10. Bölüm

209 17 6
                                    

Artık bakmaktan sıkıldığım mavi duvardan gözlerimi indirdim. Battaniyeye daha çok sarılıp derin bir nefes aldım. Ağız kokum beni bile zehirleyebilecek kadar vahim durumdaydı.

Çünkü... Acıktım?

Yataktan çıkmak istemiyordum. Keşke başucumda bir düğme olsa da ona bastığım an istediğim her şey gerçekleşse diye hayal kuruyordum.

Bazen sabahleyin okula gitmemek için mızmızlandığım anlarda, uyumaya devam edip rüyamda hazırlandığımı düşlüyordum. Yataktan kalkmış, yüzümü yıkamış, kahvaltımı yapmış, dişlerimi fırçalamış ve üstümü giyip beni bekleyen babamla yol çıkmadan önce anneme bir öpücük vermiş olarak sıralı düzenin gerçekleştiğini hayal ederdim.

Daha sonra annem tekrar beni uyandırmak için odama geldiğinde gözlerimi açar ve diğer tüm her şeyi henüz yapmadığımı fark ederdim. Bu büyük bir hayal kırıklığı oluyordu genelde.

Çünkü artık yaptığımı hayal ettiğim hiçbir şeyi tekrar yapmak istemiyordum.

Şuan yataktan çıkıp, ilaç sırasına girdikten sonra yemekhaneye girişimi üçüncü kez hayal ediyordum. Her seferinde Batu'yla karşılaşıp baştan hayal ediyordum. Onu görmek istemiyordum. İçimde nedensiz bir öfke vardı.

Herhangi biri beni zorla yataktan çıkarmaya kalkmadan bacaklarımı yataktan sarkıtıp doğruldum. Zihnim öylesine bulanıktı ki ne yapmam gerektiğini dört saniye sonra kavrıyordum. Ayağa kalkıp banyonun kapısının önünde durduğum zaman buraya neden geldim ki? diye düşündüm.

Yüzümü yıkamak için.

Yüzümü yıkadım ve ağzımı bol suyla çalkaladım.

Alt kata inip ilaç sırasının sonuna girdim. Neredeyse kimse kalmamıştı. Yürüyemeyecek kadar kendinden geçmiş olan kız ile kızı tutan hemşire dışında tabii.

İlaç dolu bardağı alıp hapların hepsini yuttum. Bu beni zorluyordu çünkü çok fazlalardı ve onlardan birisinin gırtlağıma takılıp beni boğma ihtimali vardı. Bu düşünceyi unutmaya çalışıp bana uzatılan bardaki suyu içip oradan uzaklaştım.

Yemekhanenin önüne geldiğimde derin bir nefes alıp sıraya girdim. Tabldota kadının koyduğu şeylere bakarken iç geçirdim. Annem sabahın köründe evden çıkmam gerekse bile beni düşünüp uykusundan fedakarlık ederdi ve beni kusturacak kadar çok şeyin olduğu bir kahvaltı masası hazırlardı. Onun yaptığı küçük ve bol malzemeli tostlardan ziyade, o tostları bana yedirmeye çalışırken bana dil dökmesini özlemiştim. Sabahları saçımı tarama zahmetine girmediğimden ben kahvaltımı yaparken başımı geriye çekip saçlarımı tarardı. -ki bu çok kolay bir iş değildi-

Her neyse, kahvaltılarımız hep gürültülü ve annemin hazırladığı sıcak ve taze yiyeceklerle geçerdi. Annemin çeyizinden hala hayatta kalan porselen tabaklar bize eşlik ederdi. Demir ve içine birden çok şey doldurulabilecek bölmeli hastahane tabldotlarının adı geçmezdi.

Annemin saçımla uğraşması, onun eşsiz sesiyle sabahları uyanmam, babam her kahvaltı sofrasına oturduğunda babamın günaydın kıvırcığım diye yanağımdan makas alması... Artık hiçbiri hayatımda yoktu.

''Buraya oturabilirsin.'' Dakikalar gibi gelen sürede tam arkasında durduğum sandalyenin üstünde oturan kız korkulu bir ifadeyle bana baktı.

''Pardon,'' diye geveledim. ''Dalmışım.'' Yutkunup oradan uzaklaştım ve üstümde gezindiğini fark ettiğim gözlerden kaçar gibi pencerenin hemen yanındaki en uzak köşeye yürüdüm. Şansıma boştu.

Tabağımda duran ve sürekli yuvarlanan haşlanmış yumurtayı elim alıp soymaya başladım. Bir yandan karşımda kimse oturmadığından düz bir şekilde duvara gözlerimi sabitledim. Batu acaba eski yerinde oturuyor muydu? Otursa bile ona bakmak gibi bir olanağım yoktu çünkü sırtım diğer masaya dönüktü. Onunla konuşmak istemiyordum.

ÖLGÜNWhere stories live. Discover now