1.Bölüm / Kavga

2.2K 72 5
                                    

Yine iğrenç bir sabaha, iğrenç alarmımın sesiyle uyanmıştım. Hem de daha sabahın 6'sı olmasına rağmen. Uyanmak zorundaydım çünkü kendime yeni bir iş arıyordum ve seçmeler vardı.

O yüzden erkenden uyandım ve hızlıca üstümü giyinip, kahvaltı ettim. Kahvaltı dediğime bakmayın sadece bir elma. Mağlum diyetler.

Zaten harıl harıl yağmur yağıyordu ve otobüsü beklemek zorundaydım birde. Zaten gireceğim şirket çok uzakta değildi. Nerden baksan bir 15-20 dakika sürüyordu en fazla.

Seçmeler saat 7.30'daydi ve ben tam olarak 7.20'de şirkete giriş yaptım. Yetişebildiğim için dualar ediyordum. Hemencecik yukarı kata çıkıp, seçmelere gireceğim odanın önünde beklemeye başladım. İçeride başka birisi vardı ve ondan sonra ben girecektim. Bu seçmeler benim için çok önemliydi çünkü eğer iş bulamazsam yakında kirayi ödeyemediğim için evden atılacaktım. Yani tek şansım buydu. Zaten bulabileceğim tüm şirketlere başvurmuştum bile. 4 yabancı dil bilip, güzel bir üniversiteden mezun olmama rağmen istememişlerdi. Bu düşünceler kafamı kurcalarken adımın çağırıldığını duydum.

Sekreter: Y/N hanım buyrun gelebilirsiniz.

Hemen içeriye geçip sandalyeye oturdum. Karşımda üç tane birbirinden bilgili adam oturuyordu. İster istemez heyecanlanmıştım ve korkuyordum. Ben dik dik uratlarina bakarken onlar kağıtlarla uğraşıyorlardı. Ve sonra sorulara geçtiler. Hepsini tek tek cevapladım. Tatmin olmuş görünüyorlardı. Ta ki "Hiç aşık oldunuz mu?" dedikleri ana kadar. Aşık Olmak. Neden böyle saçma şeyler sorarlar hiç bilmem.

Aşık olmak benim en kör noktamdı. Hayatta her zaman aşka kötü yönüyle bakan biri olmuşumdur. Ama zamanında benden bu duyguyu alıp götüren biriyle tanışmıştım. Aşkı ilk defa onunla tatmıştım. En azından o ölene kadar...

Sorunları soru karşısında şaşkınlıkla yüzlerine bakakalmıştım. Bu soruya cevap vermek benim için dünyadaki en zor şeydi sanırım. İstemsizce gözlerim dolmuştu. Çantamı aldığım gibi ağlayarak şirketten çıktım. Bulabileceğim tek iş olması umrumda bile değildi o anda. Acilen hava alabilmem lazımdı.

Onunla beraberken hep gittiğimiz parka gitmiştim. Burası bizim her ne kadar öyle olmasa da özel yerimizdi. Ne zaman insanlardan sıkılsak, bunalsak hemen buraya kaçardık. Buraya gelince anılarım canlanmıştı. Dinlediğimiz müzikler, konuştuğumuz şeyler... Çocukları izliyordum. Hepsi ne kadar da mutlulardı. Hayatın hiçbir zorluğuyla karşılaşmamanın tadını çıkartıyorlardı.

Burada ne kadar oturdum hatırlamıyorum ama en son kalktığımda hava iyice kararmıştı. Ne zaman buraya gelsem böyle ölüyordu zaten, alışmıştım. Artık gözlerim acıyıp, üşümeyr başlayınca kendime geldim ve eve doğru yol aldım.

Tam evimin oralarda ıssız bir sokak vardı. Normalde geçmeye çok korkardım oradan. Ama şu an umrumda bile değildi. Yavaş yavaş yürüyordum. Ama hiç beklemediğim bir şeyle karşılaşmıştım. Birkaç iri kıyım adam, yerde yatan adamcağızı sopalarla dövüyorlardı. Neyin ortasına düşmüştüm ben. Elime kocaman bir taş alıp, bağırarak  yanlarına koştum. Zaten işlerini bitirmiş olan adamlar koşarak uzaklaştılar. Hemen adamın yanına gittim. Yerde iki büklüm olmuş, ağzı yüzü kan içindeydi ve öksürüyordu. Hemen telefonumu çıkartıp ambulansı aradım. Gelene kadar bildiğim ilk yardım hareketlerini uyguladım ama hiçbiri ise yaramıyordu. Adam fena halde dayak yemişti.

Ambulansın gelmesiyle ilk yardım ekibine yol verdim ve sedyeyle adamı ambulansa koydular. Bu olaylara karışmaktan hiç hoşlanmazdım ama belli ki kimsesiz bir adamdı. Ben de onunla beraber ambulans bindim ve hastanenin yolunu tuttuk. Adamın yüzünü ambulansın ışıkları aydınlatıyordu. Bu dağılmış yüzüyle bile bana bir yerden tanıdık geliyordu. Düşünmeye çalıştıkça dolu olan kafam daha da ağrımaya başlamıştı o yüzden bıraktım.

Kısa bir süre içinde hastaneye ulaşmıştık. Sedyeyi ambulanstan indirip hemen yoğun bakıma aldılar. Dışarda beklemeye başladım. Hastayla ilgili birkaç soru sorular fakat hiçbirini bilmiyordum. Ama yakında hastanın üzerinden çıkan birkaç parça eşyayı getirdiklerinde kim olduğunu o zaman anlamıştım. Bu ünlü iş adamı Lim Jaebeom'du. Nereden tanıdığını anlamıştım. Hep televizyonlarda gördüğüm bir milyonerdi.

Kimlik kartının üzerinde o ismi görmeyi hiç beklemiyordum. Nasıl olur da bu kadar ünlü birisi bu hallere düşebilirdi?

Aklımda bu gibi sorular dönüp dururken hemşirenin sesiyle kendime gelmem bir oldu.

Hemşire: Hastanın nesi oluyorsunuz acaba?
Y/N: Ben hiçbir şeyi olmuyorum. Sadece karşılaştık.
Hemşire: Peki herhangi bir yakınına ulaşma şansınız var mı acaba?
Y/N: Hiç kimseyi tanımıyorum ki. Kime ulaşabilirim bilmiyorum.
Hemşire: Hastanın üzerinden çıkan şeylerin arasında telefon da vardı. Belki oradan birisini bulabilirsiniz.
Y/N: Peki teşekkür ederim.
Hemşire: Ve bir şey daha var efendim. Masrafları siz mi karşılayacaksınız yoksa yakını mi?
Y/N: Ne kadar olduğunu söyleyin lütfen.
Hemşire: Yaklaşık 500 dolar efendim.

500 dolar. Kore wonuna çevrilince gerçekten çok para ediyordu. Ama başka çarem yoktu. Yakını olup olmadığı belli bile değildi. Ödemek zorundaydım, en azından birisine bir iyiliğimin dokunmasını istedim. Biriktirdiğim 3 aylık kirayı buna ödedim.

Parayi ödedikten sonra telefonu elime alıp rehbere girdim. Kimi arayacağımdan hiç emin değildim. Belki annesi, belki babası. Rehberi gezmeye başladım ama sadece bir numara kayıtlıydı. Ortak. Çok tuhaf ona kaçmıştı niye sadece bir dilim vardı ki. Bu kadar mı yalnız birisiydi. Neyse artık diyerek hemen aradım. Açtığı zaman karşısında bir kızın konuştuğunu görünce çok şaşırdı. Daha sonra olayı anlattığında hemen hastaneye geldi.

Kapıda ortak denilen kişiyi gördüğümde onu da tanıdığını fark ettim. O gelmeden ben onun yanına koştum. Olayları bir kez daha anlattıktan sonra beraber doktorun yanına gittik. Hastanın iyi olduğunu ancak biraz dinlenmesi gerektiğini söyledi.

Y/N: siz de geldiğinize göre ben gidiyim artık.
Ortak: Kusura bakmayın. Tanışma şansımız var mı acaba? Ben Park Ji Yoon.
Y/N: Merhaba ben Y/N. Ama artık gerçekten gitmeliyim.

Dedim ve hızlıca uzaklaştım. Arkamdan Ji Yoon'un bağırmalarını duydum. "Hey, bir dakika bekle. Telefon numaran, soyadın ne senin?" Ama duramazdım. Belli ki yaptığım iyiliğin karşılığını ödemek istiyordu. Ama ben bunu karşılık için yapmamıştım. Şimdi tek bir sorunum vardı. Eve nasıl gidecektim, ve kirayı nasıl ödeyecektim? Bu sorulara cevap bulabildiğim zaman sanırım hayatım daha güzelleşecekti. Özellikle ikinci soruya.

boss あ jaebeomWhere stories live. Discover now