UZAK

156 24 0
                                    

Sevgili günlük,

Bugün elaların sahibinin bırakıp gidişinden beni, tam on iki gün sonra. Bu on iki günde iki gün uyumuş muyumdur? Bilmiyorum. Her sarsışında beni, böylesine uslanmaz bir çocuk oluyorum.

Televizyonumu on iki gündür açmadım. Mutfağa üç kere girdim mi? Bilemem. Yemek sürdüm mü ağzıma bir kere? Onu hiç bilemem. Ama tam bir saat önce üzerine çıktığım tartıda verdiğim kiloları görmek beni sadece güldürmüştü. Aynı gittiği günkü gibi.

Öğrenmiştim. Mavilerin sahibi kız zevk alırdı benim aşk acımdan. Bir gece yarısı, sanırım dört gün önceydi, uyandırdı beni, uyuduğum ender günlerden birinde. Hissetmiş miydi uykusuzluğa yenik düştüğümü? Bir daha uyuyamamı mı istedi yoksa? Emeline ulaşmış olsa gerek.

Uyandırdı beni, iki saatlik uykumdan. Tek bir cümlesi yetti bir daha uykuya yenik düşmememe. "O burada, merak etme."

Belki de gerçekten merak etmemem için aramıştı, ama bana şeytanın tanımını sorsalar mavi gözlerin sahibi işaret ederdim. Kötü birisi değildi, ama şeytandan daha iyi de değildi. Taş bir kalbi vardı, en azından bana ve elaların sahibine.

Bu on iki günde, evimde yalnız başıma ölmekten beter halde kıvranırken düşünmeye çokça vaktim oldu. Ben kimdim? Okulum, bir işim var mıydı, yaşım kaçtı benim? Hangi şehirin, hangi semtinde yaşardım? Annem babam neredeydi?

Bilmiyordum. Benim tek bildiğim, her zaman oymuş gibi, elaların sahibiydi. Adı Mert. İlk defa yazıyorum sana adını. Biliyorum, daha önce öğrenmek hakkındı günlük, ama ben aptal biriyim. Kusuruma bakma.

Öyle güzel gülüyor ki günlük, 'Ben bu gülüşü düşünerek intihar ederim.' diyorum. Ama öyle bir şevk veriyor ki yaşamaya, ölmenin değeri düşüyor gözümden.

Sonra öyle bir bırakıp gidiyor ki mavilerin peşinden, yine 'Ben bu gülüşü düşünerek intihar ederim.' diyorum. Aynı cümleyi her durumda söyletebiliyor bana. Ah, şu cümleden bir haberi olsa!.. Gerçi olsa bile, olur mu umurunda? Bilmiyorum.

Onu ilk gördüğüm gün, bir sokak başı, ağlıyordu. Gecenin bilmem kaçı, belli ki sarhoş bir adam, duvarın dibine çökmüş ağlıyor. Normalde korkak biriyim ama, tereddüt dahi etmedim onun yanına giderken.

Yanına çöktüm. Öyle bir kokuyordu ki günlük, dünyanın en güzel çiçekleri yanında halt etmiş. Kımıldamadan yanında otururken beni fark etti. Bana baktı, kim olduğumu sordu. "Adım Ali."den başka bir şey söylemedim. Yüzüne baktım. Durdum, gördüğüm en güzel şey bu olabilir mi? Tanrım, senin yarattığın en güzel şey o olabilir mi?

Adını söylemedi. Ben de sormadım. Bir saat kadar oturduk o duvar dibinde. Sonra kalktı, kalkmasa kalkmazdım. Ona bunu söylemedim.

Ayağa kalkmıştı ama kımıldamadan duruyordu. Gidecek bir yeri olmadığını, o an anladım. Elim kolunu sardı, sanırım ellerimin dokunabileceği en güzel şey oydu.

Bana karşı çıkmadı. Benimle beraber bir-iki sokak aşağıdaki evime yürüdü. Apartmana girdim, evime çıktım. Sessizce beni takip etti.

İçeriyi gösterdim ona, kapıdaki anahtarla kapıyı kilitleyip anahtarı halının altına atarken. Bunu neden yaptığımı sordu. "Bir nedeni yok, alışkanlık." dedim. Yalandı.

Ona kıyfetlerimden verdim, giyindi. İçeride sessizce yan yana, ama aramızda biraz boşlukla otururken, ona neden gecenin bir yarısı sokakta ağladığını sordum. O saatten sonra ne zaman arada bir bana gelse o mavi gözlü kızı anlattı. Dinledim. Ona aşık olduğumu görüyordu, umurunda olmadı. Onun için sığınılacak bir limandım, evi olmadığında geleceği bir handım. Bu da benim umurumda olmadı.

Kaç kere kavgalarına katıldım, ki kavga etmeyi hiç bilmem. Dayak yedim. Hastanelerde kaldığımı hatırlıyorum. Hastanede kaldığımda bir kere bile yanıma gelmezdi. 'Hastaneleri sevmiyordur' diye düşündüm. Mavi gözlü kız için gidene kadar.

Sonra anladım ki ben bir hiçtim. Ben bu hikayede esas oğlanın yakın arkadaşı, her zaman kötü olan taraf ya da kalabalık olsun diye yoldan geçen biri bile değildim. Her zaman, hiçtim.

Ama bana bir bakışı vardı ki, kendimi onunla gülerken hayal etmekten alamıyordum. Yanlış anlama sakın, o bana hiç umut vermedi. En azından o öyle düşünüyor. O öyle düşünüyorsa doğrudur.

O nasıl beni hiç uyurken görmediyse ben de onu gerçekten gülerken görmedim. En azından benim yanımdayken. Mavileri anlattığında gülümserken görmüştüm. Ama bir kere de sadece benim için, içten bir şekilde gülümsesin isterdim.

Sigara içmezdim, oysa çok içerdi. Ona bırakmazsa benim de başlayacağımı söyledim, umurunda olmadı. Ben de başladım. Bir iki sene sonra bırakmıştım ama, benim de başlayacağımı söylediğimde 'Umurumda değil.' deyişini, ölsem unutmam.

Ne dersin günlük, ölsem de unutmayacağım şeylerin sayısı artıyor gibi.

OlmayacakWhere stories live. Discover now