Bölüm. 43. Gitmenin Buruk Tadı

1.8K 187 78
                                    

Bölüm. 43. Gitmenin Buruk Tadı

Yaz mevsiminin sonları güz mevsiminin başlarıydı. İklim coğrafyaya özgü olduğundan aylardan eylül olmasına rağmen hava alabildiğine sıcaktı. Konağın alt katında salon olarak ortak kullandıkları geniş odaya girdi ve köşeye yerleştirilmiş fiskos masasının üzerindeki manyetolu telefonun ahizesini kaldırarak kulağına tuttu. Ezberindeki numaranın rakamlarını birbiri ardına çevirdi.

Uzak diyarların ardındaki telefon uzun uzun çalmaya başladı. Birinci çalış, ikinci çalış, üçüncü çalış, telefon çalmaya devam ediyordu ama hala açan yoktu. Tam kapatmaya karar vermişti ki, karşıdaki telefonun ahizesinin kaldırma sesi doldu kulağına. "Alo!" Uzak diyarların ardındaki ses nefes nefeseydi. Belli ki, çalan teflona yetişmek için acele etmiş fakat son anda yetişmişti.

"Alo ben Muhtar Hasan, kiminle görüşüyorum?"

"Selam muhtarım. Ben Umut."

"Aleykümselam ağam, çoktandır sesini duyduğumuz yoktu aramana sevindim."

"Nasılsın muhtarım, iyi misin?"

"Allah razı olsun ağam, iyiyim. Sizler nasılsınız? Çoluk çocuk nasıllar iyiler mi?"

"Herkes çok iyi burada, hatta o kadar iyi ki, anama kalsa bana düğün bile yapacak."

"Hah hay, ne düğünü ağam yoksa evleniyor musun?"

"Bana kalsa ömür boyu bekâr yaşarım ama bizim valide-sultan aklına koymuş bir kere illa everecek beni." Laf lafı açmış konu evliliğe gelip dayanmıştı. Konu evlilik olunca akla ilk gelen de hiç kuşkusuz Menekşe, olmuştu. Üstelik Umut, hala resmiyette evli gözüküyordu.

"Şey, yengemden bir haber neyim yok mu?" Soru ağız boşluğundan çıkarken ister istemez çekinceliydi. "Anan evermek istiyormuş ya ondan sordum ağam."

"Yok," dedi ve sustu. Sustu çünkü sevdiği kadının, kalbinin yarasının, ismi geçince boğazına koskoca bir yumru oturmuştu.

"Umut Ağam, patavatsızlık ettim kusuruma bakma amacım seni üzmek değildi."

"Estağfurullah muhtarım ne kusuru?"

Tam da konuşmanın orta yerinden ikiz kızlardan Diyar, koşarak salona girdi. "Baba, hani bana yardım edecektin?"

Umut, işaret parmağını dudaklarına bastırıp sus işareti yaptı. "Söz vermiştin ama..."

Bu kez telefonun ahizesini eliyle kapatarak, "Kızım görmüyor musun, telefonla konuşuyorum?"

Bugün kızının huysuzluğu üstündeydi anlaşılan. Önce gül pembesi dudaklarını önce birbirine bastırdı sonra alt dudağını dışa doğru sarkıtarak çocuksu yanını göstermek ister gibi omzunu üst üste silkti. "Bana ne, sen söz verdin dersime yardım etmek için!"

Eli hala teflonun ahizesini kapatıyordu. "Tamam, kızım, yardım edeceğim ama şimdi değil daha sonra."

"Of ya!" Bu kez ayağının birini sinirlenerek sertçe yere vurmuştu. "Şimdi annem olsaydı yardım ederdi. Hep annen gelecek diyorsun ama beni kaldırıyorsun. Ben biliyorum işte annem gelmeyecek!"

Küçük kızı annem demiş Umut'un yaralı yüreğine paslı bir hançer saplamıştı. Konuşamadı. Tutuk kaldı dili konuşamadı. Boğazına sayısı belirsiz yumrular dizildi de nefesini kesti ve konuşamadı.

"Alo, ağam orada mısın?"

Karşı taraftan gelen sesin tınısıyla sertçe yutkundu. "Kusura bakma muhtarım, bizim kızlardan biri geldi de ona laf anlatmaya çalışıyorum."

Yöresel Aşk (Göçebeler)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin