AMAN

158 24 0
                                    

Sevgili günlük,

Doldurmasaydı ya gözlerini. Benim içim daha çok acıyordu ondan. Benim canım daha çok yanıyordu. "Ama ne olur, dolmasın kahramanın gözleri." dedi dilim, elim yüzüne ulaşma cüretini gösterirken.

İtmedi elimi, bu bana kocaman bir umut bahşederken. Elini kaldırıp elimin üstüne koyarken, sanırım nabzım atmayı bırakmıştı.

"Keşke seni sevebilsem Ali.." dedi dili, yavaş yavaş kapanırken gözleri. Sonra aniden açıldı elaları , bana yaklaştı heyecanla. "Belki de sevebilirim, ne dersin? Sevdiremez misin kendini bana? Deneyelim mi?"

Bu söylediği kalbimi kocaman kırdı. Sanki benim sevgim deneme tahtasıysı, ama o bana sanki bir umut varmış gibi bakarken, hissetmedim sıcağıyla kalbimin kırılışını. Heyecan bastı, ellerim titremeye başladı. Sevebilir miydi gerçekten beni?

"Ya-yapamayız ki. İstemeyle olur mu? Ben onu seveyim demekle.. O-olmaz ki.." Cümlemin yarısında kekelememin sebebi bana yaklaşmasıydı. Heyecanımı hissediyordu. Beni öpecek miydi? Eğer öyleyse ve gerçekten beni sevmeye çalışacaksa, başaramadığında ruhum perte çıkardı. Ama tanrım, izin ver şu anın tadını çıkarayım.

Ağzım tekrar aralandı, heyecandan titrerken bedenim. "E-eylül ne-nerede? O-ona ne di-diyeceksin?" Bu kadar heyecanlıyken bu konuşmayı, kekeleyerek de olsa, yapabildiğim için kendime alkış tutmak isterdim. O an düşünebiliyor olsaydım yapardım da.

Gözleri gözlerimde değil aşağıdaydı. Dudaklarıma mı bakıyordu? Oysa o kadar yakında da değildi yüzü. Yoksa yakında mıydı? Gözleri iki saniye sonra gözüme çıktı. Bir dakika, aldanma mıydı bendeki? Yoksa gerçekten, kafayı mı yiyordum heyecandan?

"Eylül Bursa'da. Beni çağırdığı gece oturup sabaha kadar konuştuk. Ne anlattığını gram anlamadım, sadece dinledim. Dönüp dolaşıp aynı sonuca vardı. Beni sevemezmiş.." Yüzü düşerken nefes verir gibi gülümsedi. Bense heyecandan onun adına üzülemiyordum bile. Aşk da böylesine bencildi işte.

Soru soran gözlerle bakmaya başladığında yutkunup ağzımı araladım. "A-anladım." Hala kekelerken, o buna güldü.

Bir dakika, buraya dikkat. Bir içten gülüşünü hayal ederken geceleri uyuyamadığım adam, benim onun karşısında acizce kekeleyişime tüm içtenliğiyle güldü.

Sevgim, utancımın üzerine kalın bir örtü gibi örtüldü. Kaslarım gevşerlen yüzüne şaşkınlıkla bakakaldım. Bu halimi gördü, o da şaşırmama şaşırdı. Nedenini açıklamaya giriştim. "Hiç.. Hiç böyle gülmemiştin yanımda. Şa-şaşırdım sadece.. Biraz da he-heyecanlandım." Hislerimi tamamen açık ettiğimi fark ettiğimdeyse içimden kendi kendime sayıyordum.

"Anladım." derken dili, biraz daha yakınlaştı bana. Tanrım, beni böylesine bir ödüle layık gördüğün için teşekkürler.

Elim hala yanağında misafir gibi dururken, onun eli benim elimin üzerindeydi. Elim yanıyordu, hem avucum hem elimin dışı ona temastaydı. Bense elimi hissedemiyordum. Hissedebildiğim yalnızca oydu. Diğer elini kaldırdı, enseme sardı. Tanrım, öldüreceksen beni, nolur şuanı yaşasın bedenim.

Hareketsiz duruyordum. Elimi çekip, yüzümü aşınana kadar yıkayasın vardı. Rüya olduğuna emindim, dudakları dudaklarıma temas edene kadar.

