24.BÖLÜM

23 7 0
                                    

Her öğrendiği yeni bir şeyde daha da güçlenmez miydi acıya alışmış bir insan? Peki ben neden güçlenmek yerine yıkılıyordum? Güçsüzlük müydü bunun adı yoksa acizlik mi? Adı ne olursa olsun artık sadece kendimi ve beni sevenleri düşünecektim.  Kimse için kendimi yıpratmaya değmezdi değil mi?

            Hayattan soyutlanmış bir şekilde ellerim yerde hafif çiseleyen yağmurun altında Mert'in söylediklerini sindirmeye çalışıyordum. Başucumda durmuş yukarıdan bana bakıyordu. Bir gece önce dediği gibi canımı yakıyordu. Kafamı kaldırıp gözlerine baktığımda en ufak bir duygu yoktu. Sadece boş gözlerle bakıyordu bana. Gözyaşlarım hıçkırıklarıma dönüşmeden önce son kez konuşmak istedim.
"Eğer amacın canımı yakmaksa tebrik ederim bunu çok güzel yapıyorsun!"
İçinde tuttuğu nefesini dışarıya verip benim karşıma dizlerinin üzerine çöktü. Elleriyle omuzlarımdan tutarak sarstığı yerde haykırdı.
"Senin canını ben mi yakıyorum Kayra ? Dön bir bak etrafına , çevrendekilere ve öyle söyle canını ben mi yakıyorum. Sana demiştim ya Pelin yaşıyor diye sence ben onu kimden öğrenmiş olabilirim bir düşün!"
"Kimden?"
Omuzlarımı bırakıp ayağa kalkınca paltosunu düzeltip arkasını dönerek adımlayarak arabasına binip gitti. Hiçbir şey demeden binip gitti. Gözyaşlarım tekrar hücum ederken çalan telefonumu elime alıp kim olduğuna bakmadan açıp kulağıma götürdüm.
"Kayra neredesin seni nasıl merak ettim haberin var mı?"
Kaan'ın sesini duyunca içimde tuttuğum hıçkırık gün yüzüne çıktı.
"Sana çok ihtiyacım var Kaan lütfen yanıma gel. "
"Neredesin konum at geliyorum. "
Birşey demeden telefonu kapatıp konum attım. Telefonu çantamın içine koyup ayağa kalkarak ileriye doğru attım adımlarımı. Gözyaşlarıma engel olmak istemiyordum. Biraz daha ilerledikten sonra bir uçurumun kenarında olduğumu anladım. Aşağı baktığımda yüksekliği fazlaydı. Ama bu beni korkutmuyordu. Elbette atlamayacaktım ama şu an haykırarak içimi döküp rahatlamak istiyordum. Ellerimi iki yana açarak içimdekileri haykırdım.
"Senden nefret ediyorum hayat! Ben bu denli güçsüzken senin üstüme bu kadar çok gelmen ne kadar doğru! İlk önce benden arkadaşımı aldın sonra annemi alıp öz bildiğim babamdan ayırdın şimdi de doğru bildiğim yanlışları yüzüme bir tokat gibi çarpıyorsun. Senden nefret ediyorum hayat! "
Belime dolanan eller beni yere çekerken ıslak gözlerimle kim olduğuna baktım. Kaan...
Alnımdaki kahküllerimi eliyle geriye doğru atıp bana sıkıca sarıldı.
"Kayra sen ne yaptığını sanıyorsun? Ben yetişemeseydim atlayacak mıydın yani?"
"Pelin ölmemiş Kaan , o adam da benim öz babammış. Doğru bildiklerim doğru değilmiş hepsi yalanmış. Ben... ben ne yapacağımı bilmiyorum? Çok güçsüzüm hayata karşı. "
"Şşh, sakin ol güzelim. Herşey düzelecek ben yanındayım. Kim söyledi hem sana bunları sen kiminle buluştun?"
"Mert söyledi. "
"Sen onun sözüne inanma yalan söylemiş olabilir senin canını yakmak tek amacı. Hadi evimize gidelim sen önce dinlen sonra da herşeyi öğreniriz."
Olumlu anlamda kafamı aşağı yukarı sallayınca beni kucağına alıp arabaya bindirip kemerimi bağladı. Eve geldiğimizde arabadan inip Kaan'ı bekledim. Kaan da arabadan inip hanıma geldiğinde beni kolunun altına alınca içeriye geçtik. Ayakkabılarımı ve paltomu çıkarıp duş almak için banyoya girdim.
Sıcak su vücudumdan süzülerek inerken beni rahatlatıyordu. Birkaç damla gözyaşımı suyla birlikte feda ederken hayatımdan nefret etmeye başlamıştım. Elime aldığım şampuan ile saçlarımı ovalayıp yıkadıktan sonra bornozumu giyinip odama girerek üzerimi değiştirmek için kapıyı kilitledim. Siyah yün kazağımla birlikte bordo dar pantolonumu giyip saçlarımı tarayarak kuruttum. Masamın üzerinde duran bordo bandanayı saçıma takıp telefonumu da alarak aşağı indim. Koltuğa uzanıp örtüyü üzerime örterek televizyon izlemeye başladım. Rastgele kanalları gezerken en sevdiğim filmin oynadığını görünce sesini biraz açıp izlemeye başladım. Normalde olsa dört gözle izleyeceğim filme karşı şimdi hissizce bakıyordum. Kaan elindeki tepsiyle koltuğa oturunca yattığım yerden doğrulup oturdum. Çorba getirmişti ama hiç yiyecek halim yoktu. Tepsideki suyu alıp içtim. Hiç konuşmak istemiyordum sadece saatlerce yatağımda uzanıp uyumak istiyordum. Aslında bir yandan da bu yaptığım hareketlerin , tavırların çocukça olduğunu biliyordum. Çünkü çevremde bana değer veren ve beni düşünen insanları üzmeye hakkım yok. Bunu herkesten daha iyi biliyordum. Oturup yas tutmak yerine Pelin'i bulup eskisi gibi olabilmemizi sağlayabilirim. Tamam belki biraz üzülüp bu durumu atlatmam gerek ama bu durumun da kabak tadı vermemesi gerekti. Ben de bu durumu en iyi şekilde sağlayacaktım. Kaan gözümün içine bakarken onun benim için nasıl üzüldüğünü endişelendiğini görebiliyordum. Daha fazla endişelenmemesi için tepsiyi kucağıma koyup çorbayı kaşıklamaya başladım. Bir kaşık da Kaan'a uzatıp en içten gülümsememi sundum ona. Bu halime şaşırsa da gülümseyerek kaşığı ağzına aldı.
"Evet şimdi herşeyi anlat bakalım prenses. Seni bu hale getiren konu ne?"
Ellerime tırnaklarımı geçirerek gergin olduğumu gün yüzüne çıkarıyordum.
"Beni kafedeyken Mert aradı babamla tehdit falan etti güya babam onun elindeymiş bende salak gibi inanıp gittim işte bana Pelin ölmüyor dedi senin öz baban Pelin'in babası dedi. Benim gerçek bildiğim hayatım meğer koca bir düzmece ve yalandan ibaretmiş. Sence ne yapmalıyım. Gidip Pelin'i mi bulmalıyım yoksa o adamın peşine düşüp hesap mı sormalıyım? "
"Arkadaşını bulup eskisi gibi mutlu olacaksın tabiki de."
Ellerimi tutup beni göğsüne yaslayınca derin bir nefes alıp anın tadını çıkarmaya çalıştım. Ama hala aklımı kurcalayan sorular vardı.
Mert nereden öğrendi?
Mert ne alaka ?
"Sence Mert nereden öğrenmiş olabilir bütün bunları yani Mert ne alaka?"
"Babanla iyi anlaşıyorlardı o söylemiş olabilir. "
"Mantıklı da neden bana söylemek yerine Mert'e söylesin ki?"
"Seninle konuşmuyor ki söylesin mecburen sana söylemesi için Mert'e söyledi o da gelip sana öttü canını yakmak için ama bu defa başaramayacak. "
"Bu defa onlara istediklerini vermeyeceğim ama bir dakika ya Mert bana sence ben Pelin'in yaşadığını kimden öğrenmiş olabilirim bir düşün demişti ? Pelin'in öldüğünü babam bile bilmiyordu kim söyledi o zaman?"
"Pelin'in babası söylemiş olabilir mi yani bir bağlantıları var mıdır sence?"
"Sanmıyorum ama çok garip Mert'i arayıp konuşmalıyım. Pelin'i bulmam gerek. "
Telefonumu elime alıp Mert'i aradım. Çaldı, çaldı, çaldı ve sonunda açtı beyefendi.
"Ne var Kayra ?"
"Konuşmamız gerek vaktin var mı?"
"Aşağı sokaktaki büyük parkta bekliyorum ama yine saçmalayacaksan hiç gelme. "
"Tamam yarım saate geliyorum."
Telefonu kapatıp ayağa kalkarak askıdaki hırkamı giyip beremi ve botumu da giydiğimde Kaan gelip kolumu tuttu.
"Nereye?"
"Hadi Kaan giy ayakkabını da gidelim konuşmayı kabul etti büyük parkta bizi bekliyor. Acele et. "
Kaan da ayakkabısını giyince kabanını hızla giydirip arabanın anahtarını alarak dışarı çıktık. Hava soğuk değildi ama kar taneleri ufak ufak dökülüyordu. Yerler ıslak olduğu için kar tutmazdı büyük ihtimalle.
Parkın önünde durduğumuzda emniyet kemerimi açıp arabadan inerek parka göz gezdirip Mert'i aradım. Kaan da yanıma geldiğinde kamelyada oturan Mert'i görünce adımlarımı hızlandırıp yanına gittim. Mert bizi görünce dudakları yukarı doğru kıvrıldı. Oturuşunu düzeltip beni süzdü baştan aşağı. Kaan'la birlikte Mert'in karşısına oturduk.
"Yalnız gelirsin diye düşünmüştüm. "
"Kısa keseceğim. Direkt konuya gireceğim uzatmanın anlamı yok Pelin'in yaşadığını kimden öğrendin ya da şöyle mi sormalıydım bunu nereden uydurdun?"
"Yazık sana cidden yalan olduğunu mu düşünüyorsun? Böyle küçük oynayacak kadar aptal değilim ama görüyorum ki sen böyle düşünecek kadar aptalsın Kayra. "
"Bana bak kimden öğrendin dedim sana aynı soruyu bir daha sormam!"
"Kuşlardan öğrendim oldu mu?"
"Zırvalamayı kes artık Mert ! "
"Aslında o kadar düşünmeme gerek yok güzelim biraz etrafına baksan kimden öğrendiğimi dank diye bulursun. "
"Uzatma da söyle lütfen Pelin'i bulmam gerek ne olur Mert söyle artık. "
"Pınar. Pınardan öğrendim. Bana söylemedi ama telefonda birisiyle konuşurken duydum. Şey diyordu şimdi olmaz Pelin zamanı gelince seni herkesin karşısına çıkaracağım ama şimdi değil diyordu. "
Beynim düşünmeyi unutmuş gibi davranırken şaşkınlığımı ve yıkılmışlığımı gizleyemiyordum. Gözlerim de sanki böyle bir duruma davetiye vermiş gibi dolarken tırnaklarımı avuç içlerime kanatırcasına geçirmeye başladım.
"Emin misin?"
"İnanmıyorsan git ve Pınar'a sor. Benim söyleyeceklerim bu kadar hadi size iyi akşamlar. "
Mert gözden kaybolurken usulca akıttım gözyaşlarımı. Mutluluğum acılarıma yenik düşmüş, köşesinde yas tutarken acılarım depara geçmiş beni yıpratma yolunda ilerliyordu. Hangi insan isterdi ki en yakın arkadaşı tarafından sırtından bıçaklanmayı. Kaan gitmemiz gerektiğini söyleyince yavaşça ayağa kalkıp beremi düzelttim. Kalp kırıklığımla yenilmişliğime kadeh kaldırırken hıçkırıklarımı tutmaya çalıştım. Arabaya binince kemerimi bile takmadan kafamı camdan tarafa çevirip ellerimi göğsümün altında birleştirip gözlerimi kapattım. Eve gelene kadar arabada sessizlik hakimdi. Ayağımı sehpanın üzerine uzatarak dizlerimin üzerindeki yastığa tırnaklarımı geçirerek düşünmeye çalışıyorum. Nasıl olur böyle birşey? Pınar gerçekten böyle birşey yapmış olabilir mi? İçim içimi yerken arayıp Pınar ile konuşmak hesap sormak istiyorum ama kalbini kırmaktan ölesiye korkuyorum. Uzun süredir Kaan'ın beni izlediğinin farkındayım ama ağladığımı farketmesin diye yüzümü ona dönmüyorum. Belki de ağladığımı biliyordur. Sessiz akan gözyaşları... içimi kanatıp,beni yaralayan, ruhumu parçalayan gözyaşları. Daha fazla dayanamayacağımı anlayınca yastığı bırakıp banyoya çıktım. İçimde tuttuğum hıçkırıklarımı su sesi eşliğinde serbest bırakıp klozetin kapağını kapatarak üzerine oturdum. Birkaç dakika daha oturduktan  sonra musluğu kapatarak gözyaşlarımı silip kapıyı açarak dışarı çıktım. Duvara dayanmış Kaan'ı görmeyi beklemediğim için şaşırmıştım açıkcası. Parmaklarıyla göz altlarıma yavaşça dokunup kollarımdan tutarak bana sarılıp saçlarımı okşadı.
"Ağla prenses, ağla. Ağlarsan rahatlarsın. "
Kaan'ın sözleriyle gözyaşlarım usul usul akarken ellerimle sıkıca Kaan'a sarılıp başımı göğsüne yasladım. Elinin birini bacaklarımın altına geçirip beni kucağına alınca biraz daha sokuldum göğsüne. Odasına girip yanıma uzanarak yatağa yatırdı beni. Örtüyü üzerime örterken daha sıkı sarıldım Kaan'a.
"Ne yapacağımı inan bilmiyorum kendimi çok aciz hissediyorum. Pınar'ın kalbini kırmaktan korkarken benim kalbim paramparça oluyor. Sence ne yapmalıyım lütfen bana bir çıkış yolu göster yoksa bu acıya daha fazla dayanamam ben. "
"Öncelikle sakin olmaya çalış. Hem ortada kesin birşey yok daha öncelikle Pınar ile konuşmalısın ona göre davranırsın. "
"Bilmiyorum gerçekten bilmiyorum aklım almıyor. Tam herşey yoluna girdi derken yine birşeyler oluyor herşey sarpa sarıyor. "
"Biraz uzaklaşıp kafa dinlemek ister misin ? Seni büyükbabamın dağ evine götürebilirim birkaç hafta kalırız sana da eminim değişiklik iyi gelecektir. "
"Bilmiyorum önce herşey açıklığa kavuşsun gideriz ama önce sorunları halletmem gerek. "
"Sen nasıl istersen. Sadece ne zaman gitmek istediğini söyle. "
Kafamı aşağı yukarı sallayıp gözyaşlarımı sildim. Kaan'ın elleri yavaşça saçlarımı okşarken bende boşta kalan elinin parmakları ile oynamaya başladım. Telefonum titreşmekten can çekerken sessize alıp titreşimi açık etkin yaptığımı hatırladım. Telefonumu elime alınca Pınar'ın aradığını gördüm. Onun adını görünce akan gözyaşlarıma lanet edip yatakta doğruldum. Kaan da benimle birlikte doğrulup belimi yanımda olduğunu bildirircesine okşayıp saçlarımın arasına öpücük kondurdu. Kaan'ın varlığı beni rahatlatırken Pınar'a söylemem gerekenleri kendimce ölçüp tartıyordum. Yanlış birşey söyleyip kalbini kırmaktan çok korkuyorum. Aramayı cevaplandırıp telefonu yavaşça kulağıma götürdüm.
"Alo Kayra sana çok güzel haberlerim var duyunca sen bile bana inanamayacaksın. Birisiyle tanıştım çocuğu görmen lazım taş resmen. Meteor , Yunan Tanrı'ları gibi eridim resmen. Adı bile çok tatlı kızım. Ege. Nasıl hoş değil mi? Sen birde çocuğu gör. "
"Senin adına sevindim. En yakın zamanda tanışmak isterim tabi ama önce seninle konuşmam gereken şeyler var. "
"Dinliyorum söyle canım. "
"Böyle olmaz yüz yüze konuşmamız lazım yarın ben sana haber veririm görüşürüz. "
Cevap vermesine izin vermeden telefonu suratına kapattım çünkü şu an sinirimi ciddi anlamda bozmuştu. Hem bana göz göre göre yalan söyleyip ayakta uyutuyor hem de hiçbir şey olmamış gibi davranıyor. Rahatlığa bak ya. Galiba bu durumda tek salak bendim. Herkes beni istediği gibi kırıp dökerken  ben kimseyi incitemiyorum bile. Bu gece ne olursa olsun kafamı dağıtmam gerekti yoksa sinirden delirebilirdim. Mutfağa inip koyu bir kahve yaparak odama girip test çözmeye başladım başka türlü kafamı dağıtamayacaktım. Odamın kapısı yavaşça tıklatılıp açıldığında kafamı kaldırıp Kaan'ın geldiğini bildiğim için gülümseyerek yüzüne baktım.
"Uyumayacak mısın? Saat çok geç oldu. "
"Bu kafayla uyumam mümkün değil biraz test çözüp kafamı dağıtmam gerek. Hadi sen de yat uyu artık benim yüzümden uykusuz kalma. "
"Yatağında uyumam sorun olur mu?"
"Hayır tabiki ne sorun olabilir ki."
Kaan yatağıma uzanınca bende test çözmeye devam ettim. Biten kahve bardağını masanın köşesine itip önümdeki soruyla bakışmaya başladım. Soruyu çözemediğimden değil tabiki de sadece kafam çok dolu ve bir türlü kendimi soruya odaklandıramıyorum.
"Hadi yanıma gel ve artık uyu. Baksana daha soruya bile odaklanamıyorsun. Uykusuz kalmana değmez emin ol. "
Sandalyemi geriye itip ayağa kalkarak yatağa gidip Kaan'ın yanına uzandım.
"Bana küçüklük anılarını anlatır mısın?"
"Komik mi olsun ?"
"Mümkünse evet. "
"Bir defasında yazlığa gitmiştik kuzenlerimle. Ben o zamanlar daha yedi sekiz yaşında birşeydim. Amcalarım da vardı. O zamanlar uzun saçlara özenip saçlarımı uzatmıştım. Kuzenlerim hep benimle dalga geçip gülerlerdi. Sonra bir baktım bunlar yanıma yanaşıp bana iyi davranmaya başladılar bende çocukluk aklı işte nereden bileyim plan yaptıklarını. Ata ile Tuna bana sarılırmış gibi yapıp tutarken Bahadır ile Fevzi de ağızlarını üçer beşer atıp çiğnedikleri sakızları saçlarımın uçlarına yapıştırmışlardı. Büyük Amcam Burhan da saçlarımı kesmek zorunda kalmıştı. Ben ilk defa o gün hiçbirşeye ağlamadığım kadar çok ağlamıştım. Daha sonra yazlığımızın ön bahçesindeki havuza girmek için pantolonlarımızı çıkarmıştık ve tabi yine iş başında bizim afacan kuzenler. Benim pantolonumu alıp ağacın tepesine atmışlardı. Bende tam havuzdan çıktığım sırada küçükken platoniği olduğum kız ve ailesi gelmişlerdi. Kızın adı Hazaldı. Bana öyle bir bakıp gülmüştü ki o halini görünce onu sevmekten vazgeçmiştim."
"İsmi çok güzelmiş. Hazal..."
"Senin yerinde başka bir kız olsa şimdiye çoktan ayrılmıştı benden. "
"Neden böyle dedin ki?"
"Küçükken sevdiğin kızdan benim neden haberim yok diye trip atıp üç gün sonra da tekmeyi atarlardı bana."
"Neden kızayım ki sonuçta ben de küçükken sevmiştim birilerini o yüzden önemli değil. "
"Sen anlatsana sevdiğin çocuğu nasıl birşeydi?"
"Adı Selimdi. Böyle nasıl desem çok içine kapanık birisiydi. Kimseyle fazla konuşmazdı. Turuncu kıvırcık saçları ve çilli yanakları vardı. Tombik birşeydi. Yeşil gözleri vardı. Bembeyaz teni vardı. Bizim evimizin karşısında otururlardı. Birgün bayramda onların evine gideceğim için çok süslenmiştim. Çok özenmiştim ama sen beni görecektin ben bile sonradan kendime şaşırdım. Neyse işte Selim'i pencereden görünce kocaman gülümseyip el salladığımda bana ilk defa o gün gülümsemişti. Siyah pantolonun üzerine bebek mavisi gömlek giyip siyah papyon takmıştı. Öyle tatlı olmuştu ki yanaklarına iki tane kocaman sulu öpücük kondurup onu sevdiğimi söylemiştim. O ne mi yapmıştı? Suratını ekşitip burnumu sıkmıştı. Neyse işte aradan birkaç ay geçtiğinde Selim'in babası vefat edince Selim ile annesi kasabaya büyükbabasının yanına yerleşmeye karar verip mahalleden ayrıldılar. Selim gitmeden önce yanıma gelip bana kocaman sarılarak yanağımdan makas almıştı. Daha sonra da aynen şöyle söyledi egosunu konuşturarak "Eğer birgün başka bir yerde büyüyünce karşılaşırsak seninle evlenmek istiyorum bücür ve çirkin şey. Ha bu arada çikolatalı değil de sütlü şampuan kullansan daha iyi olur çünkü benden başka kimsenin seni koklamasını istemezdim Peri kızı." Demişti. Ben daha cevap veremeden arabaya binip gitmişlerdi. Benden sadece birkaç yaş büyüktü. Daha sonra ben liseye ilk geçtiğim sene Selim'in annesi annemi arayarak yurtdışına gideceklerini ve Selim'in nişanlandığını söylemişti. O gün hayatımın en mutlu günü olmuştu çünkü ben korkmuştum selim benden başka kimseyle evlenmek istemez diye. Biliyordum biz onunla evlenmeyecektik çünkü ben büyüdükçe onu unutmaya başlamıştım. Eminim o da beni unutmuştu gittikten sonra. İşte böyle. "
Kaan'a baktığımda gülümseyerek bana bakıyordu. Yatakta hafif doğrulup kollarımı Kaan'ın boynuna dolayıp yanaklarına kocaman birer öpücük kondurdum.
"Ama şimdi sen varsın ve iyi ki varsın. En kötü zamanlarımda yanımdaydın bunun için sana minnettarım. "
"Hadi ama bak yine ağlıyorsun sen. Tabikide en zor zamanlarında yanında olacağım. Üzülme gerçekten seni böyle görmek canımı acıtıyor prenses. "
Kaan'ın göğsüne sokulup ne kadar ağladım bilmiyorum. Kaan saçlarımı şefkatle okşarken usul usul akıyordu gözyaşlarım hala.

LACİVERTLERİN EFENDİSİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin