3.Bölüm / Elbise

722 41 1
                                    

Dün olanları unutmaya çalışarak başladım güne. Yine de harika olduğum söylenemezdi. Hala sabah kalktığım gerçeğini değiştirmiyordu maalesef. Kalkıp sabah rutinimi uyguladıktan sonra otobüs durağına doğru yürümeye başladım. Ama fena bir yağmur vardı. Şemsiye bile kurtarmıyordu.

Zaten kötü olan sabahım bir arabanın hızlıca yanımdan geçmesiyle üstüme sıçrayan pis suyla beraber daha da kötüleşmişti. Islattıktan sonra bir özür bile dilemeden hemen kaçıp gitmişti. Yaşadığım şokla beraber arkasından bağırırken omzuna bir elin dokunmasıyla sözlerim yarıda kesilmişti. Arkamı döndüğümde hayatımın her zaman şaşkınlıklardan ibaret olduğunu anlamıştım. Çünkü arkamdaki el Ji Yun'a aitti.

Ji Yun: Y/N iyi misin sen? Gel arabayı geçelim seni ben bırakayım.
Y/N: Yok gerek yok zaten her yerim ıslak. Az önceki araba hızlıca geçerken su püskürttü. Birde sizin koltuğunuzu pisletmiyim. Teşekkürler.
Ji Yun: Öyle şey olur mu Y/N. İtiraz kabul etmiyorum gel hadi. Böyle kalırsan üşütüp hasta olacaksın.
Gülümseyerek yanından yürümeye başladım. Zaten eliyle bı yandan destek veriyordu ve şemsiyeyi tutuyordu. Hatta kapımı bile açmıştı. Hayatımda böyle şeyler yaşamayan biri olarak çok tuhafima gitmişti ama dizilerden gördüğüm kadarıyla çok da yabancı değildim bu tür şeylere.

Arabaya bindiğimde en sevdiğim şarkı çalıyordu. Bu şarkıyı nerde duysam dayanamaz eşlik ediyor dans etmeye başlardım. Belli ki yine kendimi kaptırmıştım.

Ji Yun'un Ağzından

Arabaya girecekken Y/N'nin şarkı söyleyip dans ettiğini gördüm. Çok güzel görünüyordu. Ayrıca sesinin bu kadar güzel olmasını hiç beklemiyordum. Bir süre onu izledikten sonra içeriye girdim. Beni gördüğü zaman çok uyanmıştı. Hemen susup özür dilemeye başlamıştı.her haliyle çok güzel görünüyordu. Neden bilmiyordum ama bir değişik olmuştum. Sanki hiç böyle hissetmemiştim.

Y/N Ağzından

Şirkete giderken çalan müzik sesinden başka bir şey duyulmuyordu. Zaten duyulması gerek bir şey de yoktu. O sessizce yola bakıyor, ben de camdan dışarıyı seyrediyordum. Fakat tam o sırada sessizliği bozan ilk kişi Ji Yun olmuştu.

Ji Yun: Y/N bu arada dün olanlar için gerçekten çok çok üzgünüm. Ben Jaebeomla konuştum. İşe ilk gelenlere yaptığı genel şakalardan olduğunu söyledi. Özür dilerim yeniden.
Y/N: Yok önemli değil, unuttum bile.
Dememe rağmen unutmamıştım. Hatta aklımdan bile çıkmıyordu. Umarım gerçekten şirkete yeni geldiğim için yapıyordur ama hiç inanmıyordum.

Kısa bir süre sonra şirkete ulaştığımızda yağmur durmuştu bile. Yukarı odama çıkmadan önce lavaboya gidip üstüme başıma ne kadar olursa çeki düzen verdim. Sonra odama döndüğümde masanın üzerinde büyükçe bi paket buldum. İçini acil baktığımda kıyafet vardı. Kesin Ji Yun'un işiydi. Islandığımı ondan başka kimse bilmiyordu. Ama yinede aklım almıyordu. Ne ara aldırmıştı bu elbiseyi? Yine de çok güzel bir şeydi. Belli ki çok da pahalıydı.

Elbiseyi elime alıp gülümseyerek bakarken içeriye birden Jaebeom girdi.

Jaebeom: Nasıl, beğendin mi bari? dedi gülümseyerek.
Y/N: Nasıl yani siz mi aldınız bunu?
Kafasını sallamakla yetinmişti.
Y/N: Ama, nerden bildiniz ki?
Jaebeom: Neyi nerden bildim? Dün yaptıklarım için özür dilemeye gelmiştim. Sonradan düşününce gerçekten çok kaba davrandığımı anladım. Özür maksadıyla bunu aldım. Kutunun içine iyice bakmayı unutma. dedi göz kırparak. Ve konuşmama izin vermeden odadan öylece çıktı.

Elimde elbiseyle öylece kalakalmıştım. Dünkü dediği şeylerden sonra böyle bir jest yapmasını hiç beklemiyordum. Öylece dikilirken, çıkarken dediği şey aklıma geldi ve hemen kutuyu karıştırdım. İçinde ufak bir not vardı.

"Her şey için özür dilerim Y/N. Bunu telafi edebilmem için lütfen bu davetimi kabul et. Seni bu elbisenin içinde görmekten çok mutlu olurum."

Yazıyordu ve içinde de bir adres vardı. Cidden gazın açık kalmıştı. Gerçekten bu kadar kibar bir insan miydi yoksa taklit falan mı yapiyordu? Jaebeom'u anlamak atomu parçalamaktan daha zordu. Ve daha her şey yeni başlıyor olmasına rağmen böyleydi.

Düne göre güzel geçen bir günün sonunda Jaebeom'un verdiği kâğıtta yazan tarih bu akşamı gösterdiği için hazırlanmaya başladım. Verdiği elbiseyi özenle yerinden çıkartıp giyinmeye başladım. Pudra pembesi upuzun bir elbiseydi. Kendimi adeta prenses gibi hissetmeme neden olan bir elbiseydi. Aynada kendime bakmadan edemiyordum. Geç kalacağımı anlayınca hemen makyajımı yapmaya başladım. Çok koyu bir makyaj değildi zaten. Zarif ve hafif ama çok güzeldi.

Son rütuşları tamamladıktan sonra arkadaşımı beni bırakması için aradım. Bu halimle otobüse binemezdim. E Jaebeom da geleceğini söylemediğine göre kendim gitmeliydim. Oturdum ve arkadaşımın gelmesini bekledim.

Çok geçmeden arkadaşım gelince hemen salona bıraktı beni. Girişte Jaebeom'un, kutunun içine koyduğu davetiyeyi verip girdim. İçerisi kraliyet ailelerinin sarayları gibiydi, kocaman. Ve de çok görkemliydi. Tam bizim patronlara layıktı.

Ben ayakta dururken birden yanıma Jaebeom geldi. Hoşgeldin faslından sonra bir masaya geçip orda konuşmaya başladık. Kendisi de çok yakışıklı olmuştu. Lacivert bir takım elbise, ve kenarına mor bir çiçek koymuştu. Saçlarını her zamankinden farklı olarak, alnı açık bir model yapmıştı.

Biraz konuştuktan sonra diğerlerini karşılamak için gittiğinde masada tek kalmıştım. Gözüm Ji Yun'u arıyordu. Azıcık bakındığımda başka bir masada birileriyle konuştuğunu gördüm. Yanına gidip bozmak istemiyordum. O yüzden kafasını bana döndürünce el salladım. Beni görünce arkadaşına veda Edip yanıma geldi. Ama yanıma ne kadar yaklaşırsa, yüzündeki gülümseme o kadar hızlı kayboluyordu. Anlayamadığım bir şekilde suratına bakiyordum. Sonunda yanıma yaklaşınca birden bağırmaya başladı. Ama yanimizdakileri düşünmüş olacak ki sesini çok yükseltmedi.

Ji Yun: Nerden buldun sen bu elbiseyi?
Y/N: Jaebeom Bey verdi, dedim tedirgin bir sesle.
Ji Yun: Ne Jaebeom'u Y/N, bu elbise benim vefat eden annemin. İki gün önce sakladığım yerden çalındı. Ve değerini söylememi bile istemezsin. Nerden bulduğunu hemen söyle yoksa gerçekten yapmak istemediğim şeyler yapıcam.
Y/N: Yemin ederim bunu bana o verdi. Özür dilemek istediğini söyledi. Bir kutu içinde hediye olduğunu söyledi.
Ji Yun: Ne yapmaya çalıştığını bilmiyorum ama şuan gidiyosun ve bu elbiseyi hemen üzerinden çıkartıyorsun. Seni bu şekilde bir saniye bile görmek istemiyorum.

Ortalık fena halde karışacaktı.

boss あ jaebeomHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin