broken bed

11.5K 707 361
                                    

-bölümü kontrol etmedim

**

"NE DEMEK YATAK KIRDIK!?"

"Gerizekalı sessiz olsana!" Jihoon kalın sayılabilecek sesiyle evde bağırırken ben ise fısıltıyla bağırarak onu susturmaya çalışıyordum. Evet, geçen gün evden 'bir daha asla buraya gelmeyeceğim!' diye atar yaparak çıkmıştı ama şu an odamda karşımda oturuyordu ve onun tabiriyle seks maceralarımızı dinlemek istiyordu.

"Jungkook sen ne dediğinin farkında mısın hayatım? Tanrım, iyi olduğuna emin misin popon-"

"Aptal aptal konuşma Jihoon! T-tamam evet biraz canım yanıyor hala ama bu seni ilgilendirmez! Özel hayatımıza karışma.."

"Amanın, bizim Jungkookiemiz büyümüşte küçülmüş mü? Tamam tamam açmayacağım o konuyu ama son bir şey sormama izin ver...  çok mu sertti?"

"Ya!" Gücümün yettiği kadar omuzlarına vuruyordum canı acısın diye ama o kahkaha atıyordu. Komik miydi bu?

"Ne bu gürültü?"

Aniden açılan kapım ve orada beliren Jimin hyungla neredeyse nefesim kesiliyordu. Aniden geldiği yetmiyormuş gibi bir de üzerindekii siyah dar kazağın onda bu kadar mükemmel durması anlık olarak dengemi bozmuştu.

Çekingen çıkan sesimle cevap verdim.

"Ş-şey hyung Jihoon bir konuda biraz fazla heyecan yaptı da. Onu sakinleştirmeye çalışıyordum." O zeki bir adamdı,umarım neyden bahsettiğimi anlamazdı.

Tek kaşını kaldırarak baktı ikimize. Jihoon'un korkudan üç buçuk attığını buradan hissedebiliyordum. Çünkü, Jimin hyung muhtemelen ona seksimizi anlattığımı öğrense Jihoon'u boğazlayabilir, bana ise ceza verebilirdi. O, böyle biriydi. Otoriterliğini her yerde gösterirdi.

"Hangi konu olduğunu sormayacağım. Sadece biraz daha kısık seslerle konuşun, ofisteyim ve çalışmam lazım."

"P-peki."

Bunu dedikten sonra arkasını dönüp gidecekti ki son anda aklına bir şey gelmiş gibi durdu ve tekrar bize döndü.

"Bu arada Jungkook, Jihoon'u yolladıktan sonra ofisime gel."

Siktir.

Neden böyle bir şey istiyordu? Muhtemelen özel bir şey konuşacaktı.

"O-olur hyung gelirim."

Evine gelmeden önce bir şirketi olduğunu öğrenmiştim ama hiç gitmediğini de fark etmiştim. Demek ki evde bir ofis vardı ve orada çalışıyordu. Vay be.

Hyung odadan çıktıktan sonra Jihoon'un derin nefes alıp vermelerinden, abisinden ne kadar korktuğunu anladım.

"Siktir oğlum, senin yerinde olsaydım oraya gitmezdim."

"Ne alaka ya? Demek ki bir şeyler konuşmak istiyor."

"Valla Jungkookcuğum bir şeyler istediği kesin ama konuşmak mı yoksa yapmak mı olduğunu bilemeyeceğim. Herif gözümün önünde gözleriyle yedi seni resmen."

"Ne demek yedi?"

Anlamıyordum, normal bir şekilde konuşup gitmişti.

"Anlamamazlıktan gelme şimdi, hem kıskanıyor hemde sinirleniyor ben buradayken. Gözleriyle seni soyuyormuş gibi parıltılar oluyor gözlerinde."

"Hadi ya? Sen nereden anladın bunu bay çok bilmiş?"

Gülümseyerek baktı bana ama bu biraz garip bir gülümsemeydi. Sanki, ben yılların emektarıyım hayatım der gibiydi.

"Çünkü ben abimi tanıyorum tatlım. Sana gerçekten çok değer veriyor. Of, sana anlatacak çok şeyim var aslında ama o anlatmadan anlatırsam ağzıma sıçar.. gerçi zaten sıçıyor."

Jihoon ile küçüklüğümüzden beri arkadaştık ama onu hala tam olarak anlayamıyordum. O her zaman farklı olmuştu. En başta, cinsel yönelim onun için önemsizdi. İlgisini çeken kişiyi eninde sonunda elde ederdi. Gerçek aşka inanmıyordu, gerçek tutkuya inanıyordu. Erkeklerle yaşadığı tek kişilik ilişkilerinde aktif mi yoksa pasif mi olduğunu hiç söylemezdi bana. Yeme alışkanlığı ise adeta midesinde bir çöplük taşıyormuş gibiydi. Gerçekten, her şeyi yiyebilirdi. Yanında hep bir çanta taşırdı ve içinde daima en az iki kutu çikolatalı süt olurdu.

Ha bir de, şu sıralar iş yerinde kafayı taktığı Çinli(?) bir çocuk vardı. İsmi Guanlin mi neydi, çocuk yakışıklıydı ama benim tipim değildi.

"Bence bu kadar durduğun yeter, hyungun diyeceklerini merak ediyorum. Hadi git sende artık."

Girdiği acındırıcı surat ifadesiyle baktı bana.

"K-kovuyor musun beni?"

"Evet tatlım. Hadi çabuk kalk."

"İyi be aman! Bu da iki gün abimin yanında durduktan sonra iyice ona benzedi ha! Bir daha gelmeyeceğim buraya."

Bunu sürekli diyordu ama en ufak bir şeyde kapıda bitiyordu. Sevimli arkadaşım.

Kapıda ayakkabılarını giydikten sonra kulağıma eğildi aniden.

"Abimin diyeceklerini iyi dinle hayatım. Ve korunmayı unutmayın, sonuçta bunun AIDS'i var- "

Sinirle göğsüne vurup dışarıya ittirdim. Ağzı her zamanki gibi pisti. Beni utandırıyordu.

"Defol git." dedikten sonra kapıyı suratına kapattım. Kahkaha atıyordu.

***

"Selam, hyung."

"Gelmen beklediğimden uzun sürdü. Ne konuştunuz bu kadar uzun o gereksizle?"

Kaşlarımı çattım. Jihoon gereksiz değildi.

"Ona öyle deme hyung, o en sevdiğim arkadaşım. Ve şey, pek önemli şeyler konuşmadık."

Odası çok büyük sayılmazdı, duvarları koyu renkti. Odasında ki her şey koyu renkliydi, üzerindeki beyaz gömleği dışında.

Masasına baktığımda hiç dağınık olmadığını gördüm. Elinde de bir kahve fincanı vardı, muhtemelen işleri bitmişti.

"Neyse hyung, benimle bir şey mi konuşacaktın?"

İçtiği kahveyi bırakıp beni izlemeye başladı. Normal bir şekilde karşısında dikiliyordum, hatta tipimin salağa benzediğine bile emindim.

Aslında söyleyeceklerinden korkmuyor değildim, dün gece yaşadığımız birliktelikten sonra onunla hiç konuşmamıştık. Daha doğrusu konuşamamıştık çünkü Jihoon gelmişti.

Ben kafam eğik bir şekilde konuşmasını beklerken, yaklaştı ve ellerini belime koyup çalışma masasının üzerine oturttu. Ağırlığım onun için yok denecek kadar azdı.

"Sana anlatmam gereken şeyler var, Jungkook."

***

Jihoon

Jihoon

Oops! Questa immagine non segue le nostre linee guida sui contenuti. Per continuare la pubblicazione, provare a rimuoverlo o caricare un altro.
















bu arada diğer bölüm final, muhtemelen

friend's hyung ࿐ jikookDove le storie prendono vita. Scoprilo ora