her zamanki yer

205 19 25
                                    

Aynada yansımama bakarken yüzüme bir kez daha su çarptım. Olmayacaktı, artık vazgeçmem gerekiyordu. Barışmayacaktık.

Geçen iki haftada her şey daha da kötü ve karmaşık bir hal almıştı. Mathilda, yanına bir sürü insanı alarak, orada pozitif cinsiyetçilik yapıldığı bahanesiyle Blaire'ın kulübünü protesto etmişti. Kulüp neredeyse kapanma noktasına gelmişti.

Carlson ise Rain ve takımının çıkardığı okul gazetesinin yeni sayısının yaklaşık 100 tanesini koridorlardan toplamış ve yırtarak çöpe atmıştı.

Hepsi gittikçe çocuklaşıyordu. Bir kaç kez daha arayı düzeltmeye çalışmıştım ama her seferinde başarısız olmuştum.

Mathilda artık en sevdiği şeyi bile yapmıyordu. Ponpon kız antremanlarına gelmeyi bırakmıştı. Ben de takımın başkanlığına kafamı bir türlü veremiyordum. Koç bana her gün maçın yaklaştığını ve koreografiyi tamamlamamız gerektiğini hatırlatıyordu ama elimden gelen şey koca bir hiçti.

Bu süre zarfında belki de beni rahatlatan tek şey Calum ile konuşmaktı. Tabii ki yüz yüze değil, gizli numara olarak. Çünkü ancak bunu yapabiliyordum. Calum gün geçtikçe hakkımda meraklanıyor, kim olduğumu öğrenmek istiyordu. Ama öğrendiğinde büyü bozulacaktı, biliyordum.

Tuvaletten çıkıp koridorda yürümeye başladığımda arka cebimdeki telefon titredi.

calum: günaydın bilinmeyen

calum: ilk dersin ne?

bilinmeyen numara: bu oyuna gelmeyeceğimi bildiğin halde çabalaman çok tatlı

calum: senin de bir planım olmadığını düşünmen çok tatlı :)

Mesajı okuduğumda endişeyle dudağımı ısırdım. Ne bok yiyecekti? Ne planı vardı? Hızlıca bir şeyler yazmaya yeltendim ama o çoktan çevrimdışı olmuştu bile. Telefonu tekrar cebime atıp adımlarımı sınıfa doğru hızlandırırken bir yandan da Calum'un ne yapacağını düşünüyordum.

***

Calumla ortak derslerimizde götümün üç buçuk attığı zamanlar hariç sıradan geçen bir yarım günden sonra nihayet öğle arası gelmişti. Hızla yemekhaneye doğru yürürken bir yandan da hala Calum'u ve planını düşünüyordum.

İçeri girdiğimde her zamanki masama oturdum. Bu süre zarfında çocuklarla yakın olmuştum, öğle yemeğini beraber yiyor ve okuldan sonra projenin bize düşen kısımlarını beraber yapıyorduk. Beraber vakit geçirdiğimiz zamanlarda Calum pek konuşmuyordu, hep sessiz ve düşünceliydi.

Benden bir kaç dakika sonra çocuklar da tepsileriyle masaya oturmuşlardı. Justin suyundan bir yudum alıp "Siz ponpon kızlar ne yapmayı düşünüyorsunuz? Maça 2 haftadan az kaldı ama duyduğum kadarıyla dansınız hala hazır değilmiş." dedi.

"Halledeceğim." diye mırıldandım tepsimdeki yemeğe bakarken. Ashton arkasına yaslanıp "Halletsen iyi edersin. Maçımda aksilik çıkmasını istemiyorum." diye söylendi.

Calum onun omzuna vurup "Kendini sahanın sahibi falan sanman acayip komik, Fletcher." dedi gülerek. Ashton ona her Fletcher diye seslenildiğinde yaptığı şeyi yaparak suratını astı.

Tam o sırada içeri Blaire girdi, yanında birkaç salak kızla geziyordu. Bir süredir farklı görünüyordu. Hiçbir zaman pantolon-tişört takılan bir kız olmamıştı elbette, ama şimdiki tarzı eskisinden farklıydı. Okula topuklu ayakkabıyla geliyordu. Açıkçası biraz Mathilda'ya benziyordu.

Hızlı adımlarla yemekhanenin ortasından yürürken masalardan birinde oturan Rain'e başıyla selam verdi. Selamına başıyla karşılık veren Rain ile göz göze geldiğimizde hızla başını çevirip önüne döndü. Bu anın etkisiyle masada oluşan sessizliği Luke bozdu.

im your girlfriend Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin