8.BÖLÜM

43 11 0
                                    

Paaaattt!
Gözlerimi açtığımda bir şey kırıldığını anladım çıkan sesle. Koşar adımlarla salona indiğimde ayağımın altına bir şey battığını hissederek acıyla bağırdım ve ansızın ayağımı kaldırdığımda ayağımın altında Kaan'ın elinden düşürüp kırdığı bardak parçası ayağıma saplanmış bir şekilde duruyordu. O acıyla kendimi koltuğun üzerine bırakıverdim inleyerek.
"Aaaaa a! Canım çok yanıyor. Ayağımın altı kanıyor."
*Kaan*
-İyi misin Kayra? Kıpırdama ayağına bakacağım. Ben hemen gidip ilk yardım çantasını getireceğim. Özür dilerim, özür dilerim hepsi benim yüzümden oldu. Özür dilerim Kayra.
"Acele et!
Ayağım çok kanıyor, canım yanıyor. Lütfen!"
Kaan getirdiği ilk yardım çantasını açarak gerekli birkaç pamuk, sargı bezi ve tentürdiyot çıkarıp koltuğun kenarına koydu.
*Kaan*
- Kayra dikkatli dur şimdi ayağındaki cam parçasını çıkaracağım. Tamam mı? Canın fazla acımayacak sen sadece dikkatli dur olur mu?
"Lütfen canımı acıtma ayağım çok ağrıyor."
O anki korkuyla Kaan'ın kolunu sıkmaya başladım. Ayağımdaki cam parçası çıkarken tırnaklarımın Kaan'ın tişörtüne geçtiğini hissedip sıkı sıkı kapattığım gözlerimi açtığımda Kaan çoktan ayağımdaki cam parçasını çıkarmıştı.
*Kaan *
- Şimdi biraz canın yanabilir bence sen o koparmaya yemin ettiğin kolumu sıkmaya devam et olur mu Prenses?
"Ama tırnağım koluna geçmiş, çok özür dilerim."
Ayağımın altında hissettiğim tentürdiyot canımı yakınca acı bir şekilde bağırarak Kaan'ın kolunu tekrar sıkmaya başladım. Canım o kadar yanmıştı ki gözlerimden yaşlar aktığını Kaan ayağımı sardıktan sonra farkettim ve elimin tersiyle gözyaşlarımı sildim.
*Kaan*
- Özür dilerim Kayra, gerçekten çok özür dilerim.
"Tamam, sorun değil. Zaten artık fazla acımıyor. Sen bence diğer ayağımda yaralanmadan yerdeki cam parçalarını topla."
*Kaan*
- Ta, tamam tekrar özür dilerim.
"Peki"
Kaan yerdeki cam kırıklarını toplayınca mutfaktan elinde iki tane kahveyle gelip yanıma oturdu ve bu kahveyi özür olarak kabul etmemi söyleyip göz kırptı dudaklarını incelterek.
"Kahve yine nefes. Ellerine sağlık. Galiba özrünü kabul ettim. Teşekkürler kahve için."
*Kaan*
- Afiyet olsun. Bir şey sorabilir miyim?
"Tabi sor."
*Kaan*
- Okula gitmeyi düşünmüyor musun Kayra?
"Okula gitmek mi? Hayır, düşünmüyorum çünkü notlarım o kadar düşük ki hem benim daha doğru dürüst bir hayatım bile yok. Ayrıca artık okumayı düşünmüyorum."
*Kaan*
- Kayra sen ne dediğinin farkında mısın? Şunun şurasında bir dönem sonra üniversite sınavına gireceksin. Saçmalama okula gitmen gerek.
" En yüksek notum 50 iken benden üniversite okumamı mı bekliyorsun. Lütfen saçmalama Kaan ya. "
*Kaan*
- Olsun Kayra, ister ki en yüksek notun 30 olsun, 20 olsun sen çalışırsan başarırsın. Bak hem haftaya karne alınacak. Karneni almaya gitmeyecek misin yoksa?
" Kaan ben yaklaşık iki aydır okula gitmiyorum ve neredeyse ilk sınavların yarısına ikinci sınavlarında tamamına girmedim. Ben nasıl bir karne bekliyorum ki okula gidip karnemi alayım?"
*Kaan *
- Peki karneni almaya gitme tamam ama okula gideceksin tamam mı? Söz ver bana hem söz eğer okula gitmeyi kabul edersen seni sınavlara bizzat kendim çalıştıracağım. Sen yeter ki okula git. Söz ver bana lütfen.
" Benden sana söz ama eğer ben üniversiteyi kazanamazsam seni gebertirim anladın mı? Hem sen de bana söz ver beni ders çalıştıracaksın ben istemesem bile. Tamam mı?"
*Kaan*
-Hahaha ha, benden de sana kocaman söz. Bu arada kahve de soğumuş.
"Sorun değil, ben kahveyi soğukken de içerim."
Yine ve yeniden soğumuş olan kahvemi tek dikişte bitirip yerdeki yumuşak halıya uzandım ve tavanı seyretmeye başladım.
*Kaan*
- Neden yere yattın? Orası rahat değildir.
" Hiç olmadığı kadar rahat. Hem ben yere uzanıp tavanı seyretmeyi çok severim. Sen de denemelisin bence."
Kaan da tek adımla yere inip yanıma uzanarak tavanı seyretmeye başladı. Kafamı Kaan' ın kitaplığına çevirdiğimde o kadar çok kitabının olması beni şaşırtmıştı.
" Kitaplarına bakabilir miyim? "
*Kaan*
- Buyur bakabilirsin ama ben daha çok Dostoyevski okurum tabi senin tarzına aykırı değilse okuyabilirsin bile.
Kaan' a kısa bir tebessüm gösterip hızla yerimden kalkmaya çalışırken sendeleyerek Kaan' ın üzerine düştüğümde ellerimin Kaan' ın göğsünde olduğunu anladığım zaman hızla ellerimi ve bedenimi çekmeye çalıştığımda Kaan'ın ellerinin de benim belimde olduğunu anlayınca gözlerine baktığımda onun da bana baktığını gördüm.
"Ben kitaplara bakacaktım da."
*Kaan*
- Seni neden mi önemsiyordum? Seni neden mi umursuyorum? Sana neden mi yardım ediyordum? Ben seni umursuyorum çünkü sen bana kendimi iyi hissettiriyorsun. Seni önemsiyorum çünkü sana baktığımda senin de benim yanımda mutlu olduğunu ve bir şeyleri biraz da olsa unuttuğunu görüyorum. Sana yardım ediyorum çünkü ben sana bağlanmaya başladım. Çünkü ben senin çektiğin acılara ortak olmak istiyorum. Senin ellerini tutup gözlerinin içine bakmak istiyorum.
"Se, sen ne diyorsun? Bı, bırak beni? Lütfen bırak beni"
*Kaan*
- Olmaz Kayra, eğer seni şimdi bırakırsam bir daha tutamam.
"Kelebeğin ömrünün bir gün olduğunu bile bile onu elde etmek istemen sence de biraz garip değil mi?"
*Kaan*
- Ya ben o ömrü bir gün olan kelebeğe ulaştığımda kelebeğin ömrü uzarsa? Ya ben de o kelebeğin bir günlük ömründe onun ateşiyle kanatlarına dokunarak ölmek istiyorsam? Ya kelebek de beni istiyor ama kendine itiraf edemiyorsa?
Ben kendimi Kaan' ın kollarından kurtarmaya çalışırken o beni daha da yakınlaştırarak kendine yanağıma bir öpücük koydu.
*Kaan*
- Şimdi ödeşmiş olduk demi, hatırlarsan sen de beni hastanede öpmüştün.
Tam kendimi Kaan' ın kollarından kurtarıp ayağa kalkacaktım ki beni tekrar elimden çekip yanağımdan öperek
"Şimdi de sen bana bir öpücük borçlandın prenses" dedi fısıldayarak. Utancımdan ellerimle yüzümü kapattım birkaç dakika. Sonra da arkama bile bakmadan seke seke odama doğru merdivenlerden koşar adım çıktım ve kendimi yatağa atarak yorganı yumruklamaya başladım.
Acaba Kaan'ın bana karşı hissettiklerini ben de ona karşı hissediyor muydum ya da hissetmem gerek miydi? Acaba belki de kelebek ömrünün kısa olup olmadığına aldırmadan uçması gerekti? Benim gidip şuan Kaan'ı tebrik etmem gerekirdi çünkü gerçekten kafamı müthiş derecede karıştırmayı başarmıştı. Birden kulaklarıma salondan adımı seslenen Pınar'ın sesi geldi ve hiç duraksamadan aşağı indim. Pınar korkmuş gibiydi ve galiba ağlamış olmalı ki gözleri de kızarmıştı.
"Pınar ne oldu? Neden bu haldesin? Ağladın mı sen? Pınar söylesene neyin var?
*Pınar*
- Kayra, annen....
" Ne diyorsun Pınar ağlamadan söyle. Ne olmuş anneme? Söylesene Pınar. "
*Pınar*
- Kaza yapmış beni hastaneden aradılar az önce durumu kritikmiş yakınlarının hastaneye gelmesini istiyorlar. Lütfen gidelim Kayra belki de annenin sana söyleyeceği şeyler vardır. Belki de bu anneni son görüşün olabilir. Lütfen gidelim.
" Ben gidemem. Yani ben onu görmeye hazır değilim. Onun bana yaptıklarını, beni bu şekilde bırakıp gitmesini hâlâ unutamamışken ben buna hazır değilim Pınar. Lütfen beni zorlama."
*Pınar *
- Kayra anlamıyor musun durumu kritikmiş diyorum! Hem anneni hastaneye ilk götürdüklerinde sürekli senin adını yani Kayra, Kayra diye sayıklamış. Hiç kimse için değilse de kendin için yap bunu ve ne olur annenin yanına git.
Ne yapacağımı bilemez şekilde gözlerimden yaşların akmasına izin verdim ve yere oturup neden olduğunu bile anlamadığım bir şekilde ağlamaya başladım.
*Pınar*
- Kayra belki de sen burada oturup ağlarken annen orada ölebilir. Anlıyor musun? Kalk ayağa ve benimle hastaneye gel. Artık daha fazla mızmızlanmana izin veremem Kayra.

LACİVERTLERİN EFENDİSİWhere stories live. Discover now