36. Bölüm "VEFA"

Start from the beginning
                                    

"Özlemişim" diye fısıldadı. Zehra hala çekingen gözlerle bakıyordu adama.

"Şöyle bakıyorsun ya bana ben kendimi sorguluyorum"

"Nasıl bakıyorum ki?" Diye sordu zehra.

"Daha çok sev der gibi"

"Korkuyorum" diye itirafta bulundu genç kız.

"Korkma. Ben hep yanındayım. Başına birşey gelse,yardıma ihtiyacın olsa,hatta tırnağın kırılsa gel desen koşar gelirim"

Zehranın gözünden anlamdıramadığı gözyaşları akıyordu. Bir adam bu kadar sevebilir miydi?

"Sevme beni bu kadar. Korkuyorum anlasana. Zarar gelir diye,bir gün gidersin diye içim içimi yiyor sevme beni "

"Ne kadar itersen it beni zehra! Benim senden vazgeçmeye niyetim yok. Bunu aklına iyice yerleştir. Bu yolun sonu hep bize çıkacak"

Genç adam sinirle arkasını dönmüştü ki koluna dokunan elle durdu. Zehra bir adım daha atıp yaklaştı adama. Ateş ise ateşti yanmaya hazırdı. Hem yanacaksa bu adam için yanardı. Bu sefer gözlerini korkusuzca dikti karşısındaki adamın gözlerine.

"Ben bu yolda seninle yanarım hamza ama ne olursa olsun bizden vazgeçme olur mu?"

Şuan genç adamın içinde oluşan his değişikti sanki uçurumdan atlıyormuş gibiydi. Yüzündeki gülümseme daha da genişledi genç kızın alnını öpüp,yorgun gözlerine baktı.

"Ben vazgeçmem! Bir yola adım attıysam sonunu getiririm"

Şivan yine narinin eski odasında pencerenin önünde oturuyordu. Kaybetmek bünyesini zorluyordu. En son Elifi kaybettiğinde bu kadar acı hissetmişti sol yanında. Bir yandan da acı hissetmesi iyi oluyordu,yaptığı saçmalık yüzünden karısının canı yanmıştı onun canı bu kadar yanmıştı ne olacaktı.

Sabahı zar zor etmiş günün ilk ışıklarıyla da kendisini avluya atmıştı. Kahvaltı hazırlanıyordu. Yaklaşık 10 dakikanın ardından annesi de gelmiş ve yerine oturmuştu. Oğlunun bu hâline artık dayanamayan asiye hanım;

"Oğlum bu ne zamana kadar böyle sürecek?" Diye sordu.

"Bilmiyorum daye,ne yapacağımı,bunun nereye kadar böyle gideceğini bilmiyorum"

"O kadın seni hayata döndürdü. Ali'm iyleşsin diye daha bu eve,bize alışmadan sana bir evlât verdi. Seni kız babası etti. Bu kadına vefa borcunu ödeyemezsin!"

İçinden geçenleri annesinden duymasıyla ne yapacağına karar vermişti.

Burçin uyuyan kızını odaya bırakıp oğluyla  aşağıya indi. Kahvaltı masasındaki yerini alıp oğluyla kahvaltı yapmaya başladı. Karşısında oturan adamın gözlerini üzerinde hissediyordu. Ama bundan rahatsızlık duyduğu söylenemezdi. Özlemişti ama gururu önündeydi. Ali artık toparlandığı için kreşe devam ediyordu. Oğlunu okula gönderip. Kızının yanına gitti. Odaya girdiğinde Şivan kızını kucağına almış ona gülümsüyordu. Odaya girdiğini fark eden kocası ona bakmış ardından Burçin gözlerini çekmişti. Şivan yaklaşıp karısının gözlerini kendi gözlerine sabitledi.

"Zeynebi anneme bırakıp geliyorum"

deyip çıktı. Burçin birşey dememişti kesin yine her zamanki gibi konuşmak isteyecekti. Şivan ise zehraya hazırlattığı şeyleri arabanın bağajına koydu,Zeynebi de asiye hanıma bırakıp odaya tekrar döndü. Burçin odada onu bekliyordu.

"Üzerine birşeyler al çıkalım" diye girdi konuya. Burçin birşey anlamamıştı,kaşları çatılı sorgular şekilde karşısındaki adama baktı.

"Nereye?"

Şivan elini hızlı tutup karısına kağanını giydirdi. Kendisi de giyinince arabaya doğru yöneldiler. Şimdi konuşup herşeyi halletme zamanıydı. Gönülden dile dökülecek olan herşeyin önü açılacaktı. Hatta 'asla yapmam' dediği şeyleri bile yapacaktı Şivan ağa. Arabaya bindiğinden beri nereye gidileceği hakkında fikir yürütmüştü Burçin ama aklına birşey gelmiyordu. En son yanındaki adama dönüp konuştu.

"Bana gelmek isteyip,istemediğimi sordun mu?  Hem nereye gidiyoruz biz?"

Şivan sesine bile hasret olduğu kadını bir ömür dinleyebilirdi ve bundan asla sıkılmazdı. Karısına dönüp gülümseyerek baktı.

"Biraz sessiz bir yerde konuşmaya ihtiyacımız var jiyanamın. Bizim için önemli bir konu olduğu için sana soramadım kusura bakma olur mu? "

Şivan ağa kusura bakma diyordu öyle mi? Kendinden ve olağan üstü gücü,kuvvetinden ödün vermeyen adam kusura bakma diyordu. Hayretti doğrusu.

Uzun bir zaman geçmiş ve araba dağlık bir yerde durmuştu. En son Şanlı Urfadan çıktıklarını belirten bir tabela görmüştü. Şehrin dışında her yerden,herkesten Uzak bir yerdi burası. Arkasını döndüğünde Şivanın bağajdan çıkardığı sepete baktı.

"O ne?"

"Piknik sepeti"

Şivan bankın üzerine sofra bezini serip sepetten çıkardıklarını yerleştirmeye başladı. Neyi nereye,nasıl koyacağını bilemeden herşeyi herşeye karıştırıyordu. En sonunda Burçin elinden alıp;

"Ben hallederim. Sen yapamazsın bu işleri" diye söylendi. Şivan karısına sarılıp elindeki tabağı masaya bıraktı. Kulağına eğilip karısını derinden etkileyecek cümlesini kurdu.

"Bugün sen birşey elini sürmeyeceksin. Ben herşeyi hallederim. Bu adam yanındayken senin yükler yüklememe gerek yok. Ben senin yüklerini de alırım sırtından."

Herşey konuşulacak,hallolacaktı Şivan ağaya göre. Kalbinde hüküm süren kadın için elinden değil canından ne geliyorsa yapacaktı.  Gönlü  ve dili arasındaki tüm bağları açacak bugüne kadar lâl olan dilini aşka açacaktı.

Instagram adresimiz @sed.bus hesabına hepinizi beklerim. Bölümün alıntıları ilk olarak oradan paylaşılıyor♥️ umarım bölümü beğenmişsinizdir. Sevgiyle kalın🌾

ÖĞRETMEN HANIMWhere stories live. Discover now