Tanrım, beni öldürmemeni rica etmiştim ama, galiba ricamı dinlemedin.

Hiçbir harekette bulunmuyor, yalnızca dudaklarımız birbirine değerken duruyorduk. En azından o duruyordu, ben zaten istesem de hareket edebileceğimi sanmıyordum. Heyecan öylesine ele geçirmişti ki bedenimi, o binanın tepesine çıkıp tekarar tekrar, sonra tekrar atlamak istedim. Ölene kadar. Oysa daha az önce, dua etmiyor muydum ölmeyeyim diye?

Elimin üstündeki eline rağmen, yanağına hafif hafif değip geri çekiliyordu elim. İsteyerek yapmıyordum hayır, elim titriyordu.

Sonra kafasını geri çekti. Nefesimi tuttuğumu, son nefesimi alır gibi derince bir nefes aldıktan sonra, gözlerimi kapattığımı, elaları göremediğimde fark ettim.

Gözlerim açılırken hayat durmuş gibiydi. Ela gözlerin sahibi beni öpmüştü.. Beni öpmüş müydü? Beni öpmüştü! Ela gözlerin sahibi.. Mert! Beni.. Beni öpmüştü.

"Se-s-sen-se-" kekelemekten üç harflik bir kelimeyi bile söyleyemediğimi fark ettiğinde, ensemdeki elini ağzımda kapattı.

Tanrım.. Tanrım ne olur bırakıp gitmesin beni. Dudaklarını tattıktan sonra olmaz, onu böyle gördükten sonra olmaz.. O bana böyle gülümseyerek baktıktan sonra olmaz..

Açıldı ağzı. "Evet, ben.." dedi dalga geçercesine. Dalgasına aldırmadım, daha doğrusu o an anlama yetimin çalıştığından bile emin değildim.

"Se-s-sen n-napıyorsu-sun?" Saçma cümlemin kekelemekten daha saçma hale geldiğini bile o an içinde olduğumuz konum fark etmeme engel olmuştu. Beni öpmüştü. Geceleri düşünmekten uyuyamadığım adam, beni öpmüştü. Hem de ben istememiştim bile. Tamamen kendisi. Beni öpmüştü.

Ağzını araladı. "Seni öptüm. Bir erkeği öpmek beni kötü hissettirmedi galiba. O an erkek olduğunu düşünmedim." Konuşuyordu. Peki ne anlatıyordu? Hiçbir fikrim yoktu çünkü kulaklarım uğulduyordu. Bu hissi biliyordum, bayılmadan önce böyle oluyordu. Elim ayağım boşalmıştı, biraz daha beklersem bayılacaktım.

Lafını kestim. "Be-ben bayılacağım." İlk önce ciddiye almadı, sonra yüzümün bembeyaz olduğunu, ellerimin titrediğini fark ettiğinde birden ayaklandı. Beni de kendiyle beraber ayaklandırdığında beraber banyoya girdik. Elimi yüzümü buz gibi suyla yıkarken olduğumuz konumun saçmalığını düşündüm.

Beni acıdan kahreden, uykularımı uyuyamamama sebep olan adam beni öptüğü için bayılmak üzereydim ve beraber, aynı hafta üçüncü kez bayılmamam için yüzümü yıkıyorduk.

Birden, yüzümden sular damlarlen, kalbim hala son süret atarken kahkahalarla gülmeye başladım. O bunu mutluluğa yorabilirdi ama tamamen saçmalığa gülüyordum. Kaşlarını çatıp suyu kapattı, ben karnımı tutup klozete otururken. Hala kahkahalar atıyordum.

Sonra o da bana katıldı. Sevdiğim adam beni öptüğünden çok heyecanlandığım, ve bayılmamam için yüzümü yıkamaya geldiğimiz tuvalette, gecelerce hayalini kurduğum gülüşü tam karşımdayken, tanrıdan bir istekte daha bulundum.

Tanrım, şuan tuvaletteyim ama bu duayı bu manzara eşliğinde etmeliyim.. Bu adam ne olur hep böyle gülsün. Benimle ya da değil, bu adam gülsün..

Evet günlük, o ela gözlü adam, sevdiğini bir öpücükle böylesine mutlu etmesinin şerefine, her zaman gülsün.

OlmayacakWhere stories live. Discover now