bastard guanlin

5.9K 399 167
                                    

side story 1

"...sonra işte bu beni eve bırakırken tam gideceği sırada tuttum kolundan ve kahve içmek ister misin diye sordum. Görsen var ya suratımı salak salak gülümsüyorum, unutlanmışım falan.. AMA O NE DEDİ BİLİYOR MUSUN !?"

Jungkook ağzına götürdüğü beyaz çikolatayı emerek yerken umursamaz bir şekilde 'ne dedi' diye mırıldanıyordu. Aslında umursamadığı söylenemezdi, sadece Jihoon'un yine abarttığını düşünüyordu. Muhtemelen az sonra diyeceği şey 'önemli bir işim çıktı dedi' veya 'yarın sabah erken uyanması gerektiğini söyledi' falandı. Küçük meseleleri büyütüp günlerce ağlamak veya komik olmayan şeylere gülüp herkese anlatmak istemek tam olarak Jihoon'un yapacağı bir işti. O, böyle bir insandı.

"Minik bebeğim beni bekliyor, dedi Jungkook."

Siktir.

Jungkook böyle bir şeyi beklemediği için öksürmeye başlamıştı ve Jihoon da ağlayarak onun sırtını yumrukluyordu. Dışarıdan onları gören bir insan kesinlikle normal olmadıklarını anlardı.

"Yuh! Seninle resmen buluşmaya çıkmış ve gecenin sonunda da öyle bir şey mi dedi gerçekten?"

Jihoon her ne kadar canı yansa da kafasını salladı. Günlerdir bu olay her aklına geldiğinde ağlıyordu. Guanlin denen çocuktan gerçekten çok hoşlanmıştı ve sonunda böyle bir şey olacağını asla tahmin etmemişti. Resmen kalbini parçalara ayırmıştı o sevimli küçük Çinli sevdiği. Onu asla affetmeyecekti.

"Evet, ya görseydin var ya, sürekli gülümsüyordu bana. Elimi nazikçe tutup bir şeyler anlatıyordu. Kalbim bum bum oluyordu Kook. Her şey çok güzel gidiyordu ama İŞE BAK Kİ SEVGİLİSİ VARMIŞ ÇİNLİ ŞEREFSİZİN!"

"Bir dakika ya.. 'minik bebeğim' dediğine göre.. belki gerçekten de bebeği vardır? Oha, ya evliyse?"

"S-saçmalama. Guanlin şerefsiz biri değil."

"Öff asıl sen saçmalama bir öyle deyip bir böyle diyorsun! Bıktım ama artık!"

"T-tamam."

Jungkook onun hafifçe titrediğini gördüğünde gerçekten fazla sarsıldığını fark ederek bağırmayı kesti ve arkadaşına sıkıca sarıldı. O, ona kötülük yapılmasını hak etmiyordu.

"Tamam tamam ağlama. Sinirlerim bozuldu sadece." derken bir yandan da saçlarını okşuyordu. 

Jihoon dışarıdan fazla flörtöz, duygusuz ve vurdumduymaz biri gibi görünüyordu ve genel olarakta öyleydi aslında. İnsanlarla, içinde yaşadığı duygularını çok paylaşmazdı. Kalbi küçük şeylere kırılabilirdi ve küçük şeylere mutlu da olabilirdi. Yine de asla kötü biri değildi ve Guanlin'i gerçekten sevmişti. Sırf onun için, kişiliğinden bile ödün vermişti ve onu yemeğe davet ettiğinde de çok fazla sevinmişti çünkü sevgisine karşılık vermeyeceğini düşünmüştü. İkili dışarıda, güzel bir restoranda gülümseme ve kahkahalarla dolu bir yemek yemişti ve Jihoon'un evine kadar yürüyerek gelmişlerdi. Daha sonra Jihoon anlık gelen küçük bir cesaretle parmaklarının ucunda yükselip yanağına öpücük kondurmuştu ve kahve içmek isteyip istemediğini sormuştu. Kabul edeceğine çok emin olduğu anda ise dediği şey ile tüm dünyası başına yıkılmıştı. Aniden gözleri dolmuştu ve karşısında ağlamak istemediği için koşarak evine girmişti. Arkasında ona seslenen Çin'liyi duymuştu ama kalbi kırılmıştı bir kere. Bir daha onunla yüz yüze bile gelemezdi. Birine aşık olmak onun harcı değildi zaten. Onun gibi biri başkalarıyla ciddi ilişkilerde bulunup mutlu bir hayat sürdürmeyi hak etmiyordu. Yani, onun düşündüğü ve kendisini günlerdir harap etmesinin sebebi buydu.

friend's hyung ࿐ jikookWhere stories live. Discover now