BÖLÜM 21

4 0 0
                                    


21 : İyi görünenlerin kötü, kötü görünenlerin iyi çıkmasını hayatında ne kadar yaşıyorsun? Bu ihtimali ne kadar dikkate alıyorsun?

Ertesi gün Melisa, sessiz sedasız bir şekilde şirketten ayrılmıştı. Taner tüm olan bitenlerden çok yıpranmıştı. İçinden "Derdin daha biri bitmeden diğeri geliyor. Nedir bu başıma gelenler, Allah'ım!" diye geçirmişti. Bir ay geçmesine rağmen olayın şokunu bir türlü üzerinden atamamıştı. Kendi kendini suçlamaya devam ediyordu. Önceden başına gelecekler içine doğmuştu, aslında. Baştan beri bu iki elemanın alımı pek kafasına yatmamıştı. Ne diye onay verdiğini hala aklına yatıramıyordu. Yine Sibel'in ısrarına dayanamamış her zaman olduğu gibi teslim olmuştu. İçinden gelen sese değil de Sibel'in ikna yöntemlerine, yenik düştüğü için, kendine kızıyordu. Üstüne üstlük elemanları işten ayırırken, bir sürü de arka arkaya yanlışlar yapmıştı. Ama hayatının önemli derslerinden birini daha almıştı. Hatır gönüle bakılarak şirket yönetilemeyeceğini, gerektiğinde hayır demesini bilmesi gerektiğini bir kez daha yaşayarak görmüştü.

Şirket Tekin ile Melisa'nın dedikodusuyla çalkanırken Taner, Sibel'in yeni işe alınan yeğeni Serkan'ın, mesaide iken işyerinden çıkıp bir kavgaya karıştığını öğrenmişti. Artık Taner, patlamıştı. Sibel'i arayıp "Gördün mü yaptığını! Hadi bakalım temizle şimdi bu pisliği! Sana o kadar söyledim ama dinlemedin bir türlü. Sanki başımızdaki problemler yetmezmiş gibi, sen de gittin, teyzenin oğlunu başımıza bela ettin!" dedi. Sibel, önce bozulmuştu ama Taner'in aşırı öfkesi karşısında o da tırsmıştı. "Özür dilerim. Çok özür dilerim. Büyük hata yaptığımın farkındayım. Ama ne olur Taner'im bu sefer beni affet, lütfen idare ediver! Ben bunu kimselere anlatamam."

Taner, Kemal Bey'in, "Şirketin işleyişine, kimsenin zarar vermesine izin vermemelisin! Hatır gönüle bakarak iş yapılmaz." sözünü hatırlamıştı. Ama iş işten geçmişti. Her zaman olduğu gibi yine faka basmıştı. Hem de en yakını tarafından. Sibel, Taner'in yanında Serkan'ı bir güzel haşlamıştı. O da boynunu bükmüş ağzından bir kelime bile çıkmamıştı. Polislerle eli kelepçeli giderken "Tamam, enişte söz. Bir daha olmayacak!" demişti.

Taner'in ağzı sütten yanmış, artık yoğurdu üfleyerek yiyordu. Pazarlamaya alacağı elemanları seçerken bu sefer kılı kırk yarıyordu. İnsan kaynakları müdürü Taner'de oluşan bu olağanüstü hassasiyetten "İllallah!" demişti. Elemanlarla ilgili yapmadığı test kalmıyordu. Saatlerce görüşme yapıp sonuçlarını sunmasına rağmen sonuç alamıyordu. Onlarca birbirinden yetkin elemanlar, buluyordu ama bir türlü onaylatamıyordu. Elemanlar alımları neredeyse durmuş gibiydi. Çevresindekilere "Yahu kafayı yiyeceğim. Bu kadar da olmaz ki!" diyordu. Taner de yorulmuş ve o da işin farkındaydı ama bir türlü kendine söz geçiremiyordu. Vicdanını rahatlatamıyordu. En sonunda içine tam yatmasa da, onaylamak zorunda kalıyordu. Üç gün sonra, pazarlama ekibinden iki kişi ayrılmak için dilekçe vermişti. Hiç sebep göstermeden istifalarını bildirmişlerdi. Kimse bir anlam verememişti. Kimileri, yeni gelen müdürle uyuşamadıklarına, kimileri de eski müdürlerinin gidişini hazmedemediklerine bağlamıştılar. İnsan kaynaklarında, ne kadar zorlandıysa da her ikisi de bir renk vermiyordular. Pazarlama departmanı bir türlü dikiş tutmuyordu. Oynayan diş yerinde durmuyordu. Bu da ister istemez satışları olumsuz etkiliyor, müşteri kayıplarına neden oluyordu.

Neyse ki uzun araştırmalar sonucu işe yeni alınan pazarlama müdürü Umur, ilk anda yaptıklarıyla tam göz doldurmasa da pazarlamada, suların bir nebze olsun durulmasını sağlamıştı. O da, kısa sürede tek tek ve uzun uzun görüşerek ekibini tamamlamış ve vakit geçirmeden hemen eğitimlere, başlamıştı.

KÜLLERİNDEN...Bir Yönetim Romanı.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin