19. Bölüm

195 10 10
                                    

                  

Ömer elindeki bahçe makasıyla ikinci kez yanlışlıkla elimi doğramak üzereyken çığlık atarak ondan kaçtım.

''Bugün ölmesem iyidir.'' Elimdeki sulağı tehdit eder gibi havaya kaldırdım.

''Nedense bu cümle hayat felsefeme çok benziyor.''

Sulağın içindeki su bitene kadar çiçeklerin üstünde gezdirdim. Hava buz gibiydi ve biz kulübenin yan tarafındaki bahçe işleriyle uğraşıyorduk.

''Hayat felsefen ne ki?''

''Bugün ölsem iyidir.''

Sulağı ikinci kez ''Üstüne dökerim ha!'' dercesine havaya kaldırıp ona baktım. İşe yaramış olacak ki konuşmayı kesip gülerek işine döndü.

Aslında hava yağmurluydu ve bitki topluluğunu sulamaya devam etmek mantıksızdı. Mantık aramaya çalışırsam, ki çalışıyordum çünkü canım sıkılıyordu, burada yapacak pek bir şey yoktu. Dün gece Batu'yu öpmüştüm. O an sadece eve gelene kadar suratımdaki aptal gülümsemeyi silmekle mücadele etmiştim. Batu da, uyuklayan Ömer ve Freud'la uğraşmıştı. Çatıda tek başıma uyudum. Batu Ömer'e bakıcılık yapmak istedi. Ömer'in tuhaf bir dönemde olduğunu, aslında hiçbiri normal değildi, bu yüzden de kendisine zarar verme eğiliminden şüphelendiğini bana o karanlık koridorda hızlıca söyleyip geri döndü. Aslında geri dönmeden önce hızlıca dudağımdan öpmüştü ama her neyse, konumuz bu değil...

Bugün ise, Ömer'in tuhaf döneminin kaynağı bilinmez bir güç tarafından Batu'ya postalandığını fark ettiğim bir sabaha merhaba demiştim. Batu kahvaltıya gelmemişti ve hala yatağındaydı. Bu beni korkutuyordu ama onu yataktan çıkarma çabalarımla Ömer alay edince Batu'nun peşini bıraktım.

Bir şeyler uğraşmak sizi düşünmekten alıkoyuyordu. Klinikte neden bu kadar etkinlik cümbüşü olduğunu daha iyi kavramıştım. Ölmek üzere olan çiçekleri Ömer sapından keserken, hayatta olanları sulamaya devam ettim. İnsanlar da önümde serili bu bitkilere benziyordu: Yaşayanlar, ölenler ve... Üstündeki çiçeği solmuş ama sapından keserek hayata dönme şansı olan yarıölüler. Yarıyaşayan da diyebilirdim ama endorfin depomu sabahleyin Batu ismindeki bir böcek tüketmişti.

''Ne düşünüyorsun?''

''Hı?''

Kendimi toparlarken, sulağımı Ömer'den ödünç aldığım ayağımdaki kocaman terliklerin üstüne doğru tuttuğumu fark ettim. ''Offf...''

''Kafanda neler olup bitiyor?'' Ömer ağzına ne ara koyduğunu bilmediğim sigarayı yakarken ciddi bakışlarla bana bakıyordu.

Önce söyleyip söylememek konusunda kararsızdım fakat bunun yersiz bir düşünme seansı olduğunu anladım. Düşündüğümüz ve konuştuğumuz çoğu şey çok da zekice değildi.

''Bak...'' deyip elindeki makası aldım ve yaprakları çürümüş bitkiyi sapının yukarısından kestim. ''Biz buyuz.''

''Neyiz?''

Öyle şiddetli güldü ki gözlerimi devirdim. 

''Bu sağlıklı insanlar. Bizler gibi olmayanlar. Yaşayanlar!''

Ömer'in aptal sigarasının aptal dumanını seve seve fotosentezlemeyecek bitkiyi gösterdim. Canlı görünüyordu.

''Bunlar da ölen insanlar.''

Kurtarılamayacak kadar kötü olanları işaret ettim.

''Bak! Bu da biziz.'' Bir tanesinin daha çiçek kısmını kestim. ''Yarıölüler...''

ÖLGÜNWhere stories live. Discover now