Dişlerimle dudak içi etimi ısırarak Sinan'a baktım. Gülümsedi, gülümsetti fakat yüzündeki yara bantları içimi ekşitiyordu. Saçlarının birkaç teli alnına düştüğünde elimi oraya uzattım ve usulca kenara doğru itekledim. Elimi çekeceğim vakit onu kavradı. Yüreğim hopladı.

Parmakları parmaklarımın arasında gezinirken nefesimi tuttum. İkimiz de ellerimize bakıyorduk. Sırıttım. Sırıtmamak mümkün müydü sanki? ''Sonunda tutabildim ha ellerinden,'' dedi Sinan yumuşak bir sesle.

Bir şey diyemedim. Sadece gülümsemeye devam ettim. Ekledi. ''Derste benim yanıma gel.''

''Ali Hoca izin vermez ki,'' dedim saf saf.

Kafasını kaldırdı ve gözlerimin içine baktı. ''Ben izin alırım merak etme.''

''Peki o zaman,'' diye fısıldadım. Sinan tuhaf tuhaf bakıp güldü. ''Sen bir uysallaştın böyle kedi gibi. Nerede o cadı?''

''Cadı mı?'' dedim gözlerim irileşirken. ''Cadı mıyım ben yani?''

''Melek de değilsin,'' diye itiraf ettiğinde gözlerimi kıstım ve ona ölümcül bir bakış savurdum. ''Vallahi model bu. Cadı ya da melek, işine gelirse.

''Tamam ya,'' dedi gülerek. ''Demedim bir şey. Her türlüsünün başımın üzerinde yeri var.''

Sözlerine bir söz eklemediğimde elimi elinden çektim. ''Çıkışta deneme sınavım var,'' diye konuştum dertli dertli. ''Geçen sefer batırmıştım, bu sefer ne halt edeceğim acaba?''

''Yaparsın sen,'' dedi sakince. ''Kasma bu kadar.''

''Hı,'' dedim alay eder gibi. ''Demesi kolay tabii.''

''İyi kas ulan,'' dedi düz bir sesle. ''Stresten öldür kendini. Ye bitir.''

''Hayda,'' dedim isyan eder gibi. ''Tamam ben demedim bir şey.''

''Yok,'' dedi Sinan dirseğini bankın sırtına koyup yanağını avucunun içine alarak. ''Sen hep bir şeyler de.''

Ona çekingen bir halde bakmaya başladım. Utanıyordum ister istemez, ne yapayım elimde değil ki. Hafifçe yönüme ona çevirdiğimde etraftaki birkaç öğrenciye baktım. ''Pek şey durmayalım,'' diye konuştum etrafımı süzerken.

''Ney durmayalım?'' diye sordu bile isteye.

''Yakın,'' dedim gözlerine bakarak. ''Dedikodu falan çıkar işte. Hoşlanmıyorum ki bu durumdan.''

''Yakın mı?'' diye sordu şaşkınlıkla. ''Mine sadece gözlerine bakıyorum. O kadarına hakkım var herhalde değil mi?'' diye de ekleyiverdi. Bundan kastımın bu olmadığını çok iyi biliyordu.

''O amaçla söylemedim,'' dedim sakince. ''Hocalar falan görür işte, ne bileyim anla...''

Omzunu silkti. ''Senden başka kimse umurumda değil.''

''Ya,'' dedim kedi gibi. Hakikaten yahu ben niye uysallaştım ki şimdi?

''Ya,'' dedi gülümseyerek. Eli saçlarıma doğru uzandığında zil çaldı. Sinirle gözlerini kapatarak homurdandı. ''Başlayacağım ziline.''

''Başlama başlama,'' dedim ayaklanarak. ''Haydi gidelim.'' Sonra çabucak toparladım. ''Ya da ben önden gideyim sen sonra gel olur mu? Çok dikkat çekmeyelim.''

Kaşlarını çatarak bana hayretle baktı. ''Yüz kızartıcı suç mu işledik sanki?''

''Olsun,'' dedim ve arkamı dönerek hızla okula girerek sınıfa çıktım. Sınıfa girdiğim vakit Ahmet'i Ela'nın sırasında gördüm. Bu yüzümde garip bir ifadeye yol açtığında Ahmet beni görünce gülümseyerek Ela'nın yanından ayrıldı. Birlikte sıramıza geçerken konuştum. ''Anlatacağın bir şeyler var mı?''

''Ne gibi?'' diye sordu boş bir sesle.

''Bilmem,'' dedim sırama otururken. ''Sana sormak lazım, Ela'yla?''

Biraz sıkılgan bir tavırla yerine oturarak beni cevapsız bıraktı. Az sonra kapıdan Sinan ve Ali Hoca aynı anda girdiklerinde Sinan'ın gözleri derhal beni buldu. Gülümseyerek yerine geçtiğinde Ali Hoca sınıfın kapısını kapatarak masasına doğru ilerledi. Vakit kaybetmeden, ''Testlerinize başlayabilirsiniz arkadaşlar,'' deyip bana baktı. ''Mine, sen Sinan'ın yanına otur.''

Duraksadım. Sınıftaki birkaç kişinin gözü anlamsızca üzerime belirdiğinde Ahmet dişlerini sıktı. ''Ne alaka lan?''

Ayaklarına hafifçe dokundum. ''Sorun yok. Sakin.'' Test kâğıdımı ve kalemimi elime aldım. ''Peki hocam.'' Ahmet'in bakışları Sinan'ın sırasına kaydığında Sinan'ın buraya bakmaması iyi olmuştu. Saniyeler sonra Sinan'ın yanındaki yerimi aldığımda elimdekileri sıranın üzerine bıraktım.

''Geldim,'' diye fısıldadım.

''Güzel geldin,'' dedi yüzünü bana çevirerek. Sınıf içinde pek utanmamalıydım. Ona biraz yaklaşıp, ''Dersteyiz ve utanmak istemiyorum Sinan, lütfen utandırma olur mu?'' diye sordum.

Sırıttı. ''Denerim.''

Gözlerimi devirdim. Halimden epey keyif alıyordu. Derin bir nefes alarak, ''Neyse, haydi çözelim şu testleri,'' deyip önüme döndüm.

''Pekâlâ,'' deyip testine yöneldiğinde ilk soruya dikkatimi verdim. Sinan elindeki kalemle testimin köşesine bir not bıraktı: İyi ki geldin.

Gülümsedim ve iç çekerek omuzlarımı düşürdüm. Elimdeki kalemi bu sefer ben onun kâğıdına götürdüm: Sen de.

Gülümsediğini hissettim ama yüzüne yahut dudaklarına bakmamıştım. Zaten hisler görmenin soyut kardeşiydi. Hisler görmekten daha öteydi.

İyi ki geldin Sinan. 

🍷

Yarın okullar açılıyor ya hani, ufak tatlı bir şeyler yazmak istedim. Şimdiden hepinize bol başarılar.

BİR SEPET BAHARAT Where stories live. Discover now