ÂLEME

157 23 0
                                    

Sevgili günlük,

Ela gözlerin sahibi bugün tekrar buraya geldi. Gideli tam on sekiz gün olmuştu. Koskoca on sekiz gün. Onsuz geçen on sekiz gün, bir ömür cehenneme eşitmiş.

Bir ara açlıktan bayıldığımı hatırlıyorum. Evde bayılsaydım ne olurdu bilmiyorum, dışarı çıktığım nadir anlardan birinde bayılmıştım. Hastanede bir serum yiyip eve geri gelmiştim. Anlamıştım, her bırakıp gidişinde beni, bu hallere düşemezdim.

Tekrar yemek yedim, midemde ne kadar yer kaldıysa. Tekrar uyumaya çalıştım, ne kadar mümkün olduysa.

O gelene kadar az çok alıyordum nefes, geldiğindeyse tamamen durdu. Özlemiştim. Bu özlem öylesine büyüktü ki, o cehennem gibi geçen on sekiz gün boyunca neden gelmesi için yalvarmadığımı kendi kendime sorup kızmıştım.

Gelmişti. Bana gelmişti. Bu, on sekiz günlük cehennemin ardından gelişi öylesine büyük bir okyanusa atmıştı ki beni, yeni fark etmiştim yananın cehennem değil, bedenim olduğunu.

Gelmişti. On sekizinci günün öğlesinde, saat bir ya da bir buçuk. Kapı çaldı. Açmadım. Oysa o olduğunu bilseydim iki elim kanda olsa açardım. Ard arda çaldı. Yine açmadım.

Sonra seslendi kapının arkasından. "Ben geldim.."

Söyle, nasıl açmayabilirdim ki? Hangi on sekiz günlük cehennem engel olurdu o kapıyı açmama? Bana 'ben geldim' dedi. Bu aşk tamamiyle ele geçirmişken bütün vücut kaslarımı, beni bırakıp gittiği cehennemi düşünür müyüm sanıyorsun?

Düşünmem.

Düşünmedim de zaten. Öyle bir kalkışım vardı ki o koltuktan, koltuk bile şaşırmıştır on sekiz gün ölü sandığı adamın canlanmasına.

Kapıyı açtım. Karşımdaydı. Karşımdaydı işte! O ela gözleri.. Tam, tam da karşımdaydı.

Gözlerimden ne zaman başladığını bilmediğim yaşlar sıra sıra yuvarlandı. "Sen geldin.." dedi dilim. Yoksa demedi mi? Bilmiyordum. Tek bildiğimse, karşımdakinin gerçekten o olduğuydu.

Elimi sanki dokunmaya korkuyormuşum gibi havaya kaldırığımı hatırlıyorum. Elime bakışı, "Beni bu kadar çok sevme." deyişi. Hayal meyal akımda. Öylesine döndü ki başım gelişiyle, affet, onlu hatıraları böyle bir acizlikle bulandırdığım için.

Ne ara içeri girdik bilmiyorum. Koltuğumda oturuyordu, bense karşısında gözümü kırpmadan onu izliyor, sürekli  "Geldin.." deyip duruyordum.

Çünkü gerçekten.. Gerçekten karşımdaydı. Ela gözleri bana bakarken.. Tanrım, sanırım tam şu an yanına ulaşmalıydım.

'Neden?' diye sormak istedim. 'Neden gittin? Neden beni değil, onu sevdin? Neden bana cehennemi yaşattın? Peki neden ben tam bu cehenneme alışmışken geldin?' Asla sormadım. Ona 'Neden geldin?' diyemezdim. Dersem, tanrı beni affetmesin.

Sadece baktım. Gözlerimden akan yaşlar hala durulmazken, onu böylesine büyük bir aşkla sevişime lanetler savururken, yalnızca baktım.

Elaları bana bakıyordu. Yalnızca bunun için bile dünyanın en güzel bakan insanı oydu. Sonra duramadı ağzım. Geçen sefer utançtan söyleyemediğim sözleri, şimdi bir daha onu görememe korkumdan saydırdım.

"Ben.. Ben seni öylesine çok seviyorum ki, tanrı şahidim olsun, yeryüzü ve gökyüzü böyle bir sevme görmemiştir." Bana bakıyordu. Yalnızca, öylesine bakıyordu. Ama nasıl şikayet edebilirdim ki? Bana öylesinde bakışına bile, binlerce kez.. Düşünmeden, tereddütsüz ölebilirdim.

Devam etti sözlerim. "Ben seni öylesine büyük bir aşkla seviyorum ki, şu zamana kadar yazılmış şiirler aşkımı görse, hepsi diz çöker aşkımın önünde."

Daha önce defalarca kez içimden söylediğim, defalarca kez sana yazdığım bir sözü söyleyecektim şimdi yüzüne. Sevgilim diyecektim. Belki ben onun sevgilisi değildim, ama o benim sevgilimdi.

"Sevgilim, ben seni her hücrem sana taparcasına seviyorum.."

Gözyaşlarımdan önümü göremiyordum. Onuysa hiç olmadığı kadar net görüyordum sanki.. Sevgilim, gözyaşlarım bile diz çöktü aşkımın önünde. Sen.. Sen daha ne kadar direneceksin?

Elaları bana bakıyordu. Hala üzerimden çekilmeyen gözleri, bana koskocaman bir umut bahşediyordu. Bu umudumun da kırılmasına, her şeye rağmen razıyım sevgilim.

Birden bana doğru ilerledi. "Sana bir şey söyleyeceğim.." dedi dili. O bir şeyi bana söyleyeceği gerçeğine, ölesiye bağlandım.

"Sö-söyle tabi.." dedi dilim. Kekelemiştim. Ama artık, utanmıyordum onun karşısında kekelemekten.

"Sana.. Sana bir şans versem.." dedi ağzı. Ne dediğinin farkında mıydı? Kulaklarım uğuldadı. Tanrım.. Tanrım karşımdaki ne dediğini bilmiyor! Ama ne olur.. Ne olur onun yerine beni yak cehenneminde.

Devam ettirdi beni yakan cümlesini. "Benim için bir şey yapar mısın?" diye tamamladı diyeceklerini. "Ne?" dedi sadece dilim. Yapacağım şeyin ne olduğunu sorduğumu sanarak cümleye başladı. Oysa ben dediklerine bir anlam vermekle meşguldüm.

"Eylül'ün kardeşi Melike.. O kız.." söyemeye çalıştıklarının onu zorladığını fark etmiştim ve, sanırım ne demeye çalıştığını anlıyordum.

En son elalarını kararlıca bana sabitleyip cümlelerini tamamladı. "O kız hasta Ali. Hem de çok hasta. Kanser. 19 Yaşında, sen de tanıyordun.. Biliyorsun.. O, seni seviyor.."

Anlamıştım. Ağzımdansa içimden geçenlerin aksine sadece "Ne istiyorsun?" çıkmıştı.

"Ona biraz.. İyi davranmanı.." Tam olarak bunu istemediğini biliyordum. Son günlerinde onu seviyormuş gibi davranmamı istiyordu. Bense.. Bense her hücremle karşımdaki elaların sahibine aşıktım.

Ağlamam şiddetlenirlen birkaç hıçkırık çıktı ağzımdan. Utanmadım, ben bu adamdan utanmayı on sekiz gün boyunca bırakmıştım. Ağzımı açtım, gözlerim ona bakamıyordu. Üzgünüm sevgilim, artık gözlerim elalarına bakamayacak kadar yorgun. Ne olur, kusuruma bakma.

"Bunu yapmak ona acımasızlık.. Ben sana aşığım diyorum! Asla umurunda değil, asla da olmayacak değil mi?..O kızın umurumda olmaması gibi, ben de senin umurunda değilim, değil mi?.. Neden beni sevemedin? Erkeğim diye mi? Sevgim yetmedi mi sana, neden? Biliyorum, biliyorum.. Bunun hesabı olmaz ama öyle çok acıyor ki kalbim.. Ben, Ben dayanamıyorum.."

İçimdekileri ona dökmenin sancısını yaşıyordum. Bir anda ağzımdan çıkan kelimelerden dolayı pişmandım. Kalbini kırma düşüncesi bile ben ağlatmaya yeterliydi. Ki ben, ağlak bir adam değildim. Ondan önce.

Bana bakıyordu. Bana şaşkınca bakarken, biraz ileri gidip gitmediğimi düşündüm. Ama bunları söylememiş olsaydım urgana gerek kalmadan boğulacaktım. Üzgünüm sevgilim, yaşamaya devam edebilmek için kalbini kırmayı göze aldım. Ne olur.. Ne olur kızma bana, ama ben de yaşamak istiyorum anlasana.

Ağzım tekrar açıldı. Bu sefer daha yumuşak konuşmaya dikkat ettim. "Ben.. Ben seni sevmek istemiyorum. Bana öyle çok acı veriyorsun ki, başkasını severken. Ne olur söyle, nasıl geçer bu, biliyor musun?.."

Artık hıçkırıklarımdan onu duyamaz hale gelmiştim. Belki de konuşmuyordu, bilmiyordum. Zaten bir süre sonra ne olduğunu anlamadan yere yığıldım. Gözlerim kararmıştı, sonrasındaysa kafamı çarpmamın etkisiyle heralde, bayılmışım.

Bilmiyorum günlük, o urgan beni çağırıyor sanki. Ne dersin?

OlmayacakHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin