Bölüm. 2. Göç Zamanı.

13.7K 872 758
                                    

Merhaba yine biz geldik. Keyifle okurken oy verip yorum yapmayı unutmayın lütfen. Sizlerin yol arkadaşlığın seviyorum. Hade bakalım bizim köye gidelim ve orada neler oluyor bi 'görelim:)

Bölüme başlama saatiniz...

Aşk gibi, insanların tenini yakıp kavuran yaz sıcakları hız kesmeden gelip geçiyordu. Umut ise farkına varmadan Menekşe'nin varlığına çoktan alışmıştı. Menekşe'yi bazen kendi kapılarının önünde bir şeyler isterken görüyor, bazen elinde küçük bir kapla çeşmeden su taşırken görüyordu. Nedense Menekşe'yi her gördüğünde kalbini tatlı bir meltem yokluyor, kalp atışları hızlanıyor, vücuduna inceden inceye bir uyuşukluk yayılıyordu.

Ta ki, o yaz gecesine kadar...

Sıcak bir yaz gecesinde havaya hanımeli çiçeğinin kokusu hâkimdi. Hanımeli çiçeği sarmaşık gillerden olduğundan ağa konağının balkon korkulukları çepeçevre bu çiçeğin dallarıyla örülüydü.

Gecenin dingin sessizliğini uzaklardan gelen cırcır böceğinin ve ılık sularda yaşayan cemrelerin, sesi bölüyordu.

Gecenin tüm gizemi üstündeyken sepetçilerin çadırları arasında esrarlı mı esrarlı bir o kadar da sinsi gölgeler adeta süzülerek dolaşıyordu.

Gölgelerden biri Menekşe'nin çadırının önüne gelip durdu.
Usulca sağına soluna bakındı.
Yavaş sakin bir hareketle elini uzattı ve kapı görevini yapan kalınca bez parçasını kaldırdı. Tam o esnada yaşlı kadının boğazında hafif bir gıcık oluşunca öksürmeye başladı.

Diyar garının öksüren sesi sinsi gölgeleri telaşlandırdı. Önce hangi tarafa gideceklerini bilemez bir şekilde sağa sola yalpaladılar. Sonra çadırlara vuran gölgeleriyle kayıplara karışıp ortadan kayboldular.

Hayal meyal gölgeleri gören çadır ahalisi, bir vaveyladır kopardı. Geceyi ikiye bölen çığlıkları duyan Umut'ta derin uykusundan uyanmıştı. Zaten yaz mevsimi geldi mi evlerinin genişçe balkonunda yatardı çünkü sıcağı hiç sevmezdi.

Umut, yattığı yerden panikle kalktı ve çığlıkların geldiği yöne doğru baktı... Ağa oğlunu uykudan uyandıran sesler Menekşe'nin yaşadığı çadırının oradan geliyordu. Çadır ahalisi herkesler malum çadırın önünde toplanmıştı.

Her kafadan bir ses çıkıyor, bu yoğun sesler yığını koca bir uğultuya dönüşüyordu. Acaba orada neler oluyordu? Bunu anlamanın bir tek yolu vardı o da olay yerine gitmek...

İyi de sepetçiler gizemli insanlardı. Kendi içlerinde çok fazla kavga gürültü yaşarlardı ama buna hiç kimseyi müdahil etmezlerdi.

Bölge halkıyla ise aralarında belli bir seviye vardı ve onlara ne olduğu hiç kimsenin umurunda olmazdı.

Şimdiye kadar Umut' da onlarla pek ilgilenmezdi ama bu kez başkaydı...

Bu kez içinde engel olamadığı bir dürtü vardı. Git diyordu git. Git, ne olduysa öğren. O zavallı kıza bir şey olmuş olabilir.

Bir tarafı git derken, diğer tarafı gitme diyordu. Ne olmuşsa olmuş sana ne onlardan. Onlar eften püften şeyler için her gün birbiriyle kavga ediyorlar zaten. Sanki bu bir ilk...

Umut, bir süre gitmekle kalmak arası duygular yaşadı ama meraktan ölüyordu. Sonunda merakına yenik düştü ve gitmeye karar verdi.
Ne de olsa komşularıydı. Belki bir yardımım dokunur diye düşündü. Çekinerek de olsa bir araya toplanmış olan kalabalığın yanına yaklaştı ve gayriihtiyari sordu.

Yöresel Aşk (Göçebeler)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin