4. Bölüm

506 58 10
                                    

Her insan acı çeker. Kimisi için bu acı bir sevgilinin veda cümlesi  , kimisi için düştüğünde yaralanan dizi , kimisi için ise hayattaki zorlu şartlar. Ama hiç bir acı gözlerini açtığın andan beri, seni tüm kötülüklerden korumaya çalışan, seni karşılık beklemeden seven insanları kaybetmenin acısıyla kıyaslanamaz. Her an yanında olduğunu bildiğin hissettiğin kişilerin bir sabah gözlerini açtığında artık hayatta olmadığını düşünün. Sizi sabah uyandıran o sesin kesildiğini. Koskocaman dünyada, onlarca insan arasında yapayalnız hissetiğinizi. Yaptığınız her hatada sizi affeden insanların artık olmadığını. Kalpteki acı inanılmaz olurdu.

Bir de yaşadığınız bu acının kendi suçunuz olduğunu düşünün. Hiç birşey hatırlamadığınız gecenin sabahında ellerinizde anne babanızın kanı olduğunu. Kalbinizdeki acının mimarisinin siz olduğunuzu.

Bir insan buna nasıl katlanır. Aldığınız her nefeste acınız katlanırken nasıl yaşamaya devam eder ki insan.

Cantekinin yaşadıklarını okurken bu sabah ki acı dolu gözleri geldi aklıma. Onun da katlanamadığı belli oluyordu gözlerinden. " Ben yapmadım " diye bağırması çınladı kullağımda. 

'Çoklu kişilil bozukluğu' kişinin bilinç düzeyinde birbirinden farklı en az iki kişiliğe sahip olması ve bu kişilik yapıları arasında geçişler yaşaması durumuyla karakterize olmuş olan psikolojik bir hastalıktır. Tek bir bedeni paylaşan bu kişilik yapıları birbirinden tamamen farklı olabilir. Bu karakterler çoğu zaman birbirlerinden habersizlerdir. Genelde diğer karakter devreye girdiğinde yaptıklarını hasta kendine geldi zaman hatırlamaz. O zaman dilimine dağir kafasında bir boşluğun olduğunu hissederler.

İnkar etmesinin sebebi hatırlamamasından kaynaklı. İnkar etmek daha kolaydır çünkü kimse en değer verdi insanların artık hayatta olmamalarına sebep olduğu gerçeğiyle baş edemez.

Artık gözlerim isyan bayrağını çekerken, elimdeki dosyayı masaya geri bırakıp uyumak için odama doğru adımlamaya başladım. Odama varıp ışığı yakarken aceleci bir şekilde pijamalarımı giydim. Işığı kapatarak sonunda kendimi yatağa bıraktım. Kafamda dönen Cantekinin hikayesini şimdilik uzaklaştırırken kendimi uykunun karanlık derin kuyusuna bıraktım.

Acele bir şekilde hastaneye girerken alarm kurmayı unutan aklıma da bir taraftan en güzel küfürlerimi ediyordum. Hızlı bir şekilde elimdeki saati kontrol ederken 9:58 olduğunu gördüğümde son dakika yetişmenin mutluluğuyla derin bir nefes alıp hastanenin girişinde biraz soluklandım. Daha ikinci günden geç kalmak hiç hoş olmazdı.

Danışmanın yanından geçerken çalışan kadınla göz göze gelmemizle kafamla bir baş selamı verdim. Gözlerime boş boş bakıp hiç birşey yapmadan işine dödüğünde kadına duyduğum gıcıklık artmıştı. Kibarlıktan selam veriyoruz gördüğümüz muameleye bakın. İnşAllah oturduğun sandalyenin tekeri kırılır da yere düşersin tarzı iyi dileklerimi iletirken, tabiki de içimden koridora dönüp ilerlemeye başladım.

Henüz bir kaç adım atmıştık ki arkamdan gelen çığlıkla arkama dönüp danışma bölümüne ilerledim. Gördüklerimle hem kendime kızarken hem de kahkahalarımı tutmak için üstün bir caba sarf ediyordum. Kahkahalarımın sebebi kadının yerde bir seksen uzanmasıydı. Kızma sebebim ise kadının gerçekten oturduğu sandalyenin tekeri kırılmıştı. Kırk yılda bir gelen şansımı bu gıcık kadın için kullanmıştım. Keşke babamın bana araba almasını falan dileseydim. Duvardaki Saate gözüm takıldı. 10:00 olduğunu gördüğümde kadını umursamayıp doktor Seçkinin odasına koşar adım ilerledim.

Kapının önüne geldiğimde, bir kaç derin nefes alıp koşmanın etkisiyle hızlanan kalp atışlarımı düzene sokmaya çalıştım aynı zamanda kapıyı çalıp içerden yanıt bekledim.

Karanlığa Bir Işık Yak Where stories live. Discover now