BÖLÜM 19: ESKİ GEMİ

Start from the beginning
                                    

Gözlerimiz yeniden birbirini bulduğunda, "Sanırım şu anda bir şeyler demem gerekiyor," demesiyle gülmeye başlamıştık. İkimiz de şaşkındık. Ne de olsa ben onu takım elbiseli, o da beni süslenmiş bir şekilde görmeyi beklemiyordu. Ogün sağ kolunu bükerek, "Sizi aracıma götürmeme izin verir misiniz, Mısra Hanım?" diye sorarken, zaten diksiyonu düzgün olan Ogün'ün o çıkardığı mükemmel sesindeki tınıya hayranlıkla bakmadan edememiştim. Birkaç saniye sadece gözlerini izledim. Daha sonra da kolumu onun koluna girdirerek ona eşlik etmiştim.

Evin basamaklarını inip avlumuzdan çıktığımızda kapının önünde duran bisiklete gülmeye başlamıştım. Bakışlarımı ona çevirdiğimde dikkatle beni izlediğini görebilmiştim. Elimi, "Harika!" der gibi kaldırdım. Ogün de gülümsedi. "Bir Mercedes olmasa da, zamanında çok can yaktığını söyleyebilirim."

Ogün'ün bunu çapkınlık yapma olarak söylediğini düşünsem de, o dizini gösterince can yakma kavramanın gerçek anlamda olduğunu anlayabilmiştim. Kahkaha atmaya başladım. Ogün ben gülünce uzanıp yanağımdan öpmüştü beni. Fakat tam olarak geriye çekilmedi. Sıcak nefesi tenimde bambaşka bir ruhun hissini resmetti. Ve üzerine ressam bana şunları fısıldadı: "Çok güzelsin."

Kafamı çevirip ona baktım. Dip dibeydik. Böylelikle burnumun ucunu onun burnunun ucuna sürtmem çok zor olmamıştı. Gülümsemesi genişledi. Ne güzel şeydi onunla bu kadar yakın olmak. Ona dokunabilmek... Onun bana sarılan kollarını hissetmek... Ne kadar da güzeldi öyle... Oysa kaç kişiyi tanımıştım şu ömrümde. Kaç kişiyle göz göze gelmiştim. Ama hiçbiri bir Ogün Enes'in gözlerine baktığımda heyecandan sıkışan kalbimin hissini verememişti. Sanki ölü bir bedeni diriltiyordu. Üzerine birkaç anısını serpip, ona aşk adını veriyordu. Aşkı yaşıyorsun, diyordu kalbin. Şimdi onu sev, diye emir veriyordu zihnin. İşte o zaman anlıyorsun, bu sebepten düşüncelerinde hep o var oluyordu...

Ogün bisiklete bindikten sonra, arkasında oturak olmadığı için, gidonla oturduğu koltuk arasındaki demirliğin üzerine oturmamı istemişti. Oturduğumda iki yanımı saran kollarının arasında sıkışıp kalmıştım. Ogün bisikleti sürmeye başladı. Ben yolu izlerken, biraz yükseğimde kalan Ogün her fırsat bulduğunda belli belirsiz bir hisle saçlarımı öpüyordu. Karanlık caddeyi aydınlatan sarı sokak lambalarının gölgelerine dokunarak geçmiştik. Sokakta çok fazla insan yoktu. Herkes kendi evine çekilmişti. Koca sokak araları bizim için terk edilmişti sanki. Biz de geçtiğimiz her caddenin duvarına yansıyan gölgelerimizi armağan etmiştik. Zamanla saçlarımı öpen Ogün'e gülümsediğimi hissettirebilmek için gidonu tutan ellerinin üzerine ellerimi yasladım. Kontrolü kaybetmemesi için ellerine güç uygulamıyordum ama parmaklarım çoktan hafifçe soğumuş olan elinin üzerine çökmüştü. Bir elini kaldırıp üzerine yasladığım elimin parmaklarına dokundu. Sonra da kafasını boynuma doğru eğdi. Bir şey demek için değildi bu hareketi, sadece yarıda olsa sonunda birbirimize sarılmayı başarabilmiştik.

Ogün bisikleti sahil kenarına kadar sürmüştü. Birkaç tekneyi es geçtikten sonra bisikleti durdurup inmemi beklemişti. Ogün bisikleti bir yere sabitleyip yanıma geldi ve bana bir noktayı işaret etti. Bakışlarımı işaret ettiği şeye çevirdiğimde, gece olduğu için ışıklarını açmış olan köprüyü bana gösterdiğini anlayabilmiştim.

"İstanbul Boğazı."

Bakışlarımı ona çevirdim. Gözlerimdeki anlamsızlık ise hızla büyüyordu.

"Bana İstanbul Boğazı'na gitmek istediğini söylemiştin, bacaksız."

Bunu söylemesiyle çatık kaşlarım kendiliğinden çözülmüştü, çünkü beni anlamadığını sanmıştım. O akşamüzeri, bana "Artık nereye gitmek istediğini söyleyebilirsin," dediğinde, "İstanbul Boğazı'na," diye ellerimle cevaplamıştım onu. Beni gerçekten anlamış mıydı, yoksa başka konuşmalarımızda mı bunu keşfetmişti bilmiyorum. Ama şu anda gözlerimdeki o garip duyguyu seçebildiğine emindim. Hem heyecanlanmıştım, hem de fazla duygusal bir ânı yaşıyordum. Bugün ondan beklemediğim ikinci şeyi gerçekleştirmişti. Ogün Enes, insanları nasıl mutlu edebileceğini gerçekten de çok iyi biliyordu.

12 GECE | OGÜN ENESWhere stories live. Discover now