BÖLÜM 5

9 1 0
                                    

5 : Hayat arkadaşını seçerken, kararın isabetliliği adına, neleri göz ardı etmezdin?

Sibel, İstanbul'a gelmiş, okul kaydını yaptırmış, okulun yurdunda kalmaya başlamıştı. Annesinden maddi konuda destek alamayacağı için krediye başvurmuştu. Kredisinin kısa sürede onaylanmış olması onu rahatlatmıştı. Böylece önündeki en büyük engeli aşmıştı. Arkadaşlarının tavsiyesi üzerine de burs veren her yere başvurmuştu. İki yerden gelen cevap üzerine kayda değer bir burs da çıkınca artık keyfine diyecek yoktu.

Üniversitedeki dersler ilköğretim ve lise gibi değildi. Orada iken öğrendiklerinin hayatta ne işe yarayacağı kafasında hep soru işaretiydi. Öğretmenlerinden bu konuda doyurucu cevap alamıyordu. Ancak üniversitedeki derslerin hep hayatta karşılaşacağı şeyler olduğunu görünce çok çabuk adapte olmuştu. Hele örnek olay çözümlemeleriyle uğraşmak, tadına doyum olmaz, en büyük zevkiydi. Bir de liseden üniversiteye geçişte sanki esaretten özgürlüğe çıkmış gibi hissetmişti. İstediği gibi giyinmek, istediği gibi davranmak, istediği gibi konuşabilmek, öyle zırt pırt uyarılmamak ona çok iyi gelmişti. Burada onu en çok etkileyen yaşadığı özgürlüktü.

Arkadaşlık ilişkileri de liseden biraz farklı gelmiş, doğrusu yadırgamıştı. Lisedeki arkadaşlıkları ve samimi ilişkileri daha şimdiden özlemeye başlamıştı. Sibel'in sınıfta önceden tanıştığı bir kız vardı. Onunla da baştan beri yıldızı pek barışmıyordu. Sınıfta herkesin bir arkadaş grubu vardı. Sibel, ilk günler genellikle yalnız takılıyordu. Zamanla Ali, Ece, Nükhet, Barış ve Kerem'in olduğu gruba katılmaya başladı. Teneffüs olunca birlikte bahçeye çıkıyorlar, birlikte eğleniyorlardı. İlerleyen zamanlarda Barış en yakın arkadaşı olmuştu. Sibel, derslerde hem çok ilgili hem de ataktı. Hocaların en beğendiği öğrenciler arasındaydı. Başarı sıralamasında da sınıfının ilk 5'i arasındaydı.

Sibel, zaman içerisinde 5 erkek arkadaşıyla çok yakınlık kurmuş ama hepsinden de olaylı bir şekilde ayrıldığı için, yaşadığı hayal kırıklıkları yüzünden iyice tedirgin olmuştu. Özellikle son sınıfa gelince evlilik hayalleri kurmaya başlamıştı. Kendini "Ben varlıklı birini bulamazsam, şirket sahibi olma hayallerim kesin suya düşer." düşüncelerine kaptırmış, zengin bir damat bulma telaşına kapılmıştı. Aynı zamanda bir güven bunalımı da yaşıyordu. Nedense memleketinden, yakın akrabalarından birini kesinlikle düşünmüyordu. Bu konuda, koca okulda, bunca zamandır şansı bir türlü de yaver gitmemişti.

Bir gün teneffüste bahçede tek başına düşünceli bir şekilde geziniyordu. Hemen yakınında iki erkek öğrenci birbirleriyle şakalaşırken biri diğerinin yüzüne doğru elindeki küçük kitapçığı fırlatmıştı. Arkadaşı birden eğilince kitapçık Sibel'in yüzüne sertçe çarptı. Bu sırada gözlüğü fırlamış, Sibel eliyle yüzünü kapatıp bir süre ayakta sessizce durmuştu. Öğrenciler çok mahçup olmuş bir vaziyette ne diyeceklerini şaşırmıştı. Koşarak Sibel'in yanına gelip özür dilerken diğer arkadaşı da yere düşen gözlüğünü alıp getirmişti. "Çok özür dileriz. Yaptığımız eşekliğin farkındayız. Ama oldu bir kere. Dilerim kötü bir şey olmamıştır!" Sibel yüzünü biraz ovuşturduktan sonra "Yok yok. Önemli bir şey yok. Sadece gözlüğüm düştü." demişti. "Ooh! Gözlüğünüzün bir camı çatlamış. Onu hemen ben en yakındaki bir gözlükçüden hallederim. Gerçekten şimdi çok üzüldüm." "Yo, ben hallederim." "Hayatta olmaz. Hadi benim arabamla birlikte gidip halledelim. Kendimizi affettirmemiz lazım. Biz camı kırdık, bari siz bizi kırmayın!" "Peki o zaman gidelim." Öğrencilerden biri "Benim dersim vardı. Buna katılmak zorundayım. Ben gelmesem size ayıp yapmış olur muyum?" diye sormuştu. Arkadaşı "Tamam canım, sen gelme. Hem gözlüğü kır, hem de sıvış!" diye takılmıştı.

KÜLLERİNDEN...Bir Yönetim Romanı.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin