Episode 10| Rainbow

2.2K 107 24
                                    

Episode 10| Rainbow

Tiffany

Her mevsim yağışlı olan İngiltere'nin ikliminde en sevdiğim şey gökkuşağıydı. Çocukken annemle bahçeye çıkıp piknik yaparken gökkuşağını beklediğimizi ve gökkuşağı çıkınca da çimenlere uzanıp izlediğimizi hatırlıyorum. Belki de annemden kalan tek şey gibi hissettiğim için bu kadar çok seviyordum gökkuşağını.

"Şu kötü havaya bak, Tiffany." derdi yağmur yağarken. "Kötü havadan sonra her zaman bir yerlerde oluşan gökkuşağını düşün. Kötü şeyler üst üste yığılsa bile daima iyi şeyler olur."

Aklıma gelen anıyla hafifçe iç çekerek bu kadar kötü şeyden sonra gökkuşağının nasıl çıkabileceğini düşündüm. Şu an tek gökkuşağı, ikimizin eski sevgilisinin gerçekten beraber olmaması ile oluşabilirdi.

Harry ikimiz arasında gidip gelen bakışlarını en son yere dikerek "Bilmiyorum. Sadece bu kadar tesadüf çok fazla. İkinizin de aynı zamanda ayrılmanız, aynı zamanda eski sevgililerinizin araması, aynı saate randevu vermeleri, fazla tesadüf. Şu fotoğraf hala yanında mı Vi?" diye sorarkan başını yerden kaldırarak bize beklentiyle baktı.

Şoku atlatamamanın verdiği uyuşukluk ile Vincent da ben de bir süre bekledik. Sonra kendime gelerek elimi cebime attım ve telefonumdan fotoğrafı bulmaya çalıştım, Vincent'ın telefonu üst katta kalmıştı.

Açtığım fotoğrafı Vincent'a çevirdiğimde sordum, "Bu, o mu?" 

Yüzünü buruşturarak telefonu eline aldığında tükürür gibi konuştu. 

"Sikeyim." 

Hayal kırıklığı ile ona baktığımda o küfür etmeye devam ediyordu, hala kelimeleri yuvarlıyordu konuşurken ancak olayların sarhoşluğunu neredeyse giderdiğine emindim. 

Alkolün etkisi tam anlamıyla geçince neler olduğunu tekrar tekrar düşünecek ve kendisini içten içe yiyecekti.

Dirseklerimi bacağıma dayayıp ellerimle yüzümü kapatırken Vincent'ın verdiği sert nefesi hissettim. Ayağa kalkıp odanın içinde gezinirken mırıldandığını duydum.

"Peki, şimdi ne olacak?"

İç çekerek "Bilmiyorum." Diye fısıldadım.

Harry'ye "Bir planın var mı?" diye titreyen sesiyle konuştuğunda ağlayıp ağlamadığına bakmak için elimi yüzümden çektim. Sert ifadesini görünce içimde bir şeyler donarken derin bir nefes aldım, sadece öfkeden sesi titremişti.

"Düşünüyorum."  

Vincent'ın duvara attığı yumrukla ona döndüğümüzde duvardaki tablo da yere düşmüş, çerçevesi kırılmıştı. Yanında bulunan bardağı da alıp duvara fırlattığı sırada koltuğun üzerinden atlayıp yanına koştum, öfke krizi geçiriyordu. Öfke kontrol problemi olduğunu biliyordum ama hiç yanımda öfke krizi geçireceğini düşünmemiştim. 

O küfür ederek bağırıp kendi suratını sıkıştırırken "Vincent," diye sesimi duyurmaya çalışarak haykırdım.  

Onun küfür ederek bağırması James, Louis, Colin ve Phoebe'nin uykulu şekilde yanımıza inmesine neden olmuştu.

Ona seslenişim, sessizleşmesini sağladığında kendisini sıktığı elini suratından çekip yanaklarını kavradım. "Bana bak," diye fısıldadığımda sessizce ağlıyordu. Yavaşça dizlerimizin üzerine çökerken "Her şey düzelecek," dedim. Alnını alnıma dayamış olmasına rağmen başını olumsuzca iki yana salladığında onu onaylamadığımı belli ederek emin bir şekilde tekrarladım. "Her şey düzelecek, tamam mı?" Gözyaşları elimi ıslatıyordu. "Bana söz verdin, beraber aşacağız dedin. Ben de sana söz verdim, hatırlıyorsun değil mi?" dediğimde başını belli belirsiz salladı. Ellerim hala yanağındayken baş parmağımla gözlerini sildim. "Ben ciddiydim dediklerimde, hala ciddiyim." 

Laughed to Life • Zayn Malik | (UNEDITED)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin