DALDIK.

171 24 0
                                    

Sevgili günlük,

Hastaneye götürdü beni, bayıldım demiştim ya hani. Ama yine uyandığımda bulamadım onu yanımda. Yine bozmadı geleneğini, ne olursa olsun o hastane kapısında beklemedi beni.

Ama serumumu bitirip taksiyle geri geldiğimde onu apartmanımın içinde, evimin kapısının önündeki merdivenlerde otururken bulmuştum.

Bu.. Bu öylesine bir rüyaydı ki, aynı anda hem acı hem mutluluk veriyordu. Kendimi defalarca kez bir binanın üstünden yere atıyormuşum gibi. Yere atlamak zevk veriyordu ama bir o kadar da canım yanıyordu. Bu döngüden beni hiçbir şey, ne olursa olsun vazgeçiremiyordu.

Durdum öylece, tam yirmi basamaklı merdivenin ikincisinde. Son basamakta, kapımın önünde oturup ellerini kafasının kenarlarına sarmıştı. Bir an onu.. Benim için üzülüyor sandım. Affet sevgilim, sen benim için üzülmezsin. Bilmeliydim.

Şaşkınlıktan ve üzgünlükten boğulmama rağmen aptalca mutluluktan hareket edemezken, çıkan sese kafasını kaldırdı. Beni görünce ayağa kalktı.

Yukarı çıktım, kalbim ağzımdayken. Böylesine atmasaydın elaların yanında, kalbim. Yaşamazdık bunların hiçbirini.

Bana bakarken ağzını araladı. Kararlı gözleri, korkutmuş muydu beni? Affet sevgilim, önyargılıyım belki sana karşı ama, bana hiç iyi gelmediğinden bu korkum. Suçlu ben değilim ama yine de affet.

"Özür dilerim. Ben aptallık ettim, seni hiç düşünmedim.. İzin ver şimdi sevgilin değil ama, arkadaş olayım sana?"

Kalbim unufaktı. Kırılamazdı daha ama, böyle masumca söylediğin isteğin, naısl kırabilir ki kalbimi zaten? Yeni bayılmış biri için bu heyecan fazlaydı. Sanırım yine bayılacaktım..

"Ol."

Tek bir kelime. Ona hayır diyemem, dersem aşkım beni affetmez. Dersem, geceler hesap sormaya gelir. Ben gecelerden korkuma ışık açık uyurum sevgilim. Olma diyemem sana.

Önümden çekildi. Cebinden ne zaman aldığını bilmediğim anahtarı çıkartıp kapıyı açtı. 'Madem anahtarı var dı da, niye evde beklemedi beni?' diye düşündüm. Sormadım.

Bana baktı kapıyı kapatırken. "Sen içeri geç, otur. Ben şimdi sana.. Sana çorba yapayım, evet." dedi dili, ahatarı kapıdan çıkarıken.

Kaşlarımı çattım. Aldanma sevgilim, kalbimin atışı zorlayınca göğsümü kalbime kızdım sadece. Ağzımı açsam yine kekeler dilim. Yine aşığım sana, yine susadım işte canıma.

Kafamı sallayıp içeriye girdim. Bir haftada iki kere bayılmıştım. Oysa ben daha önce hiç bayılmamıştım. Bana iyi gelmiyordu o elalar. Yine de istiyordum. Hem de ölür gibi.

İçeriye geçip koltuğa oturdum. Gözlerim mutfağa girmeden önce anahtarı kapının önündeki halının altına koyuşuna takılı kaldı. Bir damla düştü, hayır! Hayır, böyle sevmemeliydim. Bu kadar, böylesine, ölürcesine sevmemeliydim seni. Tek bir hareketinle böylesine ağlatmamalıydım kendimi. Bu kadar muhtaç olmamalıydım sana..

Silerken ellerim gözlerimi, bağırdı mutfaktan. "Ne çorbası yapayım istersin? Ben tarhana severim, varsa yapayım mı?"

Duramadım yerimde, bir hışımla kalktım. O mutfağımda.. Benim için?.. Evet evet, benim için yemek yaparken, nasıl otururum ki içeride?

Mutfağa girip küçük masamın yanındaki sandalyelerden birine, ona ayak bağı olmayacak şekilde oturdum. Bana bakıp kaşlarını çatmıştı. "Neden içeride değilsin sen? Hadi ben yaparım çorbanı." dedi. Ne diyecektim? 'Yerimde duramadım, bir daha seni görememe ihtimaline karşılık aklıma kazıyayım iyice.' mi? Hayır.

"İzleyeyim seni işte, nolur?" dedi dilim. Bana bakan gözleri farkındalıkla kısıldı. Onu sevdiğimi hatırladı galiba. Sessizce güldüm, nefes verir gibi. Ben hiç unutmuyordum diye o da unutmayacak değildi ki. Hem neydi, ben elmayı seviyorum diye elma da beni sevmek zorunda değil ki.

Arkasını dönerken tekrar etti. "Tarhana yapayım mı?" Tarhana sevmezdim, hem de hiç. İçebildiğim tek çorba ezogelindi. "Yap." Yine de ona hayır diyemezdim.

Bir şeyi o an farkettim. Aptalın önde gideniydim. Tekrar güldüm. Ben onun sevdiği her şeyi ezbere bilirdim. En sevdiğim renk turuncu olmasına rağmen evim çoğunlukla lacivert döşenmişti. Çünkü o laciverti severdi. Gelirse bir gün evimde, sevsin diye ben de sevdim laciverti.

Evde tek yaşamama rağmen yatağım ranzaydı. Bilirdim, küçükken heves ederdi. Anlatırdı bana. Bir gün kalırsa evimde, yatacağı yatağı sevsin diye, ben de heves ettim.

Aptaldım. Ama mavi gözlü kızın da dediği gibi, aşk aptallara layıktı. Ben de ziyadesiyle aşıktım.

Kafasını sallayıp tarhanayı yapmaya girişti. Her şeyin yerini bilirdi, bana hiç sormadı. Yine güldüm. Her şeyin yerini bilirdi ama tarhanayı sevmediğimi bilmezdi. Annemin yaptığı tarhananın bu yüzden dolabımda hiç eksilmeden durduğunu da mı fark etmemişti?

Onu izliyordum. Ne yaptığı zerre umurunda değildi. Gözleri.. O dışı yeşil, içi kahve, ela gözleri. Sadece onlara bakıyordum. Arada yüzüne düşen kahve saçları, yeni traş edildiği belli olan yanakları, ince dudakları.. Sadece bakıyordum.

Ne vardı onda beni bu kadar bağlayan? Ya da beni bu kadar bağlaması için bir şeye ihtiyacı var mıydı? Sokakta yürürken görüğü her köpeği, eğilip sevmesi yetmez miydi onu sevmeme? Ya da izlediği bir film yüzünden yatak odasında hiç ayna bulundurmayışı? Çok toplu biri olmamasına rağmen kıyafetlerini renklerine göre dizişi, ve kıyafet katlamayı sevmediği için her kıyafetini askılara asışı?

Her şeyi, onu sevme nedenim olabilirdi. Dudaklarında mırıldandığı şarkı, eskiden her cumartesi yaptığı tartı.. Ya da o mavilere olan aşkı. O bile elaları sevme nedenim olabilirdi.

Kaynamaya bıraktığı çorbasına bakmayı bırakıp yanıma geldi. Diğer sandalyeye çökerken konuşacağımızı fark ettim. Biraz bekleyip ağzını açtı. "Ali.. Sana acıdan başka bir şey vermediğimi biliyorum. Seni sevmiyorum, doğru. Ama dediğin gibi bu istemekle olsaydı seni, senin beni sevdiğin kadar seveceğimden emin olabilirdin. Seni sevmeyi isterdim, çünkü Eylül bana acı veriyor. Aynı benim sana acı verdiğim gibi.."

Biraz duraksadı. Derin bir nefes alıp elini saçlarından geçirirken devam etti. "Her şeye rağmen beni sevişine hayranım. Ama olmuyor işte. Sen nasıl seviyorsan beni, ben de onu seviyorum işte. 'Tamam,' diyorum, 'Oğlum bak bu çocuk seni nasıl seviyor, görmüyor musun? Sana acı veren biri için tepecek misin böyle aşkı?' Karar veriyorum işte, seveceğim sözde seni.. Olmuyor. Bir bakıyor bana sanki anlamış gibi. İçim akıyor ona, çok seviyorum. Keşke sevmeseydim, keşke seni sevseydim.. Hani bana sordun ya 'Yok mu bunun çaresi?' diye? Kelin ilacı olsaydı kendi başına sürerdi be Ali.."

Onu dinlerken haksızlık yapıp yapmadığımı düşündüm. Beni neden sevmediğini sorgulamıştım, dediklerini ben de düşünmüştüm. Ama onun ağzından dinleyince, durmuyordu işte şu aptal gözyaşlarım.

Ağzını aralayan bendim bu sefer. "Ben sana öyle dedim ama, ne olursa olsun pişman değilim seni sevdiğime. Ben seni seviyorum diye sen de beni sevmek zorunda değilsin ki.. Her hikaye mutlu sonla bitmek zorunda değil. Benim hikayem de mutsuz sonla biter, ama ben hikayenin sonunda bilirim ki, bu hikayeden ela gözlü bir kahraman geçti. O ela gözlü kahraman sevmese de beni, bilsin ki ben onu çok.." duraksadım gözyaşlarımdan önümü göremezken. Ona baktım, gözleri dolmuştu. Devam ettim sonra. "Çok sevdim.."

Öyle işte günlük, bu hikayenin sonu mutlu değil.

OlmayacakWhere stories live. Discover now