2.6

54.6K 5.5K 1.5K
                                    

Skylar Grey - Final Warning

Ay,

Ben bir tuhafım. Kalbimin içinde bir şeyler var, biri kondu sanki oraya.

Adı Sinan.

Kırk dakikalık dersin tamamının sırıtarak geçmesini sağlayan çocuk. Karnımın içindeki bu tatlı ağrının sebebi olan insan. Halbuki ben böyle hayal etmemiştim ki. Ne bileyim, bir insan şey olunca böyle aklını yitirecek gibi mi olurdu? Hoşlanınca yani birinden.

Neyse, fazla utandırdım ben kendimi. Derse döneyim en iyisi.

Ali Hoca matematik testlerini dağıttıktan sonra zil çaldı. Diğer ders bunları çözecektik. Kalemi elimden bıraktığımda arkama yaslandım. O esnada Sinan ayaklandı ve direkt gözlerimin içine bakarak bana göz kırptı.

Sinan Bey neler yapıyorsunuz öyle, kalbim var yahu benim de.

Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdığımda kafasıyla dışarıyı işaret ederek sınıftan çıktı. Heyecanlandım. Sırtımı koyduğum yerden çekip doğrularak dudaklarımı ıslattım. Ahmet test kâğıdıyla bakışıyordu. Ben ona henüz bizim durumumuzu söylememiştim, söylemeyi elbette ki düşünüyordum ama henüz erkendi. Sinan ile ben zaten çok başındaydık. Önce bizim bilmemiz gerekiyordu.

Telefonumu elime aldım ve kapüşonumun cebine koyup oturduğum yerden kalktım. ''Bir geçsem ya,'' diye mırıldandım. Ahmet bir şey söylemeden kenara çekilerek bana yer verdi. Kaşlarım hafifçe kırışırken sıradan çıktım. Fazlaca zaman kaybetmeden kendimi koridorda bularak adımlarımı hızlandırdım. Neden bilmiyorum ama sanki herkesin gözü benim üzerimdeymiş gibi geliyordu. Çok saçmaydı ama öyle bir izlenim bırakmıştı üzerimde.

Sabırsızca bahçeye indiğimde bedenim titreye titreye arkaya dolandım.

Oradaydı.

Büyük meşe ağacının altındaki bankta sırtı dönük oturuyordu. Derin bir nefes aldım ve gülümsememi bastırmaya çalışarak kendimden emin adımlarla yanına yürüdüm. Birkaç saniye sonra yanına oturarak direkt önümdeki ağacın gövdesine baktım. Gözlerine bakacak cesareti bir an için kendimde bulamamıştım.

Sinan kendini toparlarken o da benim baktığım yere bakmaya başladı. İkimiz de birbirimize bakmak yerine meşe ağacının gövdesine bakıyorduk. Güldüğünü hissedebiliyordum zira ben gülmekten patatese dönüşmek üzereydim.

Bir dakika kadar böylece, tavrımızı asla bozmadan durmaya devam ettik. Sonra yüzüm daha doğrusu burnum kırışmaya başladığında hemen ardından hapşırdım. Elim dağılan saçlarıma giderken Sinan güldü. ''Çok yaşa.''

''Sen de,'' deyiverdim gülerek.

Gülüşünün sesini işittim. Bu acayip güzeldi. İçimden bir şeyler akıp gidiyordu sanki. Beni farklı esintilere yöneltmişti.

Saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırdıktan sonra kapüşonumun kollarını avuç içlerime doğru sündürdüm. Evet, severim böyle şeyleri. Dikkatimi dağıtmam lazım çünkü.

Sinan hafifçe öksürdükten sonra mırıldandı. ''Nasılsın?''

''İyiyim,'' dedim kısık sesimle. ''Sen?''

''Ben de iyiyim,'' diye söylendi. ''Annenler nasıl?''

''Onlar da iyiler,'' diye yanıtladım.

''Allah iyilik versin.''

''Âmin.''

Yanak kaslarım gülümsemekten kafayı yerken Sinan nihayetinde dayanamadı ve bana döndü. ''Zaten beş dakika teneffüs, az yüzüme bak da günüm güzel geçsin bari.''

BİR SEPET BAHARAT Where stories live. Discover now