11.BÖLÜM

48 11 0
                                    

Uyanmaya ne kadar dirensem de yavaş yavaş açılmakta zorlanan gözlerimi araladım ve ellerimi yumruk şeklinde yaparak gözlerimi ovuşturdum. Yataktan doğrularak kalktım ve yerde duran pofuduk ev botlarımı giyerek yüzümü ve ellerimi yıkamak için lavaboya girdim. Musluğu açarak elimi soğuk suyun altına koydum ve avucuma aldığım suyla yüzümü yıkadım. Ellerime de lavanta kokulu sıvı sabun dökerek yıkadıktan sonra kahvaltı yapmak için aşağı indim. Masa hazır değildi. Mutfaktan kokular da gelmiyordu üstelik Kaan'da evde yoktu. Nereye gitmiş olabilir ki sabah sabah? Mutfağa kahvaltı hazırlamak için girecekken kapı açıldı ve Kaan kapıda belirdi. Ellerinde poşetler vardı. Belli ki alışverişe gitmişti. Yanına giderek elindeki poşetleri aldım ve masaya bırakıp mutfağa çay koymak için gittim. Aklım sıra kendimi kanıtlamaya çalışıyordum kendi kendime. Bu neyin egosu Kayra? Sen yemek yemekten başka bir şey yapamazsın bunu unuttun mu? dedim kendi kendime. Galiba kafamdaki ampuller yanmıştı. Tabi ki de yandılar. Çünkü internetten çay nasıl pişirilir araştıracaktım. Bu nasıl bir beyin acaba kafatasında sakladığım? "Kız dediğin çay da pişiremiyorsa ölmeli " diyerek aşağılıyordum kendimi. Ama tabi ki de kendi içimde verdiğim savaşa aldırmadan elime telefonu alarak arama motoruna "Çay nasıl yapılır?" yazarak araştırmaya başladım. Rastgele bir siteye girdim ve yazılanları okudum. Çaydanlığın demlik kısmına iki yemek kaşığı çay koyarak yıkadım. Kettle'a da yaklaşık 1 litre su koyarak kaynamasını beklerken çay bardaklarının olduğu tepsiyi hazırlayıp masaya götürdüm. Kettle 'a koyduğum su kaynamış olmalı ki kettleın düğmesi' tık' diye atmıştı. Hızla mutfağa giderek internetteki gibi suyun yarısını demlik kısmına yarısını da alt kısma koyup çayın demlenmesi için tüpün altını yakarak çaydanlığı tüpe koydum. Çayın demlenmesini beklerken mutfakta duran masanın yanındaki sandalyeye oturdum. Mutfak kapısına dayanan Kaan durmuş çaydanlığı izliyordu. Onu görünce ayağa kalktım.
"Sabah neredeydin? Uyanınca seni göremedim."
"Poğaça almak için pastaneye gitmiştim."
Ses tonunda bir değişiklik vardı. Sanki morali bir şeye bozulmuştu. Sorsam mı acaba? Ya da sormasam mı? Ama ya meraktan ölürsem? Ölmem de işte ama yine de merak ediyorum . Neyse ya bilmeden de yapabilirim. Yani sormama gerek yok en azından kendisi söyleyene kadar. Zaten dayanamaz ve söyler. Tüpte kaynayan çayı aldım ve tüpün altını kapatarak salona geçtim. Kaan benden önce masaya oturmuştu. Ben çayları doldururken Kaan'da mutfaktan getirdiği tabağa poğaçaları koyuyordu. Sandalyeme iyice yerleştim ilk defa kendi yeteneğimle yaptığım ama güzel olduğundan emin olmadığım çayımın verdiği özgüvenle. Çayımdan bir yudum alarak içimden çayımı değerlendiriyordum.
"Kayra"
"Efendim"
Acaba ne diyecekti. Kesin içinde tutmaya çalıştığı ama daha fazla tutamadığı şeyi söyleyecekti. Acaba neydi?
"Bugün Mert'in evine gitmesek mi?"
"Neden birden kararını değiştirdin? Sen gitmek istemiştin ama."
"Düşündüm de mantıklı bir karar değil. Hem kime ne ki herkes istediğini düşünsün. Sen benimle ben seninle olduktan sonra."
Bunları söyleyen Kaan olamazdı değil mi? Peki ama neden bu kadar bencil davranıyordu?
"Ama Kaan... Mert gerçekten iyi değil. Duymadın mı telefonda dediklerini? Bence onunla herşeyi konuşmamız gerek. Sence de gitmemiz gerekmiyor mu?"
"Kayra sen ne dediğinin farkında mısın? O adam seni seviyor ve sen de bana onu mu savunuyorsun?"
"Kaan sen kendi ağzınla diyorsun işte. O beni seviyor ama o bu...."
Sözümü bitirmeme bile izin vermeden konuşmaya başladı. Kesin yatağın tersinden kalkmış.
"Ne olmuş seni seviyorsa? Seninde onu mu sevmen gerek? Kayra o adamı bu kadar düşünme! Onun sana dediklerini düşünsene, ne kadar çabuk unuttun."
"Kaan şuan çok bencilce davranıyorsun farkındasın değil mi? Onun bazı şeyleri öğrenmesi gerek. Tabiki de o beni seviyor diye benim de onu sevmem gerekmiyor. Ama bana dediklerini sen duydun. Beni tanıdığı günden beri değişmiş Kaan. Hem de çok..."
"Kayra iyi niyetini anlıyorum ama gitmemiz doğru değil. Hem de doğum gününde. Düşünsene ona doğum gününde böyle şeyler söyleyeceğiz ama yine seni hakaretlere boğacak. Ama eğer onunla konuşmayı çok istiyorsan söyle buraya gelsin. Ama biz o eve gitmeyeceğiz. "
Bu kadar sert davranmasının sebebi ne olabilirdi ki? Bence tamamen yersiz tavır yapıyordu. Çayımı da masada bırakıp odama gitmek için masadan kalktım.
" Sana afiyet olsun. Ben ders çalışmaya gidiyorum. Yedikten sonra çağır ben masayı toparlarım. "
" Kayra nereye gidiyorsun allah aşkına. Otur da yemeğini ye lütfen. Mert yüzünden trip mi atacaksın bana."
"Benim sana trip atmaya hakkım yok. Bir şey söylemeye de hakkım yok. Hem de bana bu kadar şey yaptıktan sonra. O yüzden sen bunları düşünme."
Söylediklerim karşısında başını öne eğdi. Arkamı döndüm ve birkaç basamak merdiven çıktıktan sonra döndüm ve "Bu arada akşam buluşmaya gitmeyeceğim. Senin dediğin olsun." diyerek odama çıktım. Pınar' ı aramak için telefonumu arıyordum ama tabi ki yine mutfakta kalmıştı. Acaba gitmesem mi? Niye ya o benim telefonum gidip onu almalıyım ve Pınar'ı arayıp dertlerimi paylaşmalıyım. Kapıyı açtım ve aşağı inerek telefonumu almak için mutfağa girdiğimde Kaan masayı toplamış bulaşıkları makinaya yerleştiriyordu. Beni görünce elindeki tabağı makinaya bırakarak durdu. Kısa bir süreliğine yüzüne baktıktan sonra telefonumu alıp odama çıktım. Telefonumun kilidini açtıktan sonra Pınar'ı aradım.
Pınar aranıyor...
"Alo Kayra. Nasılsın?"
İyiyim sen nasılsın?
"Ben iyiyim de sen pek iyi değilmişsin gibi geldi sesin. Hayırdır bir şey mi oldu? "
Sana anlatmam gereken şeyler var. Şimdi bir şey sormadan beni dinle olur mu?
"Tamam, anlat. "
Hani bu Mert var ya. Ben onunla parkta buluşmuştum. İşte o gün bu beni öptü. Bana şey dedi beni tanıdığını günden beri çok değiştiğini söyledi. Sonra ben bunları Kaan'a anlattım işte. Ama ağladım. Çünkü Mert yine annem hakkında olumsuz şeyler söyledi. Bende dayanamadım ağlayarak giderken beni tuttu ve çekip öptü. Eve gidince de işte ağladım yine. Kaan da bana beni sevdiğini söyledi. Ben de ona karşı birşeyler hissediyordum ama söyleyemiyordum. Çünkü bilmesini istemiyordum. Ben bu durumu kendime bile söylemezken ona nasıl söylerdim. Kaan tam odadan çıkacakken ben de ona onu sevdiğimi söyledim. Ama nasıl söylediğimi bilmiyorum. O da gelip bana sarıldı işte. Daha sonra Mert bana mesaj attı 'naber' diye. Kaan da bu mesajı görünce onunla konuşup gerçekleri ona söylememiz gerektiğini düşündü. Ben de olur dedim hatta Mertle bile anlaşmıştık onun evinde buluşacaktık. Sonra işte sabah olunca ben kahvaltı yapmak için aşağı indim. Kaan'da poğaça almak için pastaneye gitmişti. Ben de çayı falan, masayı hazırladım. Kaan da gelince kahvaltı yapmak için masaya oturduk ama daha yiyemeden Kaan olay çıkardı. Önce Mertle buluşmayı kabul etti sabahta bunun yanlış olduğunu ve onun evine gitmemizin uygun olmadığını eğer onunla konuşmayı çok istiyorsam eve çağırmamı söyledi. O beni seviyor diye benim de onu sevmem mi gerekiyormuş. Ya Pınar ben böyle biri değilim ki. Bende kahvaltı yapmadan odama çıktım şimdi.
"Ne diyorsun ya, çok şey olmuş ama benim haberim yok nedense. Zaten birkaç gündür beni de aramıyorsun. Yanına gelmemi ister misin?"
Ya işte bu olaylarla uğraştım. Seni de aramaya vaktim olmadı. Eğer yanıma gelirsen çok iyi olur. Hem seni özledim görmek istiyorum.
" Yarım saate kadar gelirim. Hadi görüşürüz. "
Peki görüşürüz.
Telefonu kapattıktan sonra sırtüstü yatağıma uzanıp Pınar'ın gelmesini bekledim. Telefonumun titremesiyle kafamı masaya çevirdim. Mesaj gelmişti... Mert göndermişti.
"Akşam geliyorsun değil mi?"
Şimdi ne diyecektim. Tabi ki de gelemeyeceğimi söylemem en doğrusuydu.
"Maalesef gelemiyorum. Kusura bakma ama doğum günün kutlu olsun."
Gitmem gerekiyor muydu? Allahım neden böyle ikilemde kaldım?
"Neden, kötü bir şey yok değil mi?"
Şimdi ne söylemem gerekiyordu? Bence daha fazla yalan söylemeyip tüm gerçekleri ona söylemeliydim. Beni unutması lazımdı. O ve ben olamazdık ki. Hem ben onu sevmiyordum. Ama onun kalbini de kırmak istemiyordum. İkisini de aynı anda nasıl yapabilirdim bunu bilmiyorum doğrusu. Biraz düşündükten sonra Mert'e tüm olanları anlatan bir mesaj gönderdim.
"Doğruyu söylemek gerekirse ben senin evine tek başıma gelmeyecektim yani Kaan ile birlikte gelecektik. Çünkü seninle konuşmak istiyorduk. Bak Mert ben seni üzmek istemiyorum ama buna mecburum. Lütfen beni anlamaya çalış. Sen ve ben gerçekten olamayız. Çünkü ben seni sevmiyorum. Lütfen sen de beni unut olur mu? Biliyorum zor ama bunu yapmak zorundasın. Hem biz Kaan ile birlikteyiz. Yani seninle olamayız. Lütfen anla. Eğer istersen arkadaş olabiliriz ama senin istediğin gibi olamayız bunu sen de biliyorsun. "
Mesajı gönderdikten sonra sinirle telefonu yatağın üzerine fırlattım. Tam masama oturacakken kapı zili çaldı ve ben hızla merdivenlerden aşağı koşarak kapıyı açtım. Pınar gelmişti. Önce gülümsedim sonra da boynuna sarılıp kahkaha atmaya başladım.
" İyi ki geldin Pınar. Seni çok özledim. Yaa çok mutlu oldum seni gördüğüme."
Galiba Pınar'a biraz daha böyle sarılmaya devam edersem boğulabilirdi. Ellerimi boynundan çekerek kapının önünden salona geçtik ve üzerinden çıkardığı paltosunu elinden alarak askıya asıp tekrar gidip yanına oturdum ve doya doya öptüm Pınar'ı. Onu o kadar çok özlemiştim ki sanki yıllardır görüşmüyoruz gibi. Ama öyle de sayılırdı. Sonuçta üç gündür görüşmüyoruz ve ben onu gerçekten çok özlemiştim.
*Pınar *
-Eee Kaan nerede? Evde değil mi yoksa?
Acaba bu soruyu sormak zorunda mıydı Pınar? Tam bilmediğimi söylemek için dudaklarımı araladığımda Kaan'ın sesi ilişti kulaklarıma.
*Kaan*
- Buradayım Pınar. Hoşgeldin. Nasılsın? diyerek gelip yanımıza oturdu.
*Pınar*
Teşekkür ederim. İyiyim sen nasılsın?
*Kaan*
- İyiyim teşekkür ederim Pınar.
Daha fazla bu konuşmayı sürdürmeden araya girdim. Ama Kaan arada bir bakışlarını üzerimde dolaştırıyordu.
"Pınar hadi gidip mutfakta kek yapalım. Hem çok canım çekti. Hep birlikte yeriz."
*Pınar*
- Ayy gerçekten mi? Bayılırım kek yapmaya. Tabi sen de yemeye bayılıyorsun. Yapmayı sevmiyorsun ki.
Haklıydı ben yapmayı değil yemeyi seviyordum. Ama stres atmak için yiyeceğim şeyi yapmam gerekecekti.
" Haklısın yapmayı sevmiyorum ama seninle yapınca eğlenceli oluyor canım işte. Sen bekle ben gidip üzerimi değiştireyim sonra da markete gidip malzeme alalım." diyerek lafı çevirmiştim. Hızla odama çıktım ve dolabımı açarak siyah dar paça kot pantolonumu ve koyu pembe rengindeki kapüşonlu t-shirtümü çıkararak hızlı hareketlerle üzerimi değiştirdim ve aşağı indim. Aşağı indiğimde Pınar üzerini giyinmiş beni bekliyordu Kaan ise ayakta durmuş bana bakıyordu. Kafamı hızlı bir hareketle Pınar'a çevirdim. Hâlâ Kaan'a kırgındım ama onunla küs kalamıyordum. Hızlı bir şekilde saçımı bağlayarak paltomu ve botumu giydim. Kaan'a döndüm ve "15 dakikaya kadar geliriz merak etme" diyerek evden çıktık. Ona açıklama yapmak bana kendimi iyi hissettiriyordu. Markete geldiğimizde alacaklarımızı daha çabuk şekilde tamamlamak için Pınar yarısını ben de diğer yarısını almak için ayrıldık. Ben gerekli olan malzemeleri alıp kasanın önüne gittiğimde Pınar da arkamdan geliyordu. Kasiyere parayı ödedikten sonra eve gitmek için marketten ayrıldık. Hızlı adımlarla ilerleyerek eve geldik. İçeriye girdiğimizde poşetleri mutfağa bırakıp hızla odama çıkıp üzerimi değiştirdim kirlenmesin diye. Çıkardıklarımı hızla dolabıma tekrar koydum ve aşağı inerken Kaan merdivenlerden yukarı çıkarken karşılaştık. Yüzüne bakmamak için kafamı öne eğdim. Yanından geçerek aşağıya indim Pınar'ın yanına. Hemen gerekli olan şeyleri çıkarıp kek hamurunu hazırlayıp fırına koyduk. Kekin yanında içmek için de Pınar çay pişirdi. Aslında bana söylemişti çayı yapmamı ama internetten bakıp yaptığımı öğrense alay ederdi benimle. Kek pişmişti, çayda hazırdı. Tabaklara kekleri koydum, Pınar da çayları doldurduktan sonra salondaki masaya oturduk hep birlikte. Kaan tam karşımdaki sandalyede oturuyordu. Onunla göz göze gelmemek için kafamı kaldıramıyordum. Neyse ki Pınar Kaan'a bakmamı engelleyecek konu açmıştı ama Kaan'ın dahil olmayacağı bir konu değildi ne yazık ki. Çünkü konu Mert idi...
*Pınar*
- Kayra, birşey sorucam.
"Efendim, sor"
*Pınar*
- Şey, Mert ile konuştun mu? Yani en son olanlardan sonra?
Kızım bu nasıl bir soruydu ya hemde Kaan'ın yanında. Gözlerimi ayırarak Pınar'a bakınca Kaan da bana bakıyordu vereceğim cevabı merak ediyormuşçasına. Biraz durduktan sonra Pınar'a döndüm.
"Konuşmadım. Konuşmak da istemiyorum zaten. Tamam bana ilk başlarda kötü şeyler söyledi, sonra bana karşı olan duyguları iyi yönde değişti hatta beni sevmeye başlamış, beni tanıdıktan sonra çok değişmiş ama bu bana söylediği kötü sözleri yok saydırmıyor değil mi? "
*Pınar *
- Ama Kayra değiştiğini sen de söylüyorsun. Bence ona arkadaş olarak bir şans vermelisin. Yani belki seninle arkadaş olursa belki de daha iyi olur. Hem yeni arkadaşlar edinmek bu kadar da kötü bir şey değil.
Pınar'a cevap vermek için dudaklarımı araladım ama Kaan benden önce davrandı.
*Kaan*
- Bak Pınarcığım, yeni arkadaşlar edinmek tabiki de güzel ama söz konusu Mert'in arkadaşlığı olunca pek de güven vermiyor.
*Pınar *
- Anlıyorum Kaan ama sence de çok önyargılı davranmıyor musun? Bu dönemde Kayra'nın arkadaş edinmesi bence de iyi olacaktır.
*Kaan*
- Pınar sen de biliyorsun ki Mert Kayra'ya defalarca kötü şeyler söyledi. Kayra'ya annesi hakkında çok kötü şeyler söyledi. Sonuçta böyle şeylerin olmasını Kayra istemedi. Bunun farkındaydı kendisi de. Sence ben önyargılı mıyım? Ben Kayra'yı o adamla paylaşamam.
Gözlerimden yaşlar süzülmeye başlamıştı. İkisi de haklıydı ama benim onunla konuşmam gerekiyordu. Biraz durduktan sonra kafamı önümden kaldırmadan konuştum.
"Gideceğim... Mert'in evine gidip onunla konuşacağım. Benden uzak durmasını söyleyeceğim."
Kafamı kaldırdığımda Kaan gözlerini üzerime dikmiş bana bakıyordu.
*Pınar *
-Tek başına mı gideceksin Kayra?
Kaan söze girdi ve konuşurken bile bana bakıyordu ama gözleri öfkeliydi.
*Kaan*
-Hayır, ben de gideceğim.
Ne! Kaan da mı gelecekti. Önce gelmeyeceğim demişti şimdi de geleceğim diyor. Bu da ne demek oluyor şimdi?
"Hayır, Kaan sen gelmeyeceksin. Ben gideceğim. Eğer isterse Pınar gelebilir ama bu sorunu benim halletmem gerek tamam mı? Daha fazla uğraşmak istemiyorum."
Kaan öfkeli bir şekilde bana bakıyordu. Birden çenesinin gerilediğini anlayınca bakışlarımı ondan kaçırdım. Masadan kalktı ve merdivenlerden yukarı çıktı.
*Pınar*
-Ben gelirim seninle. Saat kaçta gidelim?
" 7:00 uygun. "
*Pınar *
- Yarım saat var hadi gidip giydirelim seni. Ben bu kıyafetlerle giderim. Alt tarafı konuşacağız zaten.
Masayı toparladıktan sonra birlikte odama çıktık. Ne giyeceğimi seçmek için dolabı açtım. Aslında o kadar çok kıyafetim olmadığı için çok fazla seçim yapmamı gerektirecek kıyafetlerim de yoktu. Zaten alışveriş yapmaktan hoşlanmıyorum kıyafet konusunda. Siyah dar paça pantolonumu çıkardım ama üzerine ne giyeceğim konusunda kararsızdım. Pınar elindeki beyaz gömleği bana gösterdi. Gömleğin omuz kısmında nakışlı gül resmi ve yeşil yapraklar vardı ve gayet hoştu. Hemen üzerimi değiştirdim ama Pınar gömleğin alt tarafında iliklediğim gömlek düğmelerini açtı ve gömleğimi göbeğimin üzerine getirip bağladı. İlk başlarda itiraz etsem de Pınar'ın ısrarlarına dayanamadım ve ayakkabı olarak da siyah parlak kalın topuklu ve parmak uçları açık bir ayakkabı giydim. Saçlarımı da açtım ve uçlarını hafif su dalgası şeklinde kıvırcık yaparak kırmızı oval şeklindeki küpelerimi de kulağıma taktım. Ben yüzüme pudra sürerken Pınar aşağı inip su içeceğini söyleyerek odadan çıktı. Pudrayı sürdükten sonra eyeliner sürdüm gözlerimin üzerine. Aynaya nasıl olduğumu görmek için baktığımda Kaan kapıyı açarak odama girdi. O bana bakıyordu ben de ona. Ama birşey yapıp dikkatimi dağıtmam gerekiyor diye düşünürken bana doğru yürümeye başladı ve tam karşımda durdu. Elleriyle çıplak belimi kavrayınca irkilerek kendimi geriye iterken duvara yapıştığımı farkedip durdum ve kafamı kaldırıp Kaan'a baktım.
*Kaan*
- Özür dilerim.
"Ne?"
*Kaan*
- Sana söylediklerim için özür dilerim. Seni üzmek istemiyorum beni affedebilecek misin bilmiyorum ama ben çok özür dilerim Kayra.
Kafamı tekrar öne eğdiğim sırada Kaan eliyle kafamı kaldırdı ve ona bakmamı sağladı. Ona karşı soğuk davranamıyordum ama beni de çok üzmüştü. Bir anlığına da olsa yaşananları unutmaya karar verdim ve Kaan'a gülümsedim. Aşağı inmek için çantama telefonumu koydum ve kapıyı açacakken Kaan elimi tutup beni durdurdu. Ona döndüğümde bana bakıyordu.
*Kaan*
-Artık bana sarılmayacak mısın?
Şimdi ne yapmam gerekiyordu? Ona sarılmalı mıydım? Tek adımla yanına ulaştım ve ellerimi beline iliştirerek sarıldım. Biraz durduktan sonra Kaan'ın ellerini belimde hissedince irkilerek bir adım daha ona yaklaşınca ayağına bastığımı farkedip kendimi geri çekmeye çalışırken Kaan kıkırdıyordu. Kafamı kaldırdım ve dudağımı kıvırdım.
*Kaan*
- Sence de ayağıma basman için erken değil mi?
Ne demek oluyordu şimdi bu? Ne demeye çalışıyordu? Kendimi bir adım geriye çektim ve trip atarmışçasına gözlerimi devirdim. Eliyle omzuma dokunarak "Bir trip daha kaldıramam lütfen bana trip yapma olur mu? Ben senin sesini özlüyorum." deyince gülümsedim ve ayağına bilerek basıp aşağı indim. Pınar ben aşağı indiğimde mutfaktan çıkıyordu, Kaan da arkamdan geliyordu. Salona Pınar'ın yanına inince gitmek için paltomu üzerime geçirdim ve Kaan'a sarılıp evden çıktım. Ve evden çıktığımızda telefonum çalıyordu. Kaan arıyordu. Evden çıkalı bir dakika bile olmamıştı neden arıyordu acaba? Telefonu açınca ne olduğunu sordum.
"Ne oldu? Daha evden çıkalı bir dakika bile olmadı."
*Kaan*
- Endişeliyim. O adama güvenemiyorum Kayra. Lütfen kendine dikkat et olur mu? Ve lütfen bir şey olursa beni ara.
"Abartma Kaan, ne olacak. Hem sen beni merak etme ben eve geleceğim zaman seni ararım beni almaya gelirsin olur mu?"
*Kaan*
- Gelirim ama sen kendine yine de dikkat et olur mu?
"Tamam biz geldik kapatmam gerek görüşürüz."
Telefonu kapattıktan sonra kapıya vurdum ve birkaç dakika sonra kapıyı Mert açınca şaşırmıştı. Üzerinde siyah kot pantolon ve üzerinde beyaz gömlek vardı. Gömleğin kollarını dirseklerine kadar katlamıştı ve pantolon bacaklarını hafif sıkmıştı ama oldukça iyi görünüyordu. İçeriden müzik ve insan sesleri geliyordu ama rahatsız edecek şekilde değildi. Bize gülümseyerek içeri girmemizi işaret etti zümrüt yeşili gözleriyle. İçeri girdiğimizde paltomu çıkarıp askıya astım ve Pınar ile birlikte salondaki beyaz köşe koltuğuna oturduk. Evinde zengin denebilecek kadar şık giyinen bir çok insan vardı ve giyimlerine bakılırsa zenginlerdi galiba. Mert elinde iki bardakla yanımıza gelip oturdu ve elindeki bardağın tekini bana diğer tekini de Pınar'a uzattı. İçmeden önce ne olup olmadığını sordum.
"Bu ne?"
*Mert *
- Vişne suyu. İçki ve benzeri şeyler içemezsin diye düşündüm o yüzden bunu getirdim ikinize de dedi gülümseyerek.
Kafamı olumlu anlamda sağa sola sallayarak vişne suyunu yudumlarken Mert bana bakıyordu. Kafamı ona çevirdiğimde bakışlarını kaçırmasını beklerken hâlâ bana bakıyordu o. Pınar'a döndüm ve ne zaman konuşmam gerektiğini sordum.
"Sence ne zaman konuşmalıyım Mert ile?"
*Pınar*
- Bence sakin bir yere gidip konuşun ve bizde gidelim. Çünkü burası iyice sıkıcı bir ortam olmaya başladı. Hem şu insanlara baksana hepsi kafayı bulmuş. Böyle bir yerden ne bekliyordun ki?
Mert'e konuşmak istediğimi söylemek için kafamı çevirdiğimde yoktu.
"Pınar ben Mert'e bakıp geliyorum hem bulursam onunla konuşacağım. Sen istersen gidebilirsin sıkılmış gibisin."
*Pınar*
- Aslında gitmeyi istiyorum ama seni bu yerde yalnız bırakamam.
"Peki sen benim telefonumdan Kaan'ın ara eve geleceğimizi söyle gelip bizi alacaktı çünkü. Ben de gidip Mert ile konuşayım." diyerek ayağa kalktığımda başım dönüyordu hafiften. Salona göz gezdirdim Mert'i görebilmek için ama yoktu. Salonun sonundaki merdivenlerden aşağı inerken" Mert! Mert! "diye sesleniyordum Mert'e. Merdivenlerin sonunda geniş bir salon gibi yerde koltukta oturan Mert'e ilişti gözlerim. Yanına giderken hâlâ başım dönüyordu. Kesin bana verdiği vişne suyunun içine başka bir şey koymuştu. Yanına gittim ve konuşmak istediğimi söyleyip oturdum. Bana bakınca gülümsedi.
"Sana bişeyler söylemek istiyorum. Sus ve beni dinle. Biz seninle olamayız. Sevgine saygı duyuyorum ama biz olamayız. Sen bana zamanında çok kötü şeyler söyledin ben bunları unutmadım ama unutsam bile ben Kaan'ı seviyorum. Lütfen bunu anla olur mu? Tekrar doğum günün kutlu olsun ama gitmem gerek. "diyerek ayağa kalktığımda elimden tutup beni durdurdu. Ona döndüğümde ufak bir sarsıntıyla düşer gibi oldum ama Mert belimdeki eliyle beni tuttu. Elini belimden iterek ona baktım tekrar. Bana biraz yaklaştı ve kulağıma fısıldadı.
*Mert*
- Ben seni seviyorum ve bu hep böyle kalacak. O yüzden benden unutmamı bekleme olur mu? diyerek boynuma ufak bir buse kondurunca onu iterek merdivenlerden çıkmaya başladığımda arkamdan geliyordu ve beni elimden tutunca dengem sarsıldı ve düşecekken belimden tuttu. Kaan merdivenin başında belirince ona gülümsedim ve koşarak yanıma gelip beni Mert'in yanından yanına çekerek Mert'e sanki uzun zamandır yapmak istiyormuş ama içinde kalmış gibi sert bir yumruk attıktan sonra beni kucağına alarak merdivenlerden çıkmaya başladı. Ellerimi boynunda birleştirdim ve kafamı göğsüne yasladım.
"Benim başım dönüyor. En son sadece bir bardak vişne suyu içtim. Gerçekten içki içmedim Kaan yemin ederim."
*Kaan*
- İnanıyorum sana Kayra. Sen kapat gözlerini seni eve götürüyorum. Gidince sana kahve yaparım kendine gelirsin.
Gözlerim kapanmak istemiyordu ama ben uyumak istiyordum. Kafamı kaldırdığımda Kaan'ın parlak, çekici ve bir o kadar da büyüleyici lacivert gözleri bana bakıyordu. Ona gülümsedim ve kafamı tekrar göğsüne yasladım. Kapının yanındaki askıdan paltomu Pınar alarak üzerime örttü ve Kaan'da beni arabanın arka koltuğuna yatırıp kapıyı kapattı. Pınar ise ön tarafa oturdu. Önce Pınar'ı evine bıraktık yani kendi evi değildi. Anneannesiyle kalıyordu. Çünkü annesi kalp krizinden ölmüş Pınar küçükken, babası da onları bırakıp gitmiş. Yaklaşık 15 yıldır anneannesiyle kalıyor. Eve girdiğimizde Kaan beni üzerimi değiştirmem için odama çıkardı ve kendisi de kahve yapmak için aşağı indi. Başım hâlâ çok dönüyordu. Galiba içtiğim şey bana çok kötü bir etki yapmıştı. Üzerimi değiştirdim ve ayağıma ön tarafında unicorn olan açık mavi rengindeki ev botlarımı geçirerek hava almak için pencereyi açıp önüne oturdum. Kapı açılınca elinde iki fincan kahveyle Kaan belirdi. Onu görünce ayağa kalkmaya çalıştım ama başım gerçekten çok dönüyordu. Kahvemi pencerenin kenarına bıraktı içmem için ve kendisi de yatağımın kenarına oturarak yudumlamaya başladı kahveyi. Kahveden birkaç yudum aldıktan sonra bardağı Kaan'a uzattım ve o da alıp iki bardağı da masanın üzerine koydu. Yatağıma uzanmak için ayağa kalktığımda başım döndü ve popomun üzerine yere düştüm. Kaan beni yerden kaldırınca midem bulandı ve koşarak banyoya gittim içimdekileri çıkarmak için. İçimdekileri çıkardıktan sonra soğuk suyla defalarca yüzümü yıkadıktan sonra lavabodan dışarı çıktığımda Kaan kapının önünde beni bekliyordu. Beni kucağına alarak yatağıma yatırdı ve üzerimi örterek geri geleceğini söyleyip kahve bardaklarını da alıp odadan çıktı. Yatağın içinde oturdum ve kucağıma pofuduk yastığımı alıp kafamı içine gömdüm. Kaan tekrar odaya girdiğinde üzerinde gri üzerinde siyah ve beyaz kareleri olan penye bir gecelik takımı vardı. Yanıma oturdu ve kafamı gömdüğü pofuduk yastığımı alarak beni yatağa yatırdı tekrar. Bileğimdeki siyah toka ile saçımı topuz yaptım ve kafamı yastığa koyarak üzerimi yorgan ile örttüm.
"Başım dönüyor... Çok dönüyor... Kangurular koşuşturuyor beynimde... Çok dönüyor..."
*Kaan*
- Sabaha kadar geçer hadi kapat gözünü de uyu artık.
"Off Kaan ya uykum yok işte, niye zorluyorsun beni. Ben bugün şarkı söylemek istiyorum hem de yatağın üzerinde zıplayarak. O yüzden bana uyu deme tamam mı Lacivertlerin efendisi?"
*Kaan*
- Lacivertlerin Efendisi mi?
"Evet, Lacivertlerin Efendisi, çünkü gözlerin lacivert ve gerçekten çok güzel görünüyorlar. Keşke benim olsa..."
Anlaşılan kafam iyice güzel olmuştu. Yataktan kalkarak yatağın üzerine çıktım ve zıplamaya başladım bağırarak. Neden yaptığımı bilmiyorum, kendimi durdurmak istiyordum ama birşey sanki buna engel oluyordu ve daha çok bağırmam gerektiğini ve zıplamam gerektiğini söylüyormuşum gibi beni tetikliyordu. Topuz yaptığım saçımı açtım ve daha çok bağırarak zıplamaya devam ettim. Birşey ayağıma dokunuyordu, tam bilek kısmına." Aaaaa! "birşey beni ayağımdan tutup çekti. Elim; kısa, yumuşak ve mis kokulu saçların içindeydi. Bedenim ise kas yığını bir vücudun üzerindeydi ve saçlarım da o bedene ait olan suratın üzerindeydi. Ellerimi üzerinde olduğum kas yığını vücuda ait olan kafadaki saçlardan çekip kendi saçlarımı kafamın arkasına ittim ve gözlerimi Kaan'ın saçlarına dikip tekrar elimle dokunduğumda gerçekten çok yumuşak olduğunu farkettim ve ellerimi saçlarından çektim. Başım daha da kötü dönüyordu ve gözlerim kapanmakta ısrar ediyordu.
*Kaan*
- Hâlâ uyumakta diretecek misin? Yoksa böyle durup bana mı bakacaksın?
"Sana ne dedim ben! Benim uykum yok Lacivertlerin Efendisi. O yüzden sus ar..."
Kafamın kas yığını vücudun göğsüne düşmesiyle ve gözümün kapanmasıyla sözüm kesilmişti. Gözlerim yavaş yavaş kapanırken bir çift elin belimi sardığını hissedince gözlerimi araladım ve hâlâ kas yığını vücudun üzerindeydim ve o beden bundan hiç rahatsız gibi durmuyordu. Elimi yavaşça kaldırdım ve o yumuşak saçları okşamaya başladım uykulu ve bitkin bedenime karışmış ruh halimin verdiği sinerjiyle. Gözlerim kapanıyordu ama ellerim hâlâ o yumuşak saçlardaydı.
"Kaan'ın ağzından ;
Kayra'nın gözleri kapandığında bile elleri hâlâ saçlarımdaydı. Kulağındaki kırmızı oval şeklindeki küpeleri kulağını acıtmasın diye çıkarırken yüzünü buruşturduğunu farkedince yüzüme büyük bir gülümseme yerleştirdim. Kayra'yı yastığına yerleştirdim ve yüzüne düşen saçlarını elimle arkaya iterek bir süre onu izledim ve aklıma Mert'in kollarındaki hali gelince çok sinirlendim ve çenemin gerildiğini hissedince Kayra'nın sayıklaması bakışlarımı ona çevirmemi sağladı. "Başım dönüyor, çok..." diye sayıklıyordu. O adam kesin içeceğin birşeyler karıştırmıştı. Yoksa Kayra vişne suyu içince sarhoş olamazdı. Kayra'ya geçen gün söylediklerim yüzünden hâlâ pişmanım. Dirseklerimden destek alarak yatakta doğruldum ve masanın üzerindeki bir bardak suyu alarak içtim. Kahveden dolayı uykum kaçmıştı ve yataktan kalkarak pencerenin önüne geçtim ve dışarıyı izlemeye başladım ama saat bayağı geç olmuştu... 2:45... İnadımı yenerek tekrar yatağa döndüm ve Kayra'nın dudaklarına ufak bir buse kondurdum iyi geceler öpücüğü anlamında. Sonra da elimle Kayra'nın elini tutup kafamı yastığıma koyarak gözlerimi kapattım. Göğsümde ve bacaklarımın üzerinde hissettiğim ağırlıkla açtım gözlerimi saat 3:57'yi gösterirken. Göğsümdeki ağırlık Kayra'nın kafası ve yine aynı şekilde bacaklarımın üstündeki ağırlık ise Kayra'nın dizlerine kadar açılmış eşofmanından gözüken çıplak bacaklarıydı. Açılan bacağını örttüm ve elimle beline sarılarak kendime yaklaştırdım biraz daha. Yakından öyle güzel görünüyor ki yüzü, pürüzsüz, beyaz ve alnına düşen kahverengi renkteki kahkülleri kadar zarif ve hoş. Yatakta öyle deli uyuyordu ki arada bir de karnıma ayağıyla vurmayı da unutmuyordu. Karnıma bidaha ayaklarıyla vurmasın diye iki ayağımın arasına sıkıştırdım ayaklarını canı yanmayacak şekilde. Ellerimle saçlarını okşarken bir şeyler söyledi. "Ayaklarımı daha ne kadar tutacaksın orada. Biliyorsun ki onlar bana lazım sana vurabilmem için" dediğinde ayaklarını serbest bıraktım ve elleriyle yataktan destek alarak bana doğru eğildiğinde bile hâlâ başının döndüğünü farkedebiliyordum ve ellerimle belini sararak destek verdim ona. Biraz daha yaklaşınca birşeyler fısıldadı. "İyi geceler öpücüğü öyle mi olur Lacivertlerin Efendisi" dedi ve biraz daha yaklaştıktan sonra dudaklarıma büyük bir öpücük bıraktı. Daha sonra tekrar kafasını göğsüme dayadı ve konuşmaya başladı. "Ben sadece vişne suyu içtim ama içki içmedim Kaan, lütfen bana inan olur mu? Hem ben zaten hiç içki ve o tarzda birşeyler içmedim içmem de." parmağımla dudağına dokundum susması anlamında ona inandığımı göstermek için sıkıca sarıldım ve ellerimle saçlarını okşadım. Birkaç dakika sonra baygın gibi tekrar gözlerini kapattı ve ayağıyla karnıma vurup kıkırdadı. Onun bu halleri beni eğlendiriyordu. Bana trip atmasındansa beni dövmesini tercih ederdim. Gerçekten onu çok seviyorum, hem de çok seviyorum. "

LACİVERTLERİN EFENDİSİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin