3.9

40.1K 4.8K 532
                                    

Mabel Matiz - Gel

Buradayım. Onunlayım.

Olmam gereken yerdeyim.

Hem başka nerede olacaktım ki zaten?

Hastaneden çıkınca evine gelmiştik. Hava neredeyse kararmıştı ve ben annemlere de haber vermemiştim.

Sinan yürüyen bir ölüydü. Onu o halde görmeye dayanamıyordum. İçim o kadar büyük bir sancıyla acıyordu ki, bir yerlerden uyanmayı bekliyor ve bu yaşanılan şeyin kâbus olduğuna inanmak istiyordum. Her şey bu kadar güzel giderken, kötü şeyler beklenmedik zamanlarda mı gelirdi hep?

Onu, morgdan çıkana kadar beklemiştim. İçeri ne yaptığını bilmiyordum ama dakikalarca beklemiştim. Oradan çıktığında yüzündeki ifadeyi hatırlamak bile kanımı donduruyordu. Ben, artık duygularımı ifade etmek istemiyordum. Çünkü kalbim bu kadar büyük bir acıya şu yaşıma kadar ilk kez tanıklık etmişti.

''Annenlere haber vermedin,'' dedi Sinan kısık sesiyle, salondaki koltuğun kenarına otururken. Aslında buraya gelmek bile istemiyordu ama nereye giderdik bilmiyorum. Nasıl olurdu hiç bilmiyorum. Bana baktı yorgun bir çehreyle. ''Hava karardı. Merak ederler.''

''Onları ararım,'' dedim kısık sesimle. Sonra da cebimdeki telefonu çıkardım. ''Hemen geliyorum tamam mı?''

Bir şey söylemedi. Yutkunarak odadan çıktım ve mutfağa geçip kapıyı hafifçe kapattım. Telefonumun ekranını açtığımda zaten birçok bildirim olduğunu gördüm. Annem defalarca kez aramıştı. Babam henüz işten dönmediği için eve geldiğimi görmemişti. Annemi aradım ve telefonu kulağıma götürdüm. Saniyesinde telefon açıldı. ''Mine!'' diye yükseldi tiz bir çığlıkla. ''Neredesin sen? Kaç sefer aradım seni.''

Gözlerimi kapattım ve kırgın bir sesle mırıldandım. ''Özür dilerim anne, görmemişim.''

''Neredesin o halde?'' diye sordu. ''Sesin neden böyle kötü geliyor? Kızım ne oldu söyler misin çabuk?''

Biri böyle üzerime gelince içime gömdüğüm gözyaşlarım dışıma vuruyordu. Sesimdeki çiğ tadın farkındaydım ve bunu annem de fark etmişti. ''Anne,'' diyebildim sesim titrerken. ''Bir arkadaşım babasını kaybetti.''

''Ne?'' diye tepki verdi kocaman. Gözlerimi sımsıkı yumdum ve içerideki Sinan'ı düşledim. Güzel Sinan'ım, seni çok seviyorum. Annem şaşkın ve üzgün bir vaziyette sözlerinin devamını getirdi. ''Allah rahmet eylesin, çok üzüldüm.''

Konuşamadım ve ellerimi gözlerimin üzerine götürdüm. İç çektim. Annem, ''Sen orada mısın? Ben tanıyor muyum o arkadaşını peki?'' diye sordu.

''Sınıftan bir arkadaşım. Kimsesi yok anne, bir ben varım yanında.''

''Kızım...''

''Yemin ederim yalan söylemiyorum,'' diye fısıldadım zar zor. ''Onun yanındayım. Her şey çok kötü. Şimdi buradan ayrılırsam daha da kötü olacak. Senden izin istiyorum. Bu gece burada kalabilir miyim? İstersen evin adresini bile veririm.'' Gelmeyeceğini bildiğim için bu kadar emin konuşuyordum çünkü o bana güvenirdi.

Annem hemen cevap vermezken ondan olumlu bir yanıt almayı bekledim. ''Kızım nasıl kimsesi yok? Hiç mi bir akrabası ya da arkadaşı yok bu çocuğun? Ben sana kalma demiyorum ama merak ediyorum.''

''Anne bildiğin gibi değil ve şu anda kötü bir halde. Sana sonra anlatırım olur mu? Ben de çok kötüyüm çünkü. Onun bana ihtiyacı var, nasıl yüz üstü bırakabilirim ki?''

''Peki,'' dedi üstüme çok gelmeyerek. ''Böyle bir günde bu kadar zorlayamam seni. Seni arayacağım tekrar. Lütfen dikkat edin. Arkadaşın için de çok üzgünüm. Umarım çabuk toparlanır.''

''Umarım,'' diye fısıldadım bunu yürekten isteyerek. Bunu çok istiyordum. ''Teşekkür ederim. Gerçekten teşekkür ederim.''

''Gerek yok buna,'' dedi sıcak ve sakin bir sesle. ''Bir şeye ihtiyacınız olursa ara beni.''

''Ararım,'' diyerek biraz sonra telefonu kapattım. Derin bir nefes alıp verdikten sonra arkamı dönerek mutfaktan çıktım. Salona girmeye korkuyordum çünkü Sinan'ın o haline dayanamıyordum. Onu bu kadar paramparça görmek beni mahvediyordu. Üstelik yanında benden başkası kimsesi de yoktu. Böyle bir durumda onu yalnız bırakırsam ben nasıl geceyi sabah edebilirdim ki?

O, her şeye değerdi.

Yanına gidip oturdum. Gözlerini bir yere odaklamış ve öylece ona bakıyordu. Kirpiklerinin uçlarından bile belliydi darmadağın olduğu. ''Ben bununla nasıl başa çıkacağım?'' diye sordu muazzam bir sakinlikle fakat tüylerim ürpermişti. ''Bununla yaşamaya nasıl alışılır ki sanki? Öğretmediler bana. Babam, annemsiz yaşamayı öğretti ama kimse bana babasız yaşamayı öğretmedi.''

Kafamı öne eğdim ve dudaklarımı birbirine bastırarak burnumu çektim. Elimden gelse onu hemen iyi ederdim. Ne iyi gelecekse o olurdum. Fakat kayıpların arkasında bıraktığı yaralıların zamandan başka ilaçları yoktu, olamazdı da.

Parmaklarını çaresizce oynatırken kafasını öne eğdi. Yüzüne baktım. Solmuş bir çiçek belirdi dudaklarının çukurunda. Sulanmaya, güneşe ve sevgiye ihtiyacı vardı. Bunu ben başarabilir miydim? En azından denerdim öyle değil mi? Evet, bunu denerdim.

''İsyan etmek istemiyorum ama ben bir vebalıyım sanırım. Hayatımda senden başka hiçbir şey kalmadı. Her şey kötüye gidiyor, her şey üzüyor. Neden? Bunu mu hak ediyorum ki ben?''

''Hayır,'' dedim ellerine uzanarak. Teni buz gibiydi. Sesim mesafeliydi lâkin ona yaklaşırsam ağlayacaktım. Zaten çok ağlamıştım. Yine ağlardım ama onu üzmek niyetinde değildim. ''Böyle düşünme lütfen. İnan bana aklından ne geçiyorsa o değil tamam mı? Sen çok iyi bir insansın.''

Ellerimize baktı. Parmaklarımın üzerinde gezindi parmakları. ''Gitmeyecek misin?'' diye sordu yüzünü yüzüme çevirerek. Gülümsemeye çalışarak kafamı iki yana salladım. ''Gidemem ki.''

''Gitme,'' dedi ve yuvasını arayan, kanadı kırık bir kuş gibi dizlerime uzandı. Bacaklarını kendine çekti. Ellerini dizlerime koydu. Ellerimi saçlarına götürdüm ve okşamaya başladım. ''Sen iyi ol sadece,'' dedim usul usul. ''Gitmeyeceğim tamam mı? Zor zamanlar, bunu birlikte atlatacağız inan bana. Ben hep seninle olacağım.''

Gelecekte ne olacağını ben bilemezdim ama isterdim ve çabalardım bunun için. Sinan'ı seviyordum, ona âşıktım, o böyle bir durumda üstelik bana ihtiyacı varken başımı diğer tarafa çeviremezdim. Ne olursa olsun ellerinin uzandığı yerde olmaya devam edecektim.

''Onu, o buz gibi odada görmek o kadar zordu ki...'' Yutkundu. ''Onu son defa görmek fakat son defa veda edememek nasıl bir sınav anlamıyorum. Zaten nasıl veda edilir bilmem ben. Sen bilir misin?''

''Hayır.''

''Bilmeyelim, sanırım böylesi bir derse ihtiyacımız yok.''

''Yok.''

''Baktığım her yerde onu görüyorum. Bu koltukta ben otururdum o da karşı koltukta otururdu. Birlikte maç izlerdik. Fenerbahçe'nin maçı olduğu zaman babamla hem sever hem söverdik. Şimdi... Hiçbir şey bu kadar anlamsız olamazmış gibi geliyor.''

Onu dinledim. Konuşsun istiyordum çünkü içine attıkça kötü oluyordu. Benimle bir şeyler paylaşması bile çok güzeldi. Devam etti. ''Ben sizi tanıştıramadım bile. Seni çok merak ediyordu.''

''Benden ne diye bahsetmiştin?'' diye sordum onu derin üzüntüsünden bir nebze olsun kurtarmak isterken.

Sustu ve sonra fısıldadı: ''Özür dilerim baba, kalbimde bir kişilik yer daha açtım umarım iyi anlaşırsınız...''

🍷

BİR SEPET BAHARAT Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin