23.BÖLÜM

23 7 0
                                    

Kaan ellerini gözlerimden çekince son halimi deli gibi merak ederken bir yandan da şüpheleniyordum acaba kötü mü oldum diye. Yavaşça gözlerimi açtım. Gördüğüm manzarayla birkaç defa gözlerimi kırpıştırdım. Burnumun ucunu kırmızı ruj ile boyayıp kıvrımlı bıyık çizmiş birde. Gözlerim yuvalarından çıkacakmış gibi açılırken Kaan bana gülüyordu. Ona baktığımda saçı hala örülü duruyordu. Bu anı ölümsüzleştirmek için birkaç kare fotoğraf çektik. Ben yüzümdeki boyaları temizlerken Kaan da saçlarını açmakla uğraşıyordu.
"Kayra gel şu saçımı yaptığın gibi düzelt. "
Kıkırdayarak Kaan'ın yanına gidip saçlarını açtım. Elimdeki tarakla da tarayıp hafif jöle ile şekil verip daha düzgün görükmesini sağladım. Yanaklarına uzun birer öpücük kondurup elbise dolabımı düzeltmek için odama çıktım telefonumu alarak. Dolabımdaki kıyafetler arasında kavimler göçü yaşanıyordu. Hepsi birbirine girmişti. Neredeyse bir aydır düzeltemediğim için bugün çok yorulacağımın belirtileri kapana kısılmamı sağlamıştı. Gömleklerimi ve pantolonlarımı ütüleyip askılarına yerleştirdim. Tişörtlerimi de katlayıp geceliklerimin yanına yerleştirince işim bitmişti. En sevdiğim şarkılardan birisi çıkınca yatağıma sırtüstü uzanıp eşlik ettim şarkıya. Fake Love...bu şarkı benim sınırlarımı tamamıyla zorluyor. Odamın içinde çılgın gibi şarkıya eşlik ederken kapının pervazına yaslanmış beni izleyen Kaan'ı daha yeni farketmiştim. Elimdeki fön tarağına bakıp bakışlarımı Kaan'a çevirerek en büyük gülümsememi gönderdiğim sırada şarkı da slow kısımlarına gelmişti. Ses tonumu alçaltarak şarkıya eşlik etmeye devam ettim. Şarkının bitmesiyle derin bir nefes alıp bıraktım. Bu grubun şarkılarına aşık olduğumu söylemiş miydim? O halde şimdi söylüyorum bu grubun şarkılarına aşığım.
"Kayra birşey diyeceğim ama gülmek yok tamam mı?"
Bak kesin ne diyecek. Güleceğim birşey olduğu kesinleşti bence. Tamam anlamında kafamı salladım.
"Acıktım da ne yiyebiliriz ama mümkünse ev yemeği olabilir mi."
Küçük bir kahkahayı odama salınca Kaan göz devirip aşağı indi. Sinirlendi galiba. En iyisi gidip yemek yapayım. Ne yapabilirim ki. Aklıma da yemek gelmiyor. Sanki ben çok becerikliyim de Kaan da benden ev yemeği istiyor. Telefonumu şarja takıp hızla aşağı indim. Aklıma şimdilik şehriye çorbası geliyor ama Kaan yer mi bilemiyorum.
"Kaan şehriye çorbası yapsam yer misin?"
"Evet ama domatesli olursa daha iyi olur. Eğer sende yersen domatesli yap. Yoksa da kafana göre takıl. "
"Tamam o zaman ben domatesli yapayım. Sen de ekmek alıp gelir misin?"
"Tamam sen yap ben birazdan alır gelirim. "
Mutfağa girip malzemeleri çıkardım. Tencereyi de çıkarıp tüpün üzerine koyarak malzemeleri koydum. Su ısınana kadar domatesleri soyup dilimledim. Baharlarını da katıp çorba hazır olana kadar ayran yaptım. Kaan ekmek almaya gidince salona gidip televizyondan müzik kanalını açtım. Masayı da hazırlayıp birer tabak çorba koyup masaya yerleştirdim. Birer bardak ayran ile su doldurup onları da masaya yerleştirdiğimde Kaan da elinde ekmek ile geldi. Kaan da masaya oturunca yemeğimize başladık. Telefonumun sesi yukarıdan gelirken hızla masadan kalkıp koşarak odama çıktım. Belinay arıyordu. Konuştuğum yerde aşağı indim.
"Müsait miydin aradım ama?"
"Müsaitim canım söyle kötü birşey yok değil mi?"
"Yani pekde iyi değil aslında. Biz şimdi size geliyoruz konuşuruz gelince. "
"Tamam bekliyorum canım. "
Kaan da yemeğini yiyince masayı toplayıp bulaşıkları hallettim.
"Kaan Belinay aradı buraya geliyorlarmış. Kötü birşey mi oldu dedim pekde iyi değil dedi. "
"Tamam meraklanma geldikleri zaman konuşuruz. "
Koltuğun üzerindeki yastığı dizimin üzerine koyup ellerimi dayayarak neler olmuş olacağını düşünmeye başladım. Kumandayı alıp televizyonu kapatarak çalan kapıyı açmak için kalktım. Derin bir nefes alıp kapıyı açtım. Hoşgeldiniz deyip hepsini salona geçirdim. Buğra gülümseyip saçımı karıştırdı. Diğerleri fazla mutlu gibi durmuyorlardı Buğra da mutlu değildi ama yansıtmamaya çalışıyordu. Mutfağa gidip içmemiz için gazoz koyup getirdim. Kerem içmek istemeyince masanın üzerine koyup Çağla'nın yanına oturdum. Ne olduğunu gerçekten merak ediyordum ama önce içeceklerimizi bitirelim sonra konuşuruz.
"Ne olduğunu anlatacak mısınız?"
Kerem'in bakışları beni bulurken gerçekten de iyi birşey olmadığını anlamıştım. Bir süre daha sessizlik olunca bende susmayı seçip boşa bardakları alarak mutfağa götürdüm. Makinayı açıp bulaşıkları yerleştirirken mutfağa Çağla geldi.
"Çağla ne olduğunu sen söyle artık. Cidden korkmaya başladım. Kerem desen çok sinirli bakıyor bana siz deseniz ağzınızı bıçak açmıyor. "
"Kerem anlatacak şimdi merak etme kuzum hadi sende gel bir an önce. "
Olumlu anlamda kafamı sallayıp ellerimi kurulayarak salona geçtiğimde herkes ayaklanmıştı. Kerem sinirden volta atarken anlamıştım olay Kerem ile ilgili. Yanına yaklaşıp koluna dokununca sinirle bana dönüp baktı. Bakışları korkmamı sağlarken onu ilk defa böyle görüyordum.
"Ke-kerem ne oldu?"
"Daha bir de ne oldu diye soruyor musun gerçekten.  Anlamıyor musun hepsi senin yüzünden oluyor. Sen geldin sonra o şerefsiz denen Mert geldi. Daha bir de ne oldu diye soruyor musun? Pes gerçekten pes. "
Benim ne suçum vardı ki. Off! Mert yine ne yaptı acaba.
"Ben gerçekten ne olduğunu anlamadım. Açık konuşur musun ?"
"Sence de herşey yeteri kadar açık değil mi Kayra ? Mert Miray ile sevgili olmuş. Neden? Sırf sana yakın olup bizim hayatımızı mahvetmek için ve bunun sorumlusu sensin. Sadece sen!"
"Ben...çok özür dilerim. Gerçekten özür dilerim. "
"Kayra ne özüründen bahsediyorsun Allah aşkına ya özür dileyince hiçbir şey yaşanmamış gibi olmayacak. "
Kafamı öne eğdim diyecek birşey bulamıyordum ama bunların sorumlusu ben değilim ki. Mert'e ben demedim git Miray ile sevgili ol diye.
"Haklısın Kerem ama olanlar benim suçum değil. Mert'e ben demedim Miray ile sevgili ol diye. Sen beni şuan boş yere suçluyorsun bana haksızlık yapıyorsun."
"Sen hala neyin haksızlığından bahsediyorsun Kayra!"
Gereğinden fazla bağırdığı için irkilip bir adım arkaya gittim. İki damla gözyaşım düşerken öylece Kerem'e baktım. Kaan olaya müdahale ederken Buğra da yanıma gelip beni kolunun altına alarak saçlarımı okşadı.
"Kerem laflarına dikkat et. Bu olanlarda Kayra'nın ne suçu var. Belli ki Mert'in bizimle olan husumetinden Miray'ın da haberi yok. Ara durumu anlat eminim ki ayrılacaktır. "
Kaan yanıma gelip elimden tutarak koltuğa oturttu. Herkes gelip oturunca Belinay kollarını bana sardı. Ama onlar böyle yaparsa ben dayanamam ki daha çok ağlarım. Ağzımdan küçük bir hıçkırık kaçarken ağlamam daha da şiddetlendiği için hızla koltuktan kalkıp koşarak banyoya girip kapıyı kapattım. Klozetin kapağını kapatıp üzerine oturdum. Ellerimle yüzümü kapatıp ağlarken banyonun kapısı açıldı. Kafamı kaldırıp baktığımda Kaan gelmişti. Yaşlı gözlerim onu net görmemi engellese de adımlarını bana doğru attığını görebiliyordum. Karşımda durup ellerimi tutarak benimle aynı boyda olmak için dizlerinin üzerine çöküp oturdu.
"Ağlama Kayra. Kerem onları büyük bir sinirle söyledi bunları sende biliyorsun. Biraz kendine gelsin konuşuruz hep birlikte. Zaten herkes haksız olduğunu söyledi eminim o da hatasını anlamıştır. Artık lütfen ağlama."
"Hatasını anlamış olması bana söylediklerini değiştirmeyecek ve Kerem o söylediklerinde gayet haklıydı ama Miray ile Mert sevgili olmuşsa bunda benim ne suçum var ki?"
"Biliyorum senin bir suçun yok hadi gel aşağı inelim Miray'ı arayacaklar birazdan seni bekliyorlar."
Elleriyle gözyaşlarımı silip tekrar ellerimi tutarak oturduğum yerden beni kaldırdı. Merdivenlerden aşağı inerken hala tedirgindim. Yine kalbimin kırılmasından korkuyordum. Kerem eline aldığı telefonla birşeyler yapıp sinirle koltuğun üzerine fırlatıp kendi kendine söylenmeye başladı.
"Açmıyor lanet telefonunu. Allah bilir şimdi nerede? Onu bir elime geçirirsem tekrar yurtdışına göndereceğim bir daha da buralara ayak basamayacak."
Sessizce gidip Buğra'nın yanına oturdum. Hemen kolunu omzuma atıp destek verircesine sıktı.
"Şey...ben Mert'i arayıp konuşsam belki onu ikna edebilirim. "
Buğra kocaman olmuş gözlerle bana bakıp susmamı işaret etti.
"Kayra zaten o malın derdi seninle eğer sen onu ararsan mutlaka seninle buluşmak isteyecektir ya sana kötü birşey yaparsa. Depoda olanları unutma o seni istiyor. "
Buğra'nın söyledikleri tokat gibi yüzüme çarparken Kerem ufak bir kahkaha attı.
"Mert eğer Kayra'yı istiyorsa Kayra da bizim hayatımızı daha fazla mahvetmemek için onunla bu şehirden gitsin. Herkes için en iyisi olur bence bu. "
Kerem'in söyledikleri gözyaşlarımın tekrar filizlenmesini sağlarken dizimin üzerinde duran Buğra'nın elini tuttum.
"Ke-kerem ben onunla nasıl giderim. Ben onu sevmiyorum ki. Ben Kaan'ı sizleri annemi nasıl bırakırım. Benden bunu isteme lütfen. "
"Kerem sen mal mısın? Sen kıza ne dediğinin farkında mısın? Kendine gel artık bu olanlar onun suçu değil. Git Miray ile Mert ile konuş. "
Belinay bunları söylerken elimden tutup beni ayağa kaldırdı. Kollarını bana sarıp saçlarımı okşarken Çağla da gelip sarıldı.
"Söylediklerimin neresi yanlış! Asıl anlamak istemeyen sizlersiniz. Kayra bize hiç iyi gelmedi bunu anlamıyor musunuz ya! Anladık Kaan seviyor ama bu bize yara açıyor sürekli. Şimdide kardeşimi kullanıyor o şerefsiz."
Kerem yine ateş püskürürken Belinay saçlarıma öpücük kondurdu.
"Kerem artık yeter! Ben Kayra'yı seviyorum ve onu hiçbir yere göndermiyorum. Ne o şerefsizle ne de başka bir yere. Git Miray ile konuş söyle ayrılsın. Lan daha kardeşin bile Mert'in bizimle olan sorununu bilmiyor gelmiş burada Kayra'ya laf söylüyorsun. Kardeşin Mert'in nasıl biri olduğunu bilse onun yüzüne bile bakmazdı. Şimdi burada Kayra'ya bağıracağına git kardeşini bul ona gerçekleri anlat. "
Kaan ağzına gelenleri Kerem'e söylerken Kerem bir hışımla çıkıp gitti. Şu an anneme öyle çok ihtiyacım varki. Yanına gidip konuşmak ,içimi dökmek ,hıçkıra hıçkıra ,bağıra bağıra ağlamak istiyorum. Kaan elleriyle çenemi tutarak ona bakmamı sağladı.
"Kaan...ben seni bırakmak istemiyorum. Bak gidip Mert ile konuşup bu sorunu çözebilirim ama lütfen senden ayrılmamı söyleme bana, lütfen. "
Kollarını bana sarınca kafamı göğsüne yaslayıp kollarımla sıkıca beline sarıldım. Kaan saçımı öperken kollarımı daha sıkı sarıp ağladım.
"Kayra seni bırakacağımı nasıl düşünürsün? Ağlama hasta olacaksın artık senin yerin benim yanım unutma bunu. "
"Kaan beni anneme götür lütfen. Ona çok ihtiyacım var lütfen beni götür."
"Önce üzerine kalın birşeyler giy. Hava çok soğuk yağmur yapabilir. Sonbahardayız artık."
Odama çıkıp ne giyebileceğime baktım. Gri dar pantolonumu giyip üzerine de lacivert uzun kollu püskülleri olan kazağımı giydim. Ayağıma da çoraplarımı geçirip aşağı indim. Telefonumu almayacaktım. Zaten evde Buğra ve diğerleri olduğu için sorun olmazdı.
"Siz oturun biz bir saate gidip geliriz gelince de yemek yeriz bir yere gitmek yok."
Hepsi onaylayınca Kaan ile birlikte dışarıya çıktık. Arabadaki sessizliği bozan şey Kaan'ın sorusu olmuştu.
"Kerem'e kırgın mısın?"
"Hayır. Kırgın değilim ama kızgınım. Kızgınlık geçer ama kırgınlık asla geçmez. Onun da kötü bir niyeti yoktu aslında sadece fazla sinirliydi ve kardeşini korumak için öyle söyledi."
"Anlıyorum ama hala aklım almıyor Mert nasıl bu kadar düştü bence onun tek derdi sen değilsin. Yani tam emin değilim ama bana öyle geliyor."
"Bana da öyle geliyor ama Mert neden hapise atılmadı sonuçta adam kaçırdı, cinayete teşebbüs etti. Bunlar içeri atılması için yeterli sebeplerdi aslında. "
"Para karşılığı çıkmıştır o şerefsiz. Onu gördüğüm yerde öldüresim geliyor zaten. Sana o gün o depoda dokunacağını hatırladıkça kalbim acıyor her defasında yeni bir hançer daha ekleniyor kalbimin derinliklerine."
"Korkma o bana birşey yapamaz. Beni böyle sevdiğini bilmek bana herşeyden daha iyi geliyor aslında. Hem insan sevdiği kişiye zarar vermez ki yani Mert de bana zarar vermezdi bence seni benden ayırmak için öyle birşey yapmaya kalktı."
"Bana onu savunduğunu söylemeyeceksin değil mi? Bence o seni sevmiyor sadece bir takıntı olabilir. Hem o yaptıklarının hiçbir savunması ya da açıklaması olamaz. "
"Tamam sakin ol ben sadece korkmana gerek yok diye öyle birşey söyledim yani onu savunmak için değil. Özür dilerim eğer seni kırdıysam. Kusura bakma lütfen. "
"Önemli değil güzelim ben sadece seni düşündüğüm için öyle söyledim endişelenmene gerek yok. Hadi bereni tak kafana geldik hava soğuk. "
Torpidoya koyduğum beremi alıp kafama taktım. Araba durunca önce etrafıma baktım yapabilecek miydim? Annemin yanına her geldiğimde kalbimdeki yara biraz daha büyüyor ve ben bunun önüne geçemiyorum. Yaptıklarını hatırladıkça kalbim acıyor. Annemin ve o adamın yüzünden arkadaşımın öldüğünü bilmek kendimden nefret etmemi sağlıyor. Neden böyle hissettiğimi bilmiyorum ama kalbimin acısını hiçbir şey dindirmiyor. Bazen Pelin'in ben ölmedim diyip çıkıp gelmesini herşeyden çok istiyorum ki sanki omuzlarındaki bütün yükler uçup gidecekmiş gibi hissediyorum.
Elimdeki ıslaklık düşüncelerime son vermemi sağlarken yağmur yağdığını anladım. Şiddetli yağmıyordu ama her an hızlanabilirdi. Adımlarımı hızlandırıp mezarlığın başında durdum. Bugün dertleşmeyecektim, bugün içimdekilerin hepsini acı ya da mutlu olsun söyleyecektim. İster bağırarak olsun ister ağlayarak olsun bugün içimdeki sıkıntılarımdan kurtulacaktım. Kaan'a baktığımda birkaç adım arkamda duruyordu söylediklerimi duyması umrumda değildi ben şu an sıkıntılarımdan kurtulmak istiyordum. Derin bir nefes alıp söze başladım. Nereden başlayacağımı da bilmiyorum ya orası ayrı.
"Yine ben geldim anne. Bu defa dertleşmek için gelmedim. Aslında evden çıkmadan önce buraya gelme sebebim seninle dertleşmekti ama şimdi değişti. Neden bilmiyorum ama değişti işte. Belki de biliyorumdur da söylemek zoruma gidiyordur. Neden bendim anne ya da neden Pelin idi? O adamla yaptığın kötülüğün bedelini neden ikimiz ödedik söylesene bana? Ben ağladığım zaman senin dizine ihtiyaç duyarken neden ben anne? Babası ile birlikte yüzmeyi öğrenmek , benimle arkadaşlarıyla birlikte gelecek hayalleri kurarken neden Pelin anne? Ben daha Pınar ile birlikte gidip Pelin sevdiği kişiyle evleneceği zaman düğün ayakkabısının altına adımı yazacakken neden Pelin anne? Pelin sizin yüzünüzden sevdiği kişiyi artık göremeyecek ama neden bunun tek suçlusu benmişim gibi hissediyorum neden anne? Neden? Pelin kimi seviyordu biliyor musun anne? Hani ilk defa veli toplantısına geldiğin gün kahverengi saçlı bir çocuk görmüştün. Gözleri mavi olan. Demiştin ki bu çocuk serseri gibi bundan uzak dur demiştin ama o çocuk serseri değildi anne. O çocuk yetimdi anne. Pelin onun masum gülüşünü, sessizliğini sevmişti anne. En acısı da ne biliyor musun anne o çocukta Pelin'e aşıkmış. Pelin ölmeden birkaç ay önce sevgili olmuşlardı. O çocuğun adı aslında Kadir değildi anne. Aslında sen o soruyu sorduğun gün adını ben bile bilmiyordum sonradan öğrendim anne. Aslında adı Burakmış anne. Sence şimdi Burak nerededir anne? Artık ölene kadar yanında olacağına söz verdiği kız arkadaşı da yok sence şimdi nerededir? En çokta o çocuğun canı yandı anne, en çok  onun. Tek başına bu acımasız hayatta ayakta kalmaya çalıştı anne ama sen ne yaptın beni bıraktın. O adam da Pelin'i bıraktı, meleğini bıraktı. Söylesene anne sizin yaptığınız pislik neden bizim hayatlarımızı küle çevirdi. Ben her gün o küllerden yeniden doğmayı beklerken neden olmuyor bana söylesene? Yapamıyorum işte ne kadar güçlü görünmeye çalışsam da yapamıyorum. Her gün kalbim biraz daha parçalanıyor her gün biraz daha bitiyorum anne! "
Hıçkırıklarım artarken yavaşça diz çöküp oturdum. Parmaklarımı sıkıca toprağa geçirip biraz bekledim. Biraz daha ağladım, biraz daha sıktım toprağı. Sanki ağladığım zaman acılarım hafifleyecekmiş gibi daha çok ağladım. Ama yine de konuştum. Dedim ya bugün dertleşmek yok. Bugün yüzleşmek var. Herkesle ,herşeyle...
"Sana birşey itiraf edeyim mi anne? Ben ne zaman senin yanına gelsem kalbimdeki acılar kanıyor. Kabuk bağlayan yaralarım tekrar açılıyor en acısı da bu defa daha derinden kanayıp, daha çok büyüyor yaralarım. Ben erkek arkadaşımı sana göstermek , seninle tanıştırmak hayalleri kurarken neden böyle olmasına izin verdin ki? Sen bir hiç uğruna açmamış çiçeği soldurdun! Kozasından çıkmayı bekleyen kelebeği öldürdün anne! Sen beni bitirdin anne! Bitirdin!"
Hıçkırıklarımın arasında toprağı sıktığım ellerimin üzerine kafamı koyup daha çok ağladım. Kaan ellerini belime sarıp beni ayağa kaldırınca bedenimle birlikte ona döndüm. Kırmızı olan gözleri yaşlarla dolmuş ağlamamak için savaş veriyor gibiydi. Parmaklarıyla gözyaşlarımı silerken yerine yenileri geliyordu kendilerini unutturmamak için. Hiçbir şey söylemeden bana bakıyordu. Ellerimi yavaşça boynuna sarıp sıkıca sarıldım.
"Şşşhhh, ağlama artık lütfen. Seni böyle gördükçe dayanamıyorum."
Elinin birisini ayaklarımın altına diğerini de belime yerleştirip beni kucağına aldı.
"Dayanamıyorum Kaan lütfen bana yardım et. Hiçbir şey bilmiyorum ve çok canım acıyor."
"Tamam güzelim sen şimdi uyu sonra konuşuruz üzülme herşeyi bana anlatabilirsin. "
Başımı göğsüne biraz daha yaslayıp öyle bekledim. Arabaya binince ne kadar uyumak istesemde uyumadım. Eve gidince duş alıp uyuyacaktım. Kaan arabayı çalıştırınca kafamı cama yaslayıp dışarıyı izledim. Gözyaşlarım kurumaya yüz tutmuşken torpidodaki ıslak mendil ile yüzümü ve toprak olan ellerimi sildim. Evin önünde durunca kaldırımın kenarındaki çöp kutusuna ıslak mendilleri atıp eve geçtik. İçeri girdiğimizde salonu çorba kokusu sarmıştı. Buğra televizyondan film izliyordu. Çağla elindeki ekmekleri sofraya yerleştirirken ayakkabımı çıkarıp merdivenlere yöneldim. Belinay'ın seslenmesiyle durup ona döndüğümde bütün gözler bendeydi. Tek eksik Kerem yoktu.
"Nereye gidiyorsun kuşum gel bak sıcacık çorba yaptım iç biraz iyi gelir."
"Duş alıp geleceğim siz yiyin ben de gelince yerim. "
Dolabımdan uzun kollu kapüşonlu geceliğim ile eşofmanı çıkarıp iç çamaşırlarımı da alarak banyoya girdim. Üzerimdeki kirli kıyafetleri çıkarıp kirli sepete atarak sıcak suyu açıp altına girdim. Sıcak su bütün vücudumu ıslatırken rahatladığımı hissettim. Banyodan çıkmadan önce bornozumu giyip ıslak saçlarımın suyunu sıktım. Banyoya getirdiğim kıyafetlerim aklıma gelince bornozumu çıkararak giyinmeye başladım. Islak saçlarım beni rahatsız ederken bir an önce karnımı doyurmak için hızla saçlarımı kurutup tarayarak aşağı indim. Herkes masaya oturmuş yemeklerini yerken yine gözüme Kerem'in yokluğu çarpınca bir burukluk peyda oldu kalbime. Merdivenlerin bitiminde duran unicornlu ev botlarımı ayağıma geçirip masaya oturdum. Önümdeki çorbaya ufak bir bakış atıp masadakilere döndüm. Hiçbiri mutlu durmuyordu. Yerimden kalkıp koltuğun üzerinde olan telefonumu elime alarak masaya oturdum. Herkes ne yapmaya çalıştığımı anlamaya çalışırmış gibi bakarken şifremi girip rehberden Kerem yazısına dokunup telefonu kulağıma götürdüm. Çaldı ... çaldı... çaldı ve açtı. Derin bir nefes alıp bir yudum su içtim.
"Neredesin?"
"Evimdeyim. "
Bana kızgın olduğunu tripli ses tonundan anlayabiliyorum.
"İyi o zaman şimdi o kıçını devirip yattığın koltuktan kalkıp elindeki kumandayı bırakıp televizyonu da kapatıyorsun daha sonra da Miray ile birlikte direkt bize geliyorsun."
"Hayır gelmeyeceğiz Kayra. İyi akşamlar."
Ah tabiki de gelecek yoksa benim Kayra olduğumu unutanlar mı olmuş. Öyleyse hatırlatırız no problem.
"Duyamadım tekrar söylesene. Tamam tamam anladım o zaman biz masaya iki tabak daha ekliyoruz sizde bir an önce çıkıp gelin yoksa bu mis gibi çorbadan nasibinizi alamazsınız. Baaaay. "
Tabiki de konuşmasına fırsat vermeden telefonu kapattım. Masadaki herkes gülerek bana bakarken Kaan'a göz kırpıp suyumu içtim. Buğra'nın sözleri kulağıma ilişirken gülümseyerek bakışlarımı ona çevirdim.
"Kanka sen harbiden şeytansın ya! Çocuğun konuşmasına izin vermeden telefonu yüzüne kapattın. Yani o kadar olaydan sonra bile kırgınlık yok mu içinde gerçekten?"
Sonlara doğru yüzümdeki  gülümseme solarken öylece baktım Buğra'nın yüzüne bir süre. Kendimi toparlamam uzun sürmedi.
"Hayır. Kızgınlık bile yok sonuçta o benim olmayan abim gibi, sen olmayan erkek kardeşim gibi , Çağla ve Belinay ise olmayan ablalarım ve kız kardeşlerim gibiler. Hangi çocuk ailesine küsebilir hele ki en zor anlarında yanında olurken. "
"Peki Kaan ve Pınar ? Yoksa onlar evlatlık mı? Ah bak işte bu Kaan'a fazlasıyla koyar. Değil mi abiciğim?"diyerek soruyu Kaan'a yönelterek gülmekten kıpkırmızı olan Buğra bardağındaki suyu bitirip Kaan'a döndü. Kaan ağzını açıp konuşacakken kapı zilinin sesiyle açtığı ağzını kapatmak zorunda kaldı. Yerimden kalkıp kapıya ilerledim hızlı adımlarla. İçimden bildiğim bütün duaları edip kapıyı açtım. Karşımda gülen yüzüyle elindeki çiçek demeti ve lolipop şeker ile gördüğüm Kerem şaşkınlığımı kat ve kat arttırmıştı. Miray ise elindeki gülen yüz emojili yastığı yüzüne tutmuştu. İkisininde elindekileri alıp masaya geçtik. Kerem'in hala pişmanlık duyduğuna emindim ama bu hoşuma gitmişti. Yani hatasını anlamıştı sonuçta. Herkes yemeğine başlayınca gülümseyip çorbamı içmeye başladım. Boğazımın ağrıması hasta olacağım sinyallerini bana iletirken telefonumun sesi ilişti çok yakınlardan kulaklarıma. Ekranda Pınar yazısını görünce rahatlamadan edemedim.
"Kızım sen nerdesin? Hani beni arayacaktın? Kaç saattir aşkından mecnun misali çöllere düştüm. Hani sen benim leylam olacaktın? Yalan mıydı bütün bunlar? Ah galiba senin aşkını yeniden kazanmam için Ferhat gibi dağları delmem gerekecek."
Masadaki herkes hoparlördeki Pınar'ın isyan dolu sesine kahkaha atmaya başladı.
"Şimdi sen ne yap biliyor musun? O düştüğün çölden kaç, delmeye çalıştığın o dağı da bırak ve bizim eve gel. Galiba hasta olacağım yoksa bana o çok güzel (!) ıhlamurdan yapmayacak mısın?"
"Oha kızım sen ne kadar salaksın ya daha sonbaharın ortalarında nasıl hasta olmayı becerdin acaba? Kapat hemen geliyorum."
Tamam bile diyemeden telefon yüzüme kapandı. Masayı toparlayıp salona yerleştiğimizde Pınar da gelmişti. Miray'ın sözleri ortamdaki sessizliği bozarken bütün gözler ona dönmüştü.
"Bugün film izleyip oyun oynamak yerine birbirimizle muhabbet edip , birşeyleri itiraf etsek olmaz mı? Aramızdaki sorunları halletsek. Olmaz mı?"
"Olur canım neden olmasın."
"Olur. "
"Olur. "
.
.
.
.
Herkes onaylayınca ortadaki masanın etrafına dizildik. Herkes elindeki içeceklerini yudumlarken ilk söze başlayan Kerem olmuştu. Tahmin ettiğim gibi.
"Kayra ben sana söylediklerim için çok özür dilerim. Hepsi bir anlık sinirle çıktı ağzımdan emin ol söylediklerimin hiçbiri doğru değildi. Özür dilerim. "
Gülümseyip saçını karıştırdım.
"Önemli değil ben unuttum bile. Zaten içimde sana en ufak bir öfke falan olsaydı şimdi burada olmazdık hiçbirimiz."
İlerleyen zamanlarda herkes birşeylerden bahsederken ben diyecek birşey bulamadığım için susmayı tercih ettim ama Çağla hanım buna izin verir mi tabiki de vermez ve topu bana atar.
"Evet Kayra sıra sende sen hiçbir şey söylemedin seni dinliyoruz."
"Aslında ben... ben... off! Ben ilk öpücüğümü evcil hayvanımdan almıştım."
Hepsi kahkaha atarak gülerken Kaan sonra görüşeceğiz bakışları atıyordu. Utançtan renkten renge girerken Kerem beni kolunun altına alıp alnımdaki kahküllerimi dağıtmaya başladı.
" Of tamam artık gülmeyin hem ben gayet mutluyum ne diye gülüyorsunuz. "
"Kayra valla alem kızsın ya. Sen bizi gerçekten güldürdün Allah da seni güldürsün. " Miray'ın gülerek söylediği şeyler beni de gülümsetti. Hala kahkaha atan Buğra'nın yüzüne koltuğun üzerindeki yastığı fırlattım. Pınar mutfaktan elindeki kahve fincanı ile çıkıp bana doğru gelirken korktuğum şeyin başıma gelmemesi için dua etmeye başladım. Önüme koyduğu fincanın içine yüzümü buruşturarak baktığımda ıhlamur olduğunu anladım. Boğazım için iyi geleceğini umarak yudumlamaya başladım. Herkes kendi havasında konuşurken başıma gelenleri bir kez daha düşünmeye başladım. Pınar'ın söylediği şeyle sesli bir şekilde yutkunmak zorunda kaldım.
"Kayra hadi buradakilere Pelin'i anlatsana. Eminim onlarda tanımak isteyeceklerdir."
"Pe-Pelin mi? Ben bilmiyorum."
"Pelin kim?"
Herkesin aynı anda sorduğu soruya Pınar cevap verdi.
"Pelin bizim vefat eden arkadaşımız."
Pınar'ın söylediği şey gözlerimin dolmasını sağlarken herkes anlatmamı istedi. Derin bir nefes alıp dizlerimin üzerindeki yastığa tırnaklarımı geçirdim.
"Pelin ile biz ilkokul birinci sınıfta tanışmıştık. Pınar, Pelin ben ve Seçil çok iyi anlaşıyorduk. Seçil ile anlaşılamadığımız için yollarımız iki ay önce ayrıldı. Neyse işte Pelin hakkında konuşalım. Pelin bana göre içimizdeki en güzel kızdı. Herkes benim çok güzel olduğumu düşünürdü ama ben her zaman buna itiraz ederdim. Pelin'in zümrüt yeşili gözleri, açık kahverengi düz saçları varken ben nasıl ondan güzel olabilirdim ki. Ayrıca içimizdeki en narin kişiydi Pelin. Sürekli hasta olurdu ve biz Pınar ile sürekli onunla dalga geçerdik. O da bize hastalığı geçene kadar somurtup dururdu. Biz hep okula servis ile giderdik ama Pelin istedi diye birgün yürüyerek gitmek istedik. O gün de kaldırımda başını öne eğmiş yürüyen bir çocuğa takıldı gözlerim. Pelin sürekli o çocuğa bakıp üzülüyordu. O gün anlamıştım Pelin o çocuğu seviyordu. O çocuğun üzerinde montu, beresi ve atkısı olmadığı için kendisi de çıkarmıştı."
Gözyaşlarım yanaklarımı ıslatırken tekrar derin bir nefes aldım.
"İlk defa Pelin o gün bir erkek üşüyor diye ağlamıştı. Diyorum ya içimizde en narin kişi o diye. O gün Pelin'e o çocuğun adını sorduğumda bana Kadir demişti ama adı gerçekten Kadir değilmiş. Aslında onun adı Burakmış. Burak yetimdi ve Pelin bize bunu sonradan söylemişti. Burak sınıfta sürekli tek başına oturduğu için Pelin arada bir onun yanına gidip onunla konuşmaya çalışırdı. Birgün matematik hocası bütün sınıfa performans ödevi vermişti. Bütün sınıf  rasyonel sayılar ile ilgili 500 tane soru çözüp getirecekti. Tabi Burak hiç ödevleri umursamazdı bu yüzden yapmayacağını hepimiz biliyorduk. Ama Pelin Burak için 500 tane soru çözüp ona vermişti. Ben ilk defa Burak'ın o gün güldüğünü gördüm. İlk defa o gün mutluluktan ağladı Pelin, ilk defa Burak o gün Pelin'e sarılıp onu sevdiğini söylemişti. Burak Pelin'e öyle nazik davranırdı ki sanki en ufak bir davranışında kırılmasından korkuyormuş gibi. Pelin hep söylerdi ben Burak'ın kahverengi gözlerindeki acıyı sevdim diye. Ben ilk defa böyle güzel bir aşka şahit olmuştum. Bütün okul Burak'ın bu denli değişmesine şaşırsa da sevinmişlerdi aslında. Biliyor musunuz Pelin hep Burak ile gelecek planları kurardı. Onunla evlenmek istiyordu. Birgün annesine Burak'ı anlatmıştı. Annesi de unut onu demişti. Annesi Burak'ın bir gün Pelin'i bırakmasından korkuyordu. Pelin ise Burak'a ne olursa olsun onu bırakmayacağını söyleyip konuyu kapatmıştı. Benim Doğum günümde bizim evde toplanacaktık. Kızlarla birlikte alışverişe çıktık kendimize kıyafet almak için Pelin her aldığı elbiseyi tereddüt ederek geri bırakıyordu. Nedenini sorduğumuzda Burak'ın kızmasından çekindiğini söylemişti. "
Dizlerimin üstündeki yastığa tırnaklarımı biraz daha bastırdım. Herkes pür dikkat beni dinlerken ben çoktan ağlamaya başlamıştım bile.
"Kayra yeter anlatmak zorunda değilsin hem kötü oldun anlatma artık."diyen Kerem'i umursamadan anlatmaya devam ettim.
"Daha sonra Pelin Burak'ı arayıp düşüncelerini söylediğinde Burak sadece şunu söylemişti beğendiğin herşeyi giymekte özgürsün. Sevgilimsin diye senin kıyafetlerine karışıp sana baskı yapmaya hakkım yok demişti. Ben o gün sabahlara kadar düşünmüştüm bir insan daha ne kadar aşık olabilir diye. Pelin ile Burak hiçbir zaman tartışmamıştı. Çünkü Burak biliyordu kimsesiz olmanın ne demek olduğunu bu yüzden de hiç Pelin'e karşı kötü birşey yapmadı. Pelin de biliyordu Burak'ın kimsesiz olduğunu ve bu durumda daha fazla canı yanmasın diye ona karşı en ufak bir yanlış yapmazdı. Onlar birbirlerini bu denli çok severken neden ölüm ayırdı onları? Aslında üzülmüyorum biliyor musunuz aksine mutluyum. Çünkü Pelin hep derdi eğer biz birgün ayrılacaksak sebebi ölüm olsun derdi. Şu an Burak nerede ne yapıyor hiç bilmiyorum ama acı çektiğinden çok eminim. Şu an elimde olsa herşeyimden vazgeçip Pelin ile Burak'ı tekrar bir araya getirirdim. Gözümü bir saniye bile kırpmadan bir dakika bile düşünmeden yapardım bunu."
Derin bir nefes alıp gözyaşlarımı sildim. Daha fazlasını anlatacak gücüm yoktu.
"Ben... özür dilerim daha fazla anlatamayacağım."
Oturduğum yerden yavaşça kalkıp dizimdeki yastığı koltuğun üzerine koyarken başım dönünce kalktığım yere geri oturdum.
"Hop, hop. İyi misin?"
Kerem'e dönüp gülümsedim.
"Başım...dönüyor..."
Kerem elinin birini bacaklarımın altına diğerini de belime koyup beni kucağına alarak koltuğa yatırdı. Ellerimle başımı ovuştururken gözyaşlarım akmaya başladı.
"Kayra neden ağlıyorsun yapma lütfen?"
"Çok canım acıyor Çağla. Dayanamıyorum. Sürekli Pelin'in ölümüne ben sebep olmuşum gibi hissediyorum. Böyle hissettiğim için kendimden nefret ediyorum. Canım acıyor. Onun şu an yaşadığını ölmediğini bilmeyi o kadar çok isterdim ki sırf onun için bütün dünyayı arayıp Burak'ı bulurdum tekrar eskisi gibi mutlu olsun diye. "
Çağla saçlarımı okşarken Pınar bir bardak su ile bir tane hapı bana uzattı. Yavaşça yerimde doğrulup su ile hapı içtim. Koltukta oturup yastığı kucağıma çektim. Herkes yavaş yavaş giderken dizlerimin üzerindeki yastığın desenlerini incelemeye başladım. Kaan kapıyı kapatırken bende ayağa kalkıp yanıma ilerledim.
"Kaan biraz dışarıda yürüyelim mi?"
"Olmaz küçüğüm hastasın ve hava soğuk daha kötü olursun. "
"Kaan lütfen, lütfen. Sadece yarım saat."
"İyi tamam ama bekle biraz. "
Kaan koşar adım merdivenlerden çıkarken ev botlarımı çıkarıp çoraplarımla birlikte ayakkabımı ayağıma geçirdim. Kaan elindeki hırka ve bere ile yanıma gelip elindeki bereyi kafama geçirip hırkayı da üzerime giydirerek düğmelerini ilikledi. Kaan elimi tutarak beni dışarı çıkardığında soğuk hava yüzümü yakıp geçti. Kaldırımın kenarında yavaş yavaş yürürken başımı Kaan'ın omzuna yasladım.
"Kaan köşedeki marketten çikolatalı süt alalım mı?"
"Tamam alırız prenses. "
Markete girince direkt süt reyonuna ilerleyip iki tane çikolatalı süt alıp kasaya ilerledim. Parasını ödedikten sonra poşete koymadan birini ben aldım diğerini de Kaan'a verdim. Tekrar dışarıda yürümeye devam ederken bir yandan da sütümü içiyordum.
"Yorulduysan eve dönelim. "
"Olur hem çok uykum geldi kendimi çok halsiz hissediyorum."
Kaan elimi omzuma beni kendine çekip dudaklarını alnıma bastırdı. Yavaş yavaş yürüyüp eve ulaşmaya çalıştık ama hiç gitmek istemiyordum. Hem uykum vardı hemde dışarıda gezmek istiyordum. Evin önüne gelince sokak lambasına dayanmış sigara içen Mert'i görünce bakışlarım Kaan'a kaydı. Onunda Mert'e baktığını görünce bakışlarımı Mert'e çevirdim. Durduğu yerde doğrularak adımlarını bize doğru attı ama bir dakika ya Mert sarhoş muydu?
"Tebrikler Kaan Miray ile bizi ayırmayı başardın ama en önemlisi ne biliyor musun ben ilk defa size karışmak istemiyordum ama siz kaşındınız bana da kaşımak düşüyor. "
Bu defa ciddiyim Mert içmişti ve leş gibi kokuyordu.
"Mert sen sarhoşsun ne dediğini bilmiyorsun lütfen git buradan."
"Cık , cık ,cık. Hayır Kayra her sarhoş olan ne dediğini bilmez diye birşey yok. Bak şimdi sana söyleyeceklerimi çok iyi dinle çünkü şimdi söyleyeceklerimi aynen yapacağım. Ben Mert Saraç senin hayatını mahvedeceğim Kayra. Bunu unutma. "
Yanımdan geçip giderken kokusu midemi bulandırmıştı. Kaan kolumdan tutup açtığı kapıdan beni içeri sokunca soluğu banyoda aldım. O pis koku yüzünden içimdekileri çıkarırken gözlerim buğulandı. Aynada kendime baktığımda yüzüm sapsarı olmuştu. Hemen dişlerimi fırçalayıp yüzümü yıkayarak odama döndüm. Yatağa uzanıp üzerimi örterek uyku moduna geçtiğim sırada odamın kapısı tıklatılınca Kaan olduğunu anlayıp kalkıp kapıyı açtım. Elindeki süt ile gülümseyerek bana bakıyordu. Kenara geçip içeri geçmesi için yol verdiğimde masamın kenarındaki sandalyeyi çekip oturarak sütü elime tutuşturdu.
"Merak etme ballı süt. "
"Hmm demek sade süt içmediğimi biliyorsunuz Kaan Bey."
"Tabi. "
Yatağıma oturup sütü içerken Kaan da telefonuyla uğraşıyordu. Sütümü bitirip masanın üzerine koyunca Kaan da telefonunu bırakıp yanıma geldi. Elini alnıma koyarak ateşime bakarak yatağa yatırıp üzerimi örttü.
"Ateşin yok prenses ama sen şimdi uyu sabah her ihtimale karşı hastaneye gideceğiz. Gece kalkıp da pencereyi falan açmak yok zaten ben arada sırada gelip seni kontrol edeceğim."
"Tamam anneciğim sana da iyi geceler. "
"Gece gece canın dayak istiyor herhalde prenses. Sadece üç kelime SUS VE UYU. "
Kaan odadan çıkarken bende örtüye daha çok sarılıp gözlerimi kapattım.

LACİVERTLERİN EFENDİSİWhere stories live. Discover now