YARDAN

161 22 1
                                    

Sevgili günlük,

Hayatımın en güzel uykusu olur sanmıştım. Belki.. Belki ona sarılmama izin verir diye düşünmüştüm. Belki, bir ihtimal.. Özür dilerim sevgilim ama beni sevebileceğini bile düşünmüştüm.

Gece yarısı bir telefon geldi. Özene bezene koyduğum montundan gelen ses onu irkilmeye itti. Yavaşça yataktan kalktım. Saat 3 ya da 4 olmalıydı. Uyumadan onu izlemiştim.

Uyumadığım için kendime asla kızmazdım, yarın uykusuzluktan ölsem bile. Sevgilim, uyuyarak harcamak yerine seni izlediğim saatler beni öldüremez.

Cebinden telefonunu çıkardım ve sesinin gitmesi için bir kez kapatma tuşuna bastım. Ekranda tek bir harf yazıyordu. E.

Kim olduğunu biliyordum. Mavi gözlerin sahibi, yatağımdaki adamın sevdiği kızdı.

Bir cümle daha ne kadar yakabilir bir insanı? Öyle bir cümle ki bu, 'yatağımdaki adamın sevdiği kız' cümlesi. Sanki bir çakmaktı. Ruhumun ucu, tutuştu mu ne?

Elimde titreyen telefonla, gözlerimi aldığım E harfinden elaların sahibine çevirdim. Elaları görünmüyordu, uyuyordu. Uykusunu bölmek istemiyordum ama onu uyandırmazsam bir daha gelmezdi. Telefonu duymadım dersem inanır mıydı?

Hayır. Bütün gece uyumadan onu izleyeceğimi biliyor olmalıydı. Çünkü o, benim aksime bir aşka kafayı sıyırmamıştı. Seviyordu ama, üzgünüm sevgilim, senin sevgin benimkiyle boy ölçüşemez.

Daha geçen 'sevgi ölçülemez' dediğimi hatırlıyordum oysa. Ne değişti? Kıskandım mı? Yoksa kaybetme korkusu mu sardı bedenimi? İnsan hiç ona ait olmayanı kaybetmekten korkar mı? Ya da kendi elleriyle vermek istediğinden kıskanır mı?

Bilmiyordum. Tek bildiğim, az sonra yapacağım şeyden milyon kere pişman olacağımdı. Tereddüt etmedim.

Yavaşça yatağa geri uzandım. Biliyordum, şimdi bir daha arayacaktı. Ya da öyle umuyordum. Aslında kaderin eline bırakmıştım bizi. Telefon ikinci kez çalarsa, gider. Aslında tam olarak kaderin elinde değildi. Mavi gözlerin sahibinin taş sandığım kalbinin elindeydi. Yine de tereddüt etmedim.

Elimdeki telefonun sesini açarak yastığının altına koydum. Uyuduğuma inanmayacağı için uyuyor numarası yapmaya gerek duymadan, olduğum yerde dikleşerek sırtımı duvara dayadım.

Telefonun sesi bu kez yüksekçe çaldı. Sanırım kendi ellerimle, yine ve yeniden, onu mavi gözlere emanet etmiştim. Yine olsa yine ederdim, çünkü yanımdaki elaların istediği o mavilerdi.

Elaların sahibi gözlerini yavaşça araladı. Dirsekleri üzerinde doğrulması fazla zaman almadı, hep yüz üstü uyurdu. Oysa benim sadece nasıl uyuduğumu bilmezdi. Çünkü onun yanında hiç uyumamıştım.

Sağa sola bakınıp ne olduğunu idrak etmeye çalıştığında elaları bana değdi. Tanrım, ne zaman inandırsam kendimi kötü bir sona, bu elaları görüyorum. Hayır, kötü bir sona inanmıyorum. Bu elaları görmeyi tattığım bir hayat kötü bir sonla bitemez.

Sonunda telefonun çaldığını ve sesin yastığın altından geldiğini fark ettiğinde elini oraya uzattı. Telefonu kavrayıp geri çektiğinde nefesimi tutmuş izliyordum. İşte.. İşte yaralanmaya şimdi başlayacaktım. Tam şu an.

Telefondaki o tek harfi okumasıyla aniden dikleşip oturur pozisyona geçti. Benim yanağıma elini uzatmaya tenezzül etmeyen adam, üzgünüm, bu ithamda bulunmak istemezdim sevgilim ama, canımı çok yaktın. En çok da aşkımı.

Orada olduğumu hatırlayıp hatırlamadığını düşündüm. Hatırlamazdı. Düşüncemi doğrular gibi yüzüme asla bakmadı. Telefonu açtığında sessizlik içinde ne söylendiğini duyuyordum.

Mavilerin sahibi olduğunu bildiğim kızın sesi karşı taraftan duyuldu. Tek bir kelime. Tanrım, ne olur. Ne olur al beni yanına, tam şu an! Ne olur.

Tek bir kelime yetti mavilerin sahibine. Elaların sahibine de yetti. Bir bana yetmedi de fazla geldi o söz.

Mavilerin sahibi tek bir kelime etti. "Gel." Elaların sahibi ayaklandı. "Ta-tamam."

Güldüm. Gecenin bilmem kaçında, sevdiğim adamı izlemekten uyuyamazken, kendi ellerimle onu sevdiğine gitmesine sebep olduğum için. Onunla konuşurken kekelediği için.

Komikti. Aynı beni, belki biraz daha az sevenini tam karşımda görüyordum. Mavilerin sahibiyle konuşurken kekeliyordu. Tekrar güldüm, gözümden bir yaş yuvarlanırken. Onunla konuşurken kekeliyordu, aynı benim onunla konuşurken kekelediğim gibi.

Tekrar ve tekrar güldüm, gözümden bilmem kaçıncı yaş yuvarlanırken.

Sevgilim, hayal kırıklığı değil bu. Bir hayal kurmama, verdin mi sanki izin? Hayır, bu aşkımın tam orta yerinden kırılmasının acısı. Üzgünüm, aşkım o kadar fazla geldi ki ruhuna, yere düşürdün tabi. Senin suçun değil, hiçbir zaman olmadı. Yine de üzgünüm..

Seslice kahkaha atmaya başladığımdan olsa gerek, sonunda orada olduğumu hatırladı. Elaları bana dönerken aynı aşkla ona bakmaya devam eden gözlerimi oymak istedim. Ama ondan ziyade, urganım hazırdı. Yatağımın altındaki urganıma karşılık, tam yatağımın üzerindeki tavanda bir demir vardı.

Her şey dizayn edilmişti. Sadece elaların sahibinin tek bir sözüne bakardı. Haberi olsaydı, umurunda olup olmadığını düşündüm. Olmazdı.  

Elaları bana baktı. Halime acır gibi değildi, kendi derdindeydi. Koşarak gidip montunu aldı. Üzerine geçirirken bir hışımla ayağı kalktım. Yere eğilip halının altından anahtarı çıkardım.  

"Üzgünüm.." giderken söylediği tek kelime buydu. Ondan biraz önce de kokusuyla uyumama izin verdiğini söylemişti. Oysa daha uyuyamamıştım..

Sözünü tutmuyordu, bunu bile sevmiştim. Belki de hep bu yüzden kaybedendim.

Anahtar dış kapının anahtarıydı. Halının altına koyma alışkanlığım vardı, bildiğinden sekteye uğramadan koşarak odadan çıktı. Nereye gittiğini bilmiyordum. Ama otogara gittiğinden emin gibiydim. Sevdiğinin yanına gidecekti. Mavilerin sahibinin tek bir kelimesi yetmişti, onu uykusundan kaldırıp yanına çekmeye.

Dış kapının sesini duyduğumda olduğum yere yığıldım. Yerde otururken belim ağrıyacak kadar bükülmüştüm. Oysa, hani ağrımazdı bir daha hiçbir yerim?

Üzgünüm demişti, asla inanmadım. Üzgünüm sevgilim.. Asıl üzgün olan benim. Üzgünüm ama.. Beni burada bırakıp gidişini, sevgilim, ölsem unutmam.

Ne dersin günlük, o urgan yakında yatağın altından çıkacak gibi.

OlmayacakWhere stories live. Discover now