski getir sen..."

Berke sinir küpüne dönse de sabır çekip duruyordu. Ne oluyordu o mübarek çocuğa?

"Allah'ın emirlerini yerine getirmem niye sana gülünç geliyor ki? Daha düne kadar sen de benim gibi değil miydin, ne oldu sana? Hem viski de nedir, haramla işimiz olmaz bizim. "

"Peh... Amma lagaluga yaptın, yeter. Tamam ben uyumak istiyorum, şimdi ikile buradan. "

Muhammed'in saygısız sözleri Berke'yi fazlasıyla üzüp sinirlendirdi. Odasına çekilip duâ eden Berke ne yapacağını bilmiyordu.

Bölüm Sonu

Oy ve yorumlarınızı bekliyorum canlar. 😍💞

Medreseli Geliyor Where stories live. Discover now