bölüm 17 - trouvaille

1.2K 151 174
                                    

Saat gece 4'e vurmuşken ben anca derslerden başımı kaldırmış ve yatmaya hazırlanmak için pijamalarımı giymek adına kıyafetlerimi üzerimden çıkartmıştım.

Normal olan birisinin odama girmek istediğinde kapıya tıklatmasıyken, bu defa öyle olmamıştı.

Hoseok kapıya vurmadan içeriye dalmış ve beni o şekilde görmüştü. "HEY! Kapıyı çalman gerektiğini düşünüyorum." "Neden utanıyorsun ki? Sonuçta ikimizde erkek değil miyiz?" Hoseok gülücüklerini gizlemeye çalışırken konuştuğunda, aslında kendisinin utanmış olduğunu fark etmemişti bile.

"Hoseok, yani farkında mısın emin değilim ama arkamı dönen ben değilim, sensin. Yani, utandığından olsa gerek, hm?" Hoseok ilk önce kendisini baştan aşağı süzerek, daha sonrada etrafına bakarak bana doğru dönmüş ve tahminimce heyecanını ve utancını gizlemeye çalışarak ilk önce yalandan bir öksürüp ardından konuşmuştu.

"Ben neden utanacakmışım? Çıplak olan sensin yani ben değilim." Bedenimi işaret ederken gözlerini kaçırıyor ve bu karşımda oldukça şirin bir tablo oluşturuyordu. "Ah, hala gözlerini kaçırmandan bunu anlamam gerekirdi. Kusura bakma."

"Konuşman bittiyse eğer, odamda ki balkona gelir misin? Hatta rica etmiyorum, direk gel diyorum. Seni orada bekleyeceğim."

Hoseok asla değişmez ve vazgeçilmez hareketini yine yaparak bir şey dememi beklemeden odadan çıkmış ve kapıyı kapatmıştı.

Derin bir nefes aldıktan sonra pijamalarımı giyerek odadan çıkmış ve hemen karşıda ki, Hoseok'un odasına geçmiştim.

Balkona çıkıp sallanan koltukta oturan Hoseok'un yanında ki yerimi aldıktan sonra arkama yaslanmış ve konuşmuştum.

"Sorun ne? Bir şey mi oldu? Benimle konuşmak istediğin bir şey mi var? O sırada cebinden çıkardığı sigarayı yakarken konuşmasına başlamış ve yanında ki kutu biralardan bir tanesini bana uzatmıştı.

"Hiçbir şeyden zevk almıyorum artık" dedi ağzına götürdüğü sigaranın son dumanını da yüzüme üflerken. Nedenini sorarcasına baktım sadece gözlerine, tek bir ses bile çıkarmadan. Bu kadar süredir tanışmamızın hatırına anlaması gerekir diye düşünmüştüm, anlamıştı da. "Bilmem, sadece öylesine" dedi biten sigarasını kül tablasında söndürdüğü sırada. "Yoongi ben.. Ben kanser olmuşum."

Hoseok'un dediği şeyle bir süre kendime gelmeye çalışmış ve düşüncelerini toparladıktan sonra gözlerim elinde ki sigara ve biraya kaymıştı. "Hey! Hala kurtulman için şansın varken sen neden böyle yapıyorsun?"

Bir çırpıda elinde ki sigara ve birayı alıp ikisinide balkondan aşağıya doğru fırlatmış ve daha sonra da kendimi daha fazla tutamayarak yere çöküp ağlamaya başlamıştım. Hoseok'un dedikleriyle birlikte ağlamam daha çok şiddetlenmişti.

"Artık, öyle bir şansım yok Yoongi. Çok kısa bir zamanım kalmış ve ameliyatıda olursam, benim için çok daha tehlikeli olabilirmiş. Sadece bekleyeceğim, ölümü. Ölmeyi bekleyeceğim. Senden istediğim şey, bu süre zarfında benim elimi hiç bırakma olur mu? Şeker Prens, hm?"

Hoseok'un sözlerine karşılık yalnızca başımı sallamış ve ellerini tutarak ona çok sıkı bir şekilde sarılmıştım. "Söz... Söz veriyorum sana her zaman yanında kalacağım, Tuz Kral.."

Eskiye dönmek ister miydim? Evet. Eskiye dönmek ve onunla yine de tanışmak isterdim. Farklı şekilde, farklı şartlar altında onunla tekrar tanışmak isterdim. Acaba, eskiye dönmek ne hissettirirdi bize?

lavinia & yoonseok.Where stories live. Discover now