DUMAN

175 26 0
                                    

Sevgili günlük,

Ela gözlü adamın bacaklarında uyuyakalmamın üzerinden bir hafta geçti. Ela gözlü adam bir daha gelmedi. Ama duydum, Eylül'ün kardeşi ölmüş. İşte böyle aniden olabilecek ölümlere karşı hiçbir şey yapmayışlar, aslında aniden ölümler sırasında boynumuza dolanan acılardır. O kız daha küçücüktü, ama belki de yaşayacak yılları yoktu, aynı kardeşim gibi.. Uzun bir zaman sonra kardeşimle aynı yaşta ve onun gibi ölü olan birini duyunca çökmüştüm. Hani o dilimden düşüremediğim aşkım neredeydi? Hani aşkım ağır basıyordu pişmanlığıma? Ya hani elaları düşünmekten çekemiyordum vicdan azabımı?

Tekrar vicdan azabı duymam için birinin ölmesi mi gerekiyordu? Tekrar kardeşimin boş bakan gözlerinin gelmesi için aklıma, tekrar karnına sapladığım bıçağı görebilmek için karşımda, kardeşim gibi küçücük bir kızın azraile boyun eğmesi mi gerekiyordu?

Sanırım öyleydi, ve ben kana buladığım ellerimle kucak açtığım kardeşimi asla hak etmiyordum. İyi bir abi değildim. Oysa bunu düşünmem bile komikti.. İyi bir abi.. İyi abi neydi? Ne yapınca iyi abi olunurdu ki? Kardeşini bıçaklamayan her abi iyi miydi? Ya da o bıçağı kendi karnıma da saplamam iyi eder miydi beni? Çektiğim vicdan azabı iyiye sürükler miydi, iyi abi neredeydi? İyi bir abi olmak için, kardeşinden önce doğan bir erkek olmak yeter miydi?

Kimi kandırıyordum ki? Belki de ben bu dünyaya o urganı yatağımın altından çıkarmak için gelmiştim. Belki de ben bu dünyaya hiç gelmemeliydim..

Bir düşünce kapladı beynimi, tutamadım kendimi. Attım kendimi sokağa, koştum denizin kenarına. Dur durak, deniz nerede bilmeden. Sonra vardım oraya, mavi sular baktı bana. Ne zamandır gelmiyordum ki buraya?

Ne zamandan beri görmüyordum koskoca su kütlesini? Ne zamandır elalar için harap ediyordum kendimi? Nasıl diner ki bu acı, geri gelmesiyle mi kardeşimin? Hayır, öyleyse bitmesin. Üzgünüm kardeşim, daha çekecek çok vicdan azabım var benim..

Ama dayanamıyorum artık, ya bugün ya yarın atacağım kendimi mavilere. Ela gözlüm, ne olur bir şans dile.

Ne zamandır bakmıyordum ki havada süzülen kuşlara, ne zamandır tutsaktım içimdeki anlamsız savaşa? Ne zamandır yanıyordum elalara karşı? Oysa hani ihvanım kurtarırdı beni, bir gece ansızın, sabaha karşı?

Bir kelime var dilimde, ne söylesem çıkmıyor sanki. Ne desem orada olacak gibi. Terk etmiyor beni, elalar gibi değil. Bırakıp gitmiyor, oysa en çok onun gitmesini isterdim. Maviler gibi olsaydı, dalga dalga terk etseydi gözlerimin limanını. Terk etmedi, her şeye rağmen etsin istedim. Affet sevgilim, her şeyine vurgunken bir kelimeden geçememem kırmasın seni. Umurunda da değildi gerçi.. Olsun, o kelime adını sayıklıyor, sen bil de.

Eve doğru adımlarken ayaklarım, sokağa girmemle etrafla buluştu bakışlarım. Bakıyordum sokakta bisiklet süren çocuğa. Ne ara büyümüştü? Oysa doğduğunu hatırlıyordum, dün gibi.

Zaman bu kadar hızlı ilerlerken, an itibariyle yılbaşına bir hafta kalmışken, ben tam da bu gece 26 yaşıma girmişken.. Tanrım, eğer çıkarsa yatağın altıdaki urgan, dolanırsa tavandaki demirden boynuma doğru, özür dilerim. Verdiğin canı heba etmek istemezdim, ancak bana başka şans bırakmadılar.

Görmeyen gözlerle girdip apartmana, çıktım merdivenleri. Kapının önüne gelip açtığımda, arkamda hissettiğim hareketlilikle durdum. Arkama dönmeye yüzüm yoktu. Belki utanılacak hiçbir şey yapmamıştım. Ama suratına bakacak kadar yüzüm yoktu işte.

Anlamıştım, ela gözler buradaydı. Karanlığa bulandı diye isyan ettiğim ruhum, neredesin? Gel ne olur, bedenim dayanamıyor arkamdaki adama, gel de yardım et bana!

Sessizce başladı konuşmaya. Bir elim anahtarda, bir elim duvarda. "Doğum günün kutlu olsun." dedi dili. Tanrım, bu yakarış içinde silktiğim yakamı rahat bıraksınlar. Ne olur tanrım, bir kez de beni umursasınlar. Kaldıramam daha fazlasını, görmüyorlar mı? Ne olur, durdukyerde canımı almasınlar.

"Her şey için özür dilemeye geldim.. Gidiyorum." Gözlerim kapanırken acıyla, birkaç damla yaş düştü dudaklarıma doğru. Ellerim titremeye başlamışken dayanamayacağımı düşündüm. Nereye gittiğini biliyordum. Birdaha asla geri gelmeyeceğini de.

"Bakmayacak mısın bana, bir şey demeyecek misin?" Sesinden onun da ağladığını anladım. Göğsümde bir ağrı baş gösterdi, ne olurdu ağlamasaydı? O an aklıma gelen on sekiz günlük cehennemim bile umurumda olmadı. Hiçbir şey gözyaşlarından fazla yakamadı canımı.

Dönerken yavaşça arkama "Ben sana daha ne diyeyim?" dedi dilim. Gözlerim ağlamaktan ağrıyordu, oysa yeni başlamamış mıydım yaş dökmeye. Hissetti mi acaba bir daha şansı olmayacağını, onun önünde ağlamak için.

Devam etti dilim. Biliyordum günlük. Bu onunla son konuşmamdı, ama sandığının aksine sonu o değil, ben yazacaktım.

"Ne diyeyim ki ben sana? Haberim bile olmadan tutuştu gönlüm elalarına. Bir vicdan azabı sarmıştı bedenimi, elalarının yeşili de onu sardı, kayboldu gitti.." mırıldanırken karşımdaki adamın ela gözlerine bakıyordum son kez. Öyle bir acıttı ki bu düşünce yüreğimi, o an ölmek istedim. Tam da o an günlük.

Ölmedim, ben de devam ettim. "Bir baktım, beni de sarmaya başladı elaların. Nereye kaçsam, nereye gitsem sen varsın şimdi.. Anladım, geç kalmışım." Bana bakarken gözleri yaş akıtıyordu. İlk defa uzatmadım elimi, yalvarmadım ağlamasın diye. Belki de ilk defa izledim ağlamasını, bomboş gözlerle. Üzgünüm sevgilim, ama gözlerimi boşaltan sensin.

"Kaçamadım. Şimdi de beni sardığın kafesinle gitmek istiyorsun. Gidemezsin ki. Sanır mısın uzaklaşınca gideceksin?" Nefes verir gibi güldüm. "O işler öyle kolay değil.."

Gözlerinde boğulurken nefeslerim, ayırmadım gözlerimi. Nereye gidiyorsun demeyecektim. Çünkü bu ela gözlü adamın, aşkıma acımadan yıllarca anlattığı sevdiğiyle ülkeyi terk edeceklerini biliyordum. Nasıl olduğunu sormadım. Daha geçen gün neden koynumda ağladığını da sormadım. Sadece baktım. Bu sondu.

"Bir serçe gibi çırpındım kafesinde. Anladım sevgilim, oradan kaçış yokmuş.." ellerimin titremesini kesemiyordum. Ama günlük, bu sefer utanmama ya da korkmama gerek yoktu. Çünkü bu sefer gerçekten sondu.

"Ama sen de unutmamalısın sevgilim, serçelerin ömrü altı aydır." Devam etmeden sözlerime, uzandım bir kaç adım karşımdaki bedene. Öyle bir sardım ki günlük, aklı varsa anlar, bu sondu.

O da sarıldı sırtıma doğru. Öyle çok eziliyordum ki acımla, kendime son bir sevinci çok gördüm. Sardı diye ellerini bedenime, sevinmeyi bile unuttum. Hissetmiş miydi acaba, dolarken ellerini sırtıma? Çünkü günlük, bu sefer.. Bu sefer hiç olmadığı kadar sondu.

OlmayacakWhere stories live. Discover now