0.1

191K 8K 4.8K
                                    

Bir Sepet Baharat

Yann Tiersen - La Valse d'Amélie

Bir gün,
Seversem seni
Vazgeçme benden
Çünkü muhtemeldir ki
Seni bulduğum zaman,
Gitmiş olacaksın kalbimden.

Sıcaktan şakaklarıma doğru sinmiş saç tellerimi usulca geriye ittim ve miskin bir kedi gibi başımı Ahmet'in omzuna yasladım. Gülümsediğini işittim sessizce. Elleri omuzlarıma gider gibi olduğunda bundan vazgeçip saçlarımı sersemce karıştırmaya başladı.

"Yapma şunu," diye mızmızlanır gibi oldum. Saçlarımla mütemadiyen uğraşmayı ve onları dağıtmayı çok seviyordu.

Ahmet, benim çocukluk arkadaşımdı. İlkokul, ortaokul ve liseyi birlikte okumuştuk, ki hâlâ da okuyorduk. Küçükken anne ve babalarımız bir araba park etme kavgasıyla rastlaşmış ve biz de o anda birbirimizi görüp onların bu hallerine kıkırdamıştık. Sonra ailelerimiz birkaç sefer daha denk düşmüş, gün geçtikçe aralarındaki buzları eritmeye başlamıştı. Günden güne bir bağ oluştu aramızda... Hem Ahmet ile hem de ailesiyle.

Ahmet benim için arkadaştan daha öteydi, o hep farklıydı benim için. Kız arkadaşlarıyla kavga ettiği zamanlar da ben yardımcı olur, gerekirse Ahmet'e kızardım. O da hiç şikâyetçi olmazdı.

Gülmeye devam etti. "O kadar saat ders çalışırsan, kafanı koyduğun her yerde uyursun tabii."

"Bu yıl hayatımızın sınavına gireceğiz, tabii çalışacağım," dedim gözlerim kapalı bir halde konuşarak. Lise sonuncu sınıftık ve sınava her gün daha da yaklaşıyorduk. Okul çıkışı ve haftasonlarımı da dershanede geçirdiğimi göz önüne alırsak... Evet, sanırım durmak bilmeyen bir makineydim.

Ahmet, "Hayatımızın sınavı değil, ucunda ölüm yok," diye konuştu ve ekledi. "Ayrıca bu hırs ve azimle kazanamazsan ben sana koca bulurum."

Dudaklarımı birbirine bastırıp gülümserken, elimle kolunu hafifçe çimdikledim. Otobüsün boş olması -ayakta kimsenin olmaması- işimize geliyor sayılırdı. Üstelik bu saatlerde hep teyzeler ve dedeler oluyordu.

"Henüz on yedi yaşında bir goncayım ben, ne kocası?" diye mırıldandım. "Çok istiyorsan git sen evlen."

Histerik bir biçimde güldü. "Konu niye sürekli bana dönüyor acaba?"

"Bilmem, senden başka arkadaşım olmadığı için olabilir mi acaba?" deyip kaşlarımı çattım. "Ya da beni senden başka kimse sinir etmediği için."

"Hasan ne güne duruyor?" diye sorunca yüzümde bir boşluk hemen ardından o boşluğu dolduran keyif taneleri yer edindi. "O annem ve babamın sorunu."

Hasan, erkek kardeşimdi. Onun da bu sene mühim bir sınavı vardı. Liseye geçecekti... Umarım. Eğer ki annem ve babam elindeki bilgisayar ve oyun konsollarını almayı başarırlarsa. Aslında bunu çoğu kez yapıyorlardı ama çocuk tam bir köstebek olduğu için onları her seferinde hüsranda bırakmayı başarıyordu.

"Kendinden başkalarını düşünmemen bazen iyi hissettiriyor olmalı," diye mırıldandı Ahmet. Bu beni arafta bırakırken başımı omzundan kaldırıp saf saf gözlerine baktım. Koyu kahverengi gözleri, gözlerimle rastlaşınca dudaklarımı araladım. "Ben sadece yeteri kadar düşünüyorum herkesi, dahası aptallık olmaz mı?"

Dudaklarını sarkıttı ama birkaç saniye konuşmadan pencereden dışarı baktı. Bu süreçte onu izledim. "Neden psikoloji okumak istediğini şimdi daha iyi anladım sanırım," dediğinde gülmeye başladı.

BİR SEPET BAHARAT Where stories live. Discover now