DAĞI

332 26 10
                                    

Sevgili günlük,

Bana cevap vermeyip, bırakıp gitti. Duramadım. Ne kadar isterdim dursun şu ayaklarım, ama onlar bile delicesine aşıkken ona.. İnan, duramadım.

Otogara gittim. Biliyordum, gece yarısı olmadan binmezdi otobüse. Elaların sahibi de bilirdi de, bana gelmişti işte.

Aşkı mı fazla geldi yüreğine, ya da yoruldu mu peşinde koşmaktan onu sevmeyenin? Bilmiyordum. Tek bildiğim duramadığımdı işte.

Otogara gittim. Saat 9.

Her yerini aradım koskocaman alanın. Saat 10. Endişem arttı, ya giderse diye düşündüm. Giderdi.

Tek tek, inanır mısın, otobüslere bakmaya başladım. Saat 11. Belki vardı daha kolay bir çaresi, ama ben bulabilir miydim başka bir yol? Bulamazdım.

Sonunda buldum onu, saat 11 buçuk. Gitmesine yarım saat kala, yudumlarken elindeki çayını. Çok da uzakta değil, otogarın yanında, durmuş bir ağacın altında.

Yanına gittim. Bana bakmadı. Bu değil miydi zaten elaların sahibi aşık eden ona? O aykırıydı. O her zaman kendisiydi, olduğu kişiden vazgeçmezdi. Bense.. Bense her zaman sırılsıklam aşıktım işte.

Durdum biraz arkasında, izlerken uzun kahve saçlarını. Çayını yudumladı tekrar, bir ses işitti kulaklarım, ağzından. "Neden saatlerdir deliler gibi beni arıyorsun?"

Nerden biliyorsun demedim. Görünüyordu işte buradan her yer ama, sormak isterdim, neden gördüğün halde yaktın canımı biraz daha, diye. Sormadım.

"Gitme demeye geldim." dedi dilim, düşündüklerimin aksine.

Gülümsediğini hissettim, benim aksime mavmasi gözleri ışıldamıştır karanlıkta şimdi.

"İşe yaramayacağını bile bile, neden?" dedi dili, yavaşça bana dönerken. Gözlerim bir damla yaş akıttı. Biliyorken sorması, daha ne kadar yakabilirdi canımı?

"Sadece, onu bırakıp gittiğinde çekeceği acıyı, bırakıp gittin diye edineceğim mutluluktan daha çok önemsiyorum."

Gözlerime baktı, keşke onu sevseydi diye düşündüm. Ama karşımdaki kızın, var mıydı bir kalbi? Yoksa o da mı bir başkasındaydı?

Ayırmadan mavilerini gözlerimden, "Canının ne kadar yandığını görebiliyorum.. Aşk gerçekten aptallara layık, öyle değil mi?"

Öyleydi. Bir şey demedim.

"Ne dedi sana da duramadın yerinde?" dedi dili. Tanırdı, onu da beni de.

"Diz çöksem, gitme desem dedi, ben de onun yerine gitme demeye geldim." dedim, ayaklarım kırılırken dizlerimden. Çöktüm, utanmadım. Çünkü önünde diz çöken ben değil, aşkımdı. O da utanmadı.

Baktım gözlerine, bilmem kaçıncı yaşını yuvarlarken gözlerim. "Ne olur.. Gitme."

Güldü. Gecenin bir saatinde, otogara yakın bir ağacın altında, önünde diz çökmüş bir adama güldü. Ben olsam ben de gülerdim.

"Kullanıyor seni." dedi dili. İnanmadım.

"Kendi gelemez mi sanıyorsun? Gelir. Ama gururuna yediremedi, o da senin gururunu kullandı." dedi bu sefer. Kime anlatıyordu ki? Onu en iyi ben tanırdım.

"Benim bir gururum yok, ben artık sadece acı dolu bir aşktan ibaretim."

Tekrar güldü, diğeri kadar canlı değildi. Sıkılmış mıydı uğruna canımı verebileceğim aşkından? Sanmam. Kim bu kadar sevilirken sıkılırdı ki? Belki o da başkasını seviyordur. Belki taş sandığım o kalbi, bir başkasına eriyordur?

Ama beni ilgilendirmezdi. Beni sadece, elaların sahibinin gülümsemesi ilgilendirirdi.

"Aptalsın, ama ne diyebilirim ki? Sana bunu yapan da o.. Bildiğin şeyleri sana anlatmayacağım, o yüzden git. Biliyorsun, dönmem."

Kalbim, elaların sahibinin ağlama ihtimaliyle acıdı. Hala yere değiyorken dizlerim, ağzımı açtım tekrar. "Benim aşkımı ondan daha çok umursuyorsun, yapma. Bu aşkın ısdırabı bana ait. Biliyorum, sev demeyle sevemezsin ki. Ama ne olur, gitme. Ağlar o sonra, nasıl dayanır şu kalbim?.. Bu kadar düşünüyorsan aşkımı, gitme."

Ellerinden biri yüzümü buldu, sildi gözlümden akan yaşları, elaların sahibinin yapmadığını yaptı. Yine de aşkıma sahip adamın yapmayışını, onun yapışından daha çok sevdim.

"Çaresizsin, bunu sevdim." dedi dili. Güldüm, severdi.

"Ama yine de dönmeyeceğim. Hem bak, ben gidiyorum diye belki sever seni, ha?" Tekrar güldü. Gülüşünün tınısından bile belliydi ihtimal vermediği. Ben de vermedim. Güldüm.

Kolumdan tutup çekti, karşı çıkmayıp ayağa kalktım. Çaydan son bir yudum aldı, biten karton bardağı kenara attı. Tekrar güldüm.

Gitmeden önce bana dönüp bir iki kelime daha söyledi. "Bu arada iyi bildin, gece yarısı olmadan otobüse binmem.."

Gitti.

Sevdiğimin kalbinin yanışını, inanır mısın, hissettim. Ama hayır, buna ihtimal yoktu, benim kalbim miydi yoksa yanan? Bilmiyordum.

Ben de o an yapabileceğim tek şeyi yaptım günlük. Mavilerin sahibi gibi terk etmeden orayı, eğilip karton bardağı aldım.

OlmayacakWhere stories live. Discover now