Bölüm. 21. Sürgün Dünya

3.6K 343 118
                                    

Bölüm.21. Sürgün Dünya!

Konağın hatunu kaygılar içinde kıvrım kıvrım kıvranırken Mahmut Ağanın ağzını bıçak açmıyor, yanağının içini dişleyip duruyordu. Elbette onun da kaygıları vardı ama herkes bilir ki iki ayrı cinsin beyni farklı işler. Konağın hatunu oğlunun bir çingen kızını kaçırma olasılığına karşın el âlemin yüzüne nasıl bakacağız derdine düşerken, konağın beyi bir başka pencereden izliyordu olayı. Eğer oğlu kapılarında azap olarak çalışan bir çingen kızı kaçırdı ise olacaklara karşı nasıl bir önlem alınır ve bu işin içinden nasıl çıkılır derdindeydi.

Eşinin suskun hali kadının zaten gergin olan sinirlerini daha bir germişti. Etli dudaklarını birbirine iyice bastırdı ve iki dudağı arasından dökülen kelimelere ket vurdu. "Bey, konuşsana oğlumun başına ne gelmiş olabilir?"

Kadın, sorusunu sordu amma velakin eşinden hiçbir cevap alamadı. Yaşlı adamın konuşacak mecali kalmamıştı ki konuşsun. Bütün oklar oğlunun kapılarında çalışan bir çingen kızını kaçırmış olabileceği yönünü gösteriyordu. Yıllar sonra doğmuş adını Umut, koymuştu. Biricik oğlu bütün malının mülkünün varisi oydu. Kendisine bu kötülüğü yapmış olmazdı öyle değil mi?

Karma karışık düşünceleri yaşlı kalbini mecalsiz bırakmıştı. Hiçbir şey konuşmadan dermansız kalmış dizlerine elinin ayasıyla bastırdı ve ancak iki aşamada ayağa kalkabildi. Oturma odasından çıkmaya yeltenirken kapı arkasında asılı duran kareli kumaştan dikilmiş baharlık ceketini aldı ve omzuna attı. Omzuna attığı ceketin iki yakasından tutarak hafifçe geriye doğru ittirdi. İnce üst dudağı alt dudağının üstüne bindi ve dışa doğru kıvrımlı bir hal aldı. "Tamam, şimdi biraz sakin olun. Ben gidip Osman'a sorayım bakalım bu işin aslı astarı neymiş. Eğer düşündüğümüz gibiyse o zaman vay halimize. Sepetçi tayfası hiç düşünmeden evimizi başımıza yıkarlar bizim çünkü bu insanların kuralı ve sınırı yoktur."

Mahmut Ağa'nın gitmesiyle dönmesi bir oldu. Yüzünün mora çalan rengine bakılacak olursa gelişmeler hiç de iç açıcı değildi. Üstelik nefes nefeseydi. "Hatun tahminimiz doğru galiba. Ben gidip Osman'a sordum fakat onun da hiçbir şeyden haberi yok. Haberi olmadığı gibi iki gündür Umut'u görmemiş de. Hadi toplanın gidiyoruz." Sesindeki soğukluk kalbinin buz tuttuğunu ve bunun sesine yansıdığını gösteriyordu. Bakışları sesindeki soğukluğa eşlik eder nitelikteydi. Öyle ruhsuz bakıyordu ki, göz bebeklerinde kocaman bir hayal kırıklığı vardı.

Kadın, hızlı gelişen olayların ışığında büyük şaşkınlık yaşıyordu. Kocası neden bu kadar evecenlik ediyordu ki? Henüz olmuş yoktu olacak yoktu, evi barkı terk edip gitmekte ne demekti? Sezgileri sadece tahminden ibaretti. Ellerini bel boşluğuna ters olarak yerleştirdi ve kocasının karşısına dağ gibi dikildi. "Bey, söyler misin bana, nereye gidiyoruz? Ben hiçbir yere gitmiyorum. Gücü yeten varsa gelsin çıkarsın beni evimden!.."

Kadın haklı olarak iyice hırçınlaşmıştı. Mahmut Ağa, hırçınlaşan hanımı karşısında gardını düşürmüştü çünkü hanımını iyi tanırdı. Eğer hanımı bir kere ayağını yere vurduysa O'nu ikna etmek güçleşirdi. Hem şimdi inatlaşmanın ne yeri ne zamanıydı. Şimdi birlik olma zamanıydı. Şimdi karşı cepheye karşı önlem alma zamanıydı. "Hanım temelli gidelim demiyorum ki, olaylar patlak vermeden birkaç gün uzaklaşalım buradan diyorum, hatta mümkünse bir süre hiç gelmeyelim diyorum. Şimdi inatlaşmanın zamanı değil diyorum. Nedenini en az benim kadar sende biliyorsun. Zaten ben Osman'a iyice tembihledim soran eden olursa cenazeleri varmış diyecek!"

Dilber Hatun, mecburiyetler hâsıl olunca gemisini limana sürmüş yelkenleri suya indirmişti. Zaten başka çaresi de yoktu. "Galiba haklısın bey, senin de dediğin gibi ortalık yatışana kadar bir süre buradan uzaklaşalım. Şey, bizimkilerin yanına mı gitsek acaba? Babam ve kardeşlerim bizi korurlar."

Yöresel Aşk (Göçebeler)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin