''Anlamayacak bir şey yok,'' dedi düz bir sesle. ''Diğeriyle tanışmadın henüz.''

''Diğeri ne ya?'' dedim alay eder gibi. ''Vampir misin yoksa kurt adam mı? Gündüzleri iyi geceleri kötüyü mü oynuyorsun?''

''Kısmen.''

''Komik değil.''

''Çünkü şaka yapmıyorum.''

''Sinan,'' diye durdurdum onu. Durduk. Ellerimi çekmedim çünkü şu an için aşırı gereksiz bir davranış olurdu. Gözlerine baktım ve daha derine inmek için korkmaya başladım. Dudaklarımı ıslatıp çekerken ona bir adım attım. ''Bir şey mi var?''

''Ne gibi?''

''Bilmiyorum,'' dedim kafamı sallayarak. ''Biraz... Şey...''

''Tuhaf?''

''Hı-hım,'' diye aşağı eğdim kafamı. Sanırım doğru cümle buydu. ''İyisin değil mi? Moralin düzgün?''

Gülümseyerek elini omuzlarımdaki saçlarıma götürdü ve uçlarını hafifçe parmağına doladı. Çok güzel bakıyordu ama... İnsan kalbini kırmaya korkardı. ''İyiyim. Moralim de güzel. İnan ki.''

''İnanıyorum elbette,'' dedim çabucak. ''Ama verdiğin cevaplar beni kötü etti biraz. Ne bileyim işte...''

Daha geniş güldü. ''Sinir bozucuyum değil mi?''

Tek gözümü kıstım ve biraz düşündüm. ''Biraz.''

Gülüşü küçüldü ama dudaklarından temellice kaybolmadı. Konuşmadık. Bir şeyler konuşabilirdik ama bunu yapmadık. Daha sonra da okula yürüdük. Derse girdiğimizde Ahmet'in yanında Ela'nın oturduğunu gördüm. Bu durum bende hiçbir etki oluşturmamıştı bilakis Ahmet için sevinmiştim.

Onları uzaktan izlerken Sinan, ''Bak bulmuş hemen birini,'' diye konuştu. ''Onlar eskiden beraberdi zaten,'' dedim ona karşılık verir gibi. ''Ama sanırım araları yumuşamaya başladı.''

Soğuk soğuk güldü. ''O kadar şaşırmadım ki...''

''O ne demek?'' diye sordum yüzümü yüzüne çevirerek. Dudaklarını sarkıttı ve omzunu silkti. ''Boş ver. Ya bırakalım şunları zaten, bize ne.''

Sustum ve önüme dönerek sıranın üzerindeki kalemi elime alıp oynamaya başladım. Elimi çenemin altına aldığımda derin bir iç çektim. O esnada hoca içeri girdi. Bir takım yoklama mevzularını hallettikten sonra sınıfa döndü. ''Yarın öğleden sonraki ilk derste sınavınızın olduğunu biliyordunuz değil mi?''

İsmail, ''Size de günaydın hocam,'' diye konuşup ekledi. ''Biz öyle ölmeyiz, siz gülle atın gülle.''

Hatice derhal karşılık verdi. ''Tabii ki biliyoruz hocam!''

İsmail, ''Ne kadar şaşırdım ne kadar şaşırdım kız Hatçe,'' diye dalga geçti.

Hatice sadece gözlerini devirmekle yetinirken Rıza Hoca ayaklanarak tahtanın orada belirdi. ''Nerede kalmıştık?'' diye sordu sınıfa dönerek. Hatice direkt cevap verdi. ''Kore Savaşları'nda hocam!''

İsmail, ''Aynen hocam,'' dedi. ''Ayla güzel filmdir. Tavsiye ederim.''

Bu beni hafifçe gülümsettiğinde elimdeki kalemle oynamaya başladım. Rıza Hoca otoritesini bozmadan bu tarafa doğru baktığında gözleri beni buldu. ''Senin yerin neden değişti Mine?''

Afalladım. Sınıftakilerin gözleri beni bulduğunda, ''Öyle gerekti hocam,'' diye konuşabildim.

Sinan, ''Bir sorun mu var hocam?'' diye sorduğunda gözlerim usulca Ahmet'in sırasına kaydı. Bana bakmıyordu. Bu artık can sıkıcı olmaya başlamıştı. Sanki kötü bir şey yapmıştım. Dişlerimi sıkıp gözlerimi oradan çevirdiğimde Rıza Hoca, ''Hayır,'' dedi. ''Yıllardır Ahmet ile oturur. Şaşırdım.''

Sinan'ın zoraki bir şekilde gülümsediğini fark ettiğimde dizlerinin üzerindekini elini yumruk yaptığını gördüm. Bu beni telaşlandırmıştı.

Ahmet, ''Şaşırılacak bir durum yok hocam,'' dedi. ''Bazıları hak ettiği yerde.''

Yüzümde kocaman ve hemen beliren hayal kırıklığı Sinan'ın benden daha fevri davranmasına engel olamamıştı. ''Ne diyorsun lan sen?''

Rıza Hoca, ''Sınıftayız!'' diye konuştu.

Ahmet buraya döndü. Yüzünde uzak bir mana gizliydi. Onca yıllık dostumun yüzüne bakmaya korkar olmuştum. ''Gayet açık ne dediğim. Sen de bunu kanıtladın zaten.'' Önce sınıfa sonra da Rıza Hocaya döndü. ''Haberiniz vardır belki hocam! Sinan ve Mine beraberler. Kutladınız mı?''

''Ne?'' dedim şaşkınca. O kadar ama o kadar kötü hissetmiştim, kırgınlığım kemiklerime bile batıyordu. Ahmet'in yüzünde gördüğüm o saf öfke ve kinin onu bu kadar kendinden çıkaracağını düşünememiştim.

Sinan derhal öne atılıp, ''Ayıp ettin,'' dedi. ''Bir büyük açmıştın bizim için. Hatırlat ileride kart yollayalım sana.'' Öfkeyle fısıldadığında bunu sadece ben duydum. ''Şerefsiz, piç!''

Ahmet sözlerin üzerine bir şey demediğinde kalbim deli gibi ağrımaya başladı. Rıza Hoca'nın gözünde ne konumda olduğum umrumda değildi ve bu onu ilgilendiren bir konu da değildi. Benim kırgınlığım Ahmet'eydi. Nasıl olur da bu kadar büyütür ve marifetmiş gibi bir şeyler gevelerdi?

Rıza Hoca yüksek sesle bağırdı. ''Okulda olduğunuzu unutuyorsunuz sanırım!''

Sonra buraya döndü. Bize baktı. ''Kimsenin ne yaptığı beni alakadar etmez. Okulda olduğunuzu bilin yeter.''

Sınıftaki homurdanmalar ve gözler usul usul üzerimizden çekilmeye başladığında Rıza Hoca elindeki tahta kalemin kapağını açıp, ''Başlıyoruz derse,'' diye komut verdi. Sinan'ın öfkesini aldığı nefeslerden anlayabiliyordum.

Yüzümü Ahmet'in sırasına çevirdim. Bana baktı. İlk kez ondan uzak düştüm, ciddi manada onu tanıdığımı düşünmemeye başladım. Bana kaşları çatık bir halde bakarken dudaklarımda buruk bir tebessümle mırıldandım. ''Yazık!''

🍷

İyi geceler. 🌸

BİR SEPET BAHARAT Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin