10.BÖLÜM

63 12 0
                                    

Vücudumun büzüşmesiyle açtım gözlerimi. Çok üşüyordum ve dışarıda sağanak yağmur yağıyordu. Yorgan almak için dolabı açtığımda pikeden başka bir şey yoktu. Saate baktığımda da uyanmak için çok erken bir vakitti... 6:15... Yatağımdan kalkarak merdivenlerden aşağı yorgan aramaya indim ve Kaan'ın koltukta uyuduğunu görünce bir hayli sessiz olmaya çalıştım ta ki ayağım takılıp ta yere çakılana kadar. Hızla yerimden kalktım ve o anda Kaan gözlerini açarak kafasını kaldırıp bana baktı.
"Şey, ben çok üşüdüm de yorgan almak için inmiştim aşağıya. Özür dilerim seni uyandırmak istemezdim. Şey, bu arada yorgan ve ya kalın bir şeyler var mı? Yukarısı çok soğuk da... Yağmur yağıyor dışarıda."
*Kaan*
- Önemli değil. Benim odamda var. Ben veririm sana.
" Çok teşekkür ederim ama biraz daha çabuk olursan sevinirim. Çünkü çok üşüyorum da. "
*Kaan*
- Pekii, hadi yukarıya çıkalım. Benim odamda var. Keşke beni uyandırmak yerine direkt gidip odamdan alsaydın.
"Ben başkalarının odasına izinsiz girmeyi sevmiyorum da. O yüzden girmek istemedim."
*Kaan*
- Ben başkası değilim o yüzden benim odama istediğin zaman girebilirsin. Al bakalım yorganı.
Odaya girerken arkamdan Kaan'ın geldiğini de farkettim. Yatağıma uzandım ve Kaan'ın üzerimi örteceğini zannettiğim anda kendiside yanıma uzanarak yorganı üzerimize örttü.
"Sen, neden burada uyuyorsun?"
*Kaan*
- Havanın çok soğuk olduğunu sen söylemiştin prenses, evde de tek bir tane yorgan olduğuna göre hava da soğuk salonda uyumama razı mı olacaktın?
"Kusura bakma düşünemedim Kaan Bey!" dedim somurtarak. Arkamı Kaan'a döndüm ve gözlerimi kapatarak uyumaya çalıştım ama uykum kaçmıştı ve ben uyumak istiyordum. Zorla da olsa gözlerimi kapatarak uyumaya çalışıyordum ama galiba başarılı olacağım pek söylenemezdi çünkü yatakta bir sağa bir sola dönerek Kaan'ın da uyumasına engel oluyordum. Hızla yataktan kalkarak mutfağa gidip kendime koyu bir kahve yaparak ders çalışmak isteği doğurdum içime. Yaptığım kahvemi de alarak odama çıktım ve masaya oturarak ders çalışmaya başladım. İlk olarak en başarısız olduğum dersleri aldım önüme ve tabi ki matematikten başladım çalışmaya. Kitabın ilk sayfasından okumaya başladım ve önemli bulduğum yerlerin altını çizerek küçük ve yapışkanlı kağıtlara yazarak duvara yapıştırdım. Kahvemi içmek için elimi uzattığımda kahvemin masada olmadığını anlayınca kafamı kaldırdım ve Kaan yanı başımda durmuş beni izlediği yerde kahvemi de yudumlamayı ihmal etmiyordu.
"Sen, benim kahvemi içiyorsun."
*Kaan*
- İtiraf etmeliyim ki çalışma tekniğin güzel ve kahven daha da güzel. Üstelik benim yaptığım kahveden bile.
Kaan'ın bu sözlerine karşılık ufak bir tebessümle karşılık verdikten sonra masanın ucunda duran test kitabı alarak konuyu pekiştirmeye çalışıyordum. O sırada Kaan yanımdaki sandalyeyi kendine doğru çekerek oturdu ve elimden kalemi alarak okuyarak geçtiğim konuyu bana örneklerle anlatmaya başladı. Onu öyle bir dinliyordum ki konuyu çok iyi anladığımı farkedip test çözmeye başladım. Kendimi ders çalışmaya öyle kaptırmışım ki Kaan'ın yanımdan kalkıp gittiğinin, telefonumun tam 12 tane cevapsız aramayla dolduğunun farkında bile değildim. Hemen telefonu elime alarak cevapsız çağrılara baktığımda beni sürekli Pınar aramıştı ve merak edip hemen Pınar'ı aradım.
" Alo, Pınar iyi misin? Beni o kadar çok aradığını görünce merak edip aradım."
*Pınar*
- Kızım senin bu telefonun nerede de duymadın o kadar çok çağrıyı? Neredeyse sana bişey olduğunu düşünüp eve gelecektim ya!
"Tuhaf olabilir ama ders çalışıyordum ve gerçekten duymadım aradığını. Eğer duysaydım açardım. Affettin mi beni?"
*Pınar *
- Hmmm, bi düşünmem gerek acaba seni affedebilir miyim? Buldum galiba! Eğer öğle yemeğini benimle dışarıda birlikte yersen seni belki affedebilirim.
" Ama ben ders çalışacaktım. Tamam neyse sen daha fazla sinirlenmeden kabul etmeliyim. Tamam sen bana gideceğimiz yerin konumunu atarsın. Bu arada sen beni neden aramıştın?"
*Pınar*
- Öylesine aramıştım. Kaç gündür seni görmediğim için özledim sesini duymak istedim ama siz bir türlü telefona bakmak istemediniz herhalde Kayra Hanım.
" Ama gerçekten duymadım. Hem daha telefon kullanmaya bile doğru düzgün alışamadım. "
*Pınar *
- Tamam, tamam şaka yaptım. O zaman saat 1 de görüşürüz. Ben sana konum atarım. Sana iyi çalışmalar. Görüşürüz.
"Görüşürüz"
Telefonu kapattıktan sonra tekrar test çözmeye başladım. Biraz daha soru çözdükten sonra kitaplarımı masanın üzerinde bırakarak giyeceğim kıyafetlerimi çıkardım çantamdan. Daha sonra da aşağıya inerek Kaan'a öğle yemeğinde evde olmayacağımı söyleyecektim.
"Kaan ben öğle yemeğinde evde olmayacağım. Pınar ile birlikte dışarıda yemek yiyeceğiz."
*Pınar *
-İyi fikir. Hem sana da değişiklik olur. Bence de gitmelisin. Saat kaçta gideceksin? Ona göre seni ben bırakırım.
"Saat 1 de buluşacağız ama nerede olduğunu bilmiyorum. Çünkü Pınar daha konum atmadı. Yani konum atacak."
*Kaan*
- Peki, sen konumu atınca söyle ben götürürüm seni.
"Sen zahmet etme ben giderim ya bi şekilde. Düşünmen yeterli benim için."
*Kaan*
- Sorun değil ya ben bırakırım seni. Bu konu burada kapanmıştır. Nokta.
"Tamam itiraz etmiyorum. Sen yemek mi yaptın? Mutfaktan yemek kokuları geliyor da"
*Kaan*
- Evet ama sen zaten dışarıda yiyecekmişsin. Makarna...
"Ee, ne duruyorsun o zaman hadi masayı hazırlayıp yiyelim. Hem ben çok acıktım. Artık kendimi ders çalışmaya nasıl kaptırdıysam saatin 12 olduğunu bile farketmemişim. O yüzden bu açlığın üzerine bir orduya yetecek kadar yemek yeme iştahına sahibim."
*Kaan *
- E hadi o zaman masayı hazırlayalım. Galiba yavaş yavaş senin midesiz olduğunu düşünmeye başlıyorum prenses.
" Hahaha çok komik. "
Masayı hazırlayıp sandalyeme oturduğumda masada ketçap ve mayonez olmadığını farkettim. Ben hangi tür makarna olursa olsun mutlaka ketçap ve mayonezle birlikte yerim.
"Ketçap ve mayonez var mı?"
*Kaan*
- Var da, sen domatesli makarnaya ketçap ve mayonez sıkmayı düşünmüyorsun değil mi?
"Yoo, gayet de düşünüyorum. Hem midesiz olduğumu sen söylememiş miydin?"
*Kaan*
- Dolapta...
Masadan kalkarak mutfağa gidip dolabı açtım ketçapla mayonezi dolaptan alarak tekrar masaya oturdum.
Tabağımı önüme çekerek bolca ketçap ve mayonezi gezdirdim makarnanın üzerinde. Sonra da çatalımı elime aldım ve makarnayı hızlı bir şekilde yemeye başladım. Tabağımdaki makarnayı bitirdiğimde peçeteyle ağzımı silip, suyumu içerek masadan kalktım ve merdivenlerden çıkarken arkamı dönüp Kaan'a seslendim.
"Ellerine sağlık. Makarna çok lezzetliydi."
Sonra da hızla odama çıkıp üzerimi değiştirip saçımı yaptıktan sonra Pınar'ın bana gönderdiği konuma bakıp Kaan'a göstermek için aşağıya indim tekrar. Üzerime ince askılı desensiz sade bir tişört giydim ve üzerine de kırmızı üzerinde siyah kareleri olan ve omuzları taş işleme olan gömleği geçirerek önünü açık bıraktım . Altıma ise siyah kot ve dar paça bir pantolon geçirdim. Saçımı ise havadan at kuyruğu şeklinde bağlayarak uçlarını maşa ile kıvırcık yapıp gözlerimin üzerine ince bir eyeliner çekip suratıma hafif olarak sürdüğüm pudrayla , karanfil ve gül kokusu esanslı sıktığım tabiri caizse üzerime boca ettiğim hoş kokulu parfümümle kendimi öğle yemeğine hazır hissediyordum. Kaan'a konumu gösterdikten sonra hızlı hareketlerle paltomu ve botumu giyerek dışarıya çıktım. Kaan'da yanımda belirince arabaya binerek Pınar'ı arayıp yola çıktığımı söyledim ve gerçekten gideceğim yeri çok merak ediyordum. Daha önce gitmediğim bir mekandı. Araba durunca merakıma yenik düşerek etrafa göz gezdirmeye başladım nerede olduğumu anlamaya çalışarak. Daha sonra Kaan'a teşekkür ederek arabadan indim ve yolun karşısında Pınar'ı görünce sevincim kat ve kat artmıştı. Kaan'a ufak bir tebessümle birlikte hoşçakal der gibisinden el salladım ve Pınar'ı izlemeye başladım. Pınar yanımda belirince ona sarılıp gideceğimiz yer hakkında soru sormaya başladım. Neyse ki fazla meraklanmadan bir restauranta girip boş olan herhangi bir masaya oturduk ve masaya gelen garsona büyük boy bir tane pizza sipariş ettik. Pizza gelene kadar ben Pınar'a Mert'i anlattım. Şöyle bir karara varmıştık. Yemekten sonra Mert'i arayıp onunla buluşarak benimle uğraşmaması hakkında uyaracaktım ve ondan olanlar için tekrar özür dileyecektim. Neyse ki pizza masaya gelince daha fazla dayanamayarak ellerimize birer dilim alarak iki ısırıkta yedik. Galiba Kaan haklıydı. Ben tam bir midesizdim. Bir dilim İki dilim derken pizzayı bitirdik ve kolalarımızı da içtikten sonra hesabı ödeyip çıktık. Sırada Mert vardı. En zor ve yorucu olan şey... Fikrimden vazgeçmeden telefonu elime alarak Mert'in numarasını tuşladım elimdeki karta bakarak. Daha sonra arama tuşuna bastım ve telefon ikinci çalışta açılınca sanki benim kendisini arayacağımı önceden biliyormuş gibi alaycı bir ses tonuyla " Oooo, Kayra Hanım. Siz beni arar mıydınız?" dedi. Dişlerimi sıktım ve çenemin gerildiğini farkedince yüzüme zorla yerleştirdiğim tebessümle " Buluşalım mı? Yani sana söylemek istediğim şeyler var. Müsait misin acaba?" dedim istemeyerek. Tuttuğu nefesini sesli bir şekilde dışarıya verdi ve tekrar alaycı bir şekilde " Demek buluşmak istiyorsun. Madem çok ısrar ettin buluşalım o zaman." dedi. Ya sanki ben illa buluşalım dedim ya. Off, nelerle uğraşmak zorundayım ya! Biraz daha dayan Kayra. Kurtulacaksın bu adamdan. Biraz daha dayan diyerek teselli etmeye çalıştım kendimi iç sesimle. Derin bir nefes aldıktan sonra" Teşekkür ederim. Nerede buluşalım? dedim ve sanki o her şeyi daha önceden planlanmış gibi düşünmeden buluşacağımız yeri söyledi. Bende hiç düşünmeden kabul ettim. Zaten şu anda bulunduğum yere yakın bir yerde buluşacaktık. Acaba Kaan öğrenirse kızar mı bana? Keşke söyleseydim daha önceden. Telefonu kapatarak buluşma yerine gitmeye karar verdim. Pınar önemli bir işi olduğunu söyleyerek yanımdan ayrıldı ve ben buluşma yerine yalnız gitmek zorunda kaldım. Hızlı adımlarla yürüyerek buluşma yerine geldiğimde hemen bir banka oturup Mert Bey'i beklemeye başladım. Kafamı çevirdiğimde Mert'in geldiğini görünce ayağa kalktım bana uzattığı elini sıkarak tekrar yerime oturdum. Oda benim karşıma oturarak yine o alaycı gülümsemesini yüzüne yerleştirdi ve umursamaz bir şekilde yüzüne baktıktan sonra konuşmaya başladım.
"Öncelikle buluşmayı kabul ettiğin için teşekkür ederim ve daha önce yaşanan olaylar için de çok özür dilerim. Biliyorum tuhaf bir karşılaşma oldu ama yapacak bir şey yok. Ben gerçekten tüm samimiyetimle sizden özür dilerim."
"Olanları değiştiremeyiz ama belki geleceğimizi değiştirebiliriz. O yüzden lütfen başınıza gelenleri rüya zannedip unutun yoksa geleceğinize yön veremezsiniz. Tıpkı siz benim arabamın önüne atladığınız zaman benim o olayın şokuyla geleceğime yön vermemem gibi! "
Ben iyi bir buluşma olduğunu düşünecekken şunun yaptığına bak. Konuşmak için ağzımı açtım ve kötü bir şey söylememek için kendimi tutmaya çalışıyordum.
" Ben olanları unuttuğunuzu düşünüyordum ama yanılmışım anlaşılan. "
" Bence de yanılmışsınız. Hem yaşanılanlar kolay unutulacak şeyler değil. Bir özür dilemekle de olmuyor maalesef."
Allahım sabır ver. Yoksa ben şuan karşımda oturan ukala kişiye dalacağım. Tuttuğum nefesimi sesli bir şekilde dışarıya bırakarak konuşmaya devam ettim.
" Anlaşılan bu konuşmanın sonu pek de iyiye gitmeyecek. En iyisi ben söyleyeceklerimi söyleyeyim. Sonra da gideyim. Hem yağmur yağıyor zaten. Sağanak olmadan gitsem iyi olur. Öncelikle benden uzak durun! Bana çiçek göndermenizi istemiyorum. Lütfen siz de bu oyundan vazgeçin. Uzamasın! "
" Bunları bana annesi babasını aldatmış olan kişi mi söylüyor! Hahaha
Çok komiksin gerçekten. Güldürme beni. Bana bak küçük hanım ben sana asla kendimi unutturmam. Eğer sen de annen gibi olmak istiyorsan olay başka o zaman. Sahi senin annen neden babanı aldattı? Hem de en yakın arkadaşının babasıyla? Bence sen önce bu soruların cevaplarını kendine ver sonra da bana hesap sorarsın! "
Yağmur iyice hızlanmıştı ve gözlerimden akan yaşlarla yüzümdeki yağmur damlaları birbirine karışmıştı. Suratına tokadı geçirmemek için yumruğumu sıktım ve bankın üzerinde duran çantamı hızla çekip elime aldığımda Mert oturduğu yerden kalktı ve karşıma geçti. Gözlerinin içine öfkeyle baktıktan sonra sinirli bir şekilde "Sen tam bir aşağılıksın! Sen ne sanıyorsun kendini ya! Vazgeçilmez falan mı? Egon gözünü kör etmiş! Sadece gözünü kör etmekle de kalmamış ayrıca beynini de yiyip bitirmiş belli ki!" bu sözlerimi duyunca yüzündeki alaycı tebessüm silinerek öfke yerleşti yerine ve beni kolumdan tutarak gözlerimin içine öfke dolu bir şekilde baktı. Kolumu hızla çekip giderken beni kolumdan tutarak durdurdu. Ona döndüğümde bana hızla yaklaşarak dudaklarını dudaklarımda birleştirdi. Gözlerim açılmıştı ve elimle onu iterek ağlamaya başladım. Beni ne sanıyordu? Bana böyle davranmaya ne hakkı vardı. Arkama bile bakmadan eve doğru koşmaya başladım. Yolun ortasında durarak hıçkıra hıçkıra ağladım birkaç dakika. Evin önüne geldiğimde bir kaç dakika öylece bekledim ve kapıya vurdum. Kaan kapıyı açar açmaz boynuna sarılıp ağladım. Daha sonra kulağına "Bana birşey sorma lütfen. Sana herşeyi anlatacağım." dedim fısıltıyla çıkan sesimle. Kaan'ın boynundan ayrılarak botumu ve paltomu çıkarıp salondaki koltuğa oturdum ellerimi dizlerimin üzerine koyarak. Kaan yanıma gelip oturduğunda hâlâ ağlıyordum. Kafamı ona çevirdiğimde ne olduğunu anlamaya çalışıyormuş gibi bana bakıyordu. Üzerim sırılsıklam olmuştu. Ona doğru dönerek herşeyi anlatmaya başladım.
"Hani bana geçenlerde bir çiçek gelmişti. İçinde de bir tane kart çıkmıştı. Ben o kağıdı sana göstermemek için uyuduğum yastığın altında sakladım. Daha sonra uyandığım zaman kağıdın arkasında bir telefon numarası yazıyordu. Yani Mert'in mumarasıydı. Bende Pınarla buluştuğum zaman bu olanları ona anlattım ve Mert ile buluşup ondan tekrar özür dilemek istedim. Aslında özür dilemek için buluşmayacaktım, benden uzak durmasını söyleyecektim. Onu aradım o da kabul etti. Bulunduğum yere yakın bir parkta buluştuk. Yine bana o kötü laflarını söyledi. Bende sinirlenip çantamı alıp giderken kolumdan tutup beni kendine çekti ve... "
Daha fazla dayanamadım ve ağlamaya başladım. Bu cümlenin devamını getirmezdim. Kendimi buna hazır hissetmiyordum. Henüz yaşadığım olayın şokunu bile atlatamazken Kaan'a nasıl söylerdim bunu.
*Kaan*
- Sana ne yaptı Kayra! Söyle bana. Ne yaptı sana!
" Beni öptü! Tamam mı o beni öptü. Hem de dudaklarımdan öptü. Kendimi o kadar kötü hissediyorum ki... Ben bu durumu kendime bile söyleyemiyorum Kaan!"
Kaan şaşırmış bir şekilde bana bakıyordu ama ben onun yüzüne bile bakamıyordum. Hâlâ ağlıyordum ve ne yapacağımı bilemiyordum. Kaan'ın yanından kalkarak odama doğru gitmek için merdivenleri çıkmaya başladım. Kaan'ın arkamdan seslenmesini beklerken o tek kelime bile etmiyordu. Odama girip kapıyı kapatarak yatağıma oturdum ve yeri izlemeye başladım. Birden odanın kapısı açıldı ve Kaan karşımda dikildi. Kaan kollarımdan tutup oturduğum yataktan beni kaldırdı ve önüme eğdiğim kafamı eliyle kaldırdı ve ona bakmamı sağladı. Ona baktığımda gözlerinin içi kıpkırmızı olmuştu ve gözlerinden yaşlar akıyordu. Elimle gözündeki yaşları sildim ve öylece durdum. Sonra tekrar kafamı ona kaldırdığımda ellerimi tuttu ve gözlerimin içine bakarak "Seni seviyorum Kayra" dedi. Duyduklarım karşısında çok şaşırmıştım ve ne yapacağımı bilemez bir şekilde ellerimi çekerek öylece durdum. Bende onu seviyordum ama neden söyleyemiyordum. Bunu ona neden yapıyordum. Kaan tam odanın kapısını açıp çıkacakken onu adıyla seslenerek durdurdum.
"Kaan, bekle."
Arkasını dönüp bana bakınca hiç düşünmeden "Seni seviyorum" dedim. Gözlerinin içi gülüyordu. İki adımla karşıma geldi beni belimden elleriyle sarıp kendine çekerek dudaklarıma ufak bir buse bıraktı o yumuşak dudaklarıyla. Benden ayrıldığı anda elini tuttum ve yüzüne gülümsedim. Ellerini belimden çekerek odamdan çıktı. Üzerimdeki ıslak kıyafetlerimi değiştirip aşağıya indiğimde Kaan salonda oturuyordu. Usulca yanına oturdum ve dizinin üzerinde duran elini tuttum. Yüzü bana döndüğünde hâlâ düşünceliydi. Ellerimle yüzünü kavrayarak bana bakmasını sağladım.
"Ben gerçekten çok özür dilerim. Böyle olmasını istemezdim gerçekten. Keşke onunla buluşmayı teklif etmeseydim. Belki o da beni...."
Kaan parmağını dudağıma koyarak cümlenin devamını getirmemi istemediğini belli ederek beni susturdu. Dudağımdaki parmağını indirince tekrar elini dizlerinin üzerine koydu. Onun böyle üzgün olmasına dayanamıyordum. Ona sarıldım ve yanağına kocaman bir öpücük bıraktım. Sinirli olduğunu her halinden anlıyordum. Elleriyle beni kendinden ayırarak konuşmaya başladı.
"Kayra ben seni çok seviyorum. Bunu göremiyor musun? Ben sana kimsenin dokunmasını istemiyorum Kayra! O adam karakolda senin eline dokununca içimin nasıl acıdığını biliyor musun? Peki ya o adamın seni öptüğünü duyunca neler hissettiğimi? Bunları biliyor musun? Ben sana dokunmaya kıyamazken o adam sana nasıl dokunur Kayra! Ben senin saçlarını bile okşayamazken o adam senin dudaklarına dokunuyor Kayra! " konuşmasını bitirince kafamı önüme eğdim ve hiçbir şey söylemeden öylece ağladım. Elinin varlığını omzumda hissedince ona dönüp sarıldım. Gözyaşlarım hâlâ akıyordu ve ben de durdurmak istemiyordum akan yaşlarımı. Kaan elleriyle belimi sardı ve bana sıkıca sarıldı. Ellerimle gözyaşlarımı silerek Kaan'dan ayrılıp koltuğa uzandım. Kaan bir süre öylece bana baktıktan sonra gelip yanıma uzandı ve eliyle saçımı okşarken bana söyledikleri aklıma gelince gözlerimden yaşlar aktı tekrar. Eliyle gözlerimdeki yaşları silerken ben de ona sıkıca sarıldım ve başımı göğsüne yasladım. Ben öylece dururken Kaan saçımı okşamaya devam ediyordu. Bunu ona neden yapıyordum. O beni böyle çok severken ben neden ona bu acıları yaşatıyordum. Neden onunla mutlu olmayı denerken her defasında birşeyler mutlu olmamı istemiyordu? Kafamı kaldırdığımda Kaan uyumuştu. Ellerimi belinden çekerek yavaşça yanından kalktığımda gidecekken beni kolumdan tutup hızla kendine çektiğinde bütün bedenim onun bedeninin üzerindeydi. Hızlı bir şekilde nefes alıp vermeye başladım. Elleriyle belimi sıkıca sararak kendine biraz daha yakınlaştırdı beni. Yüzüm ona o kadar yakındı ki alıp verdiği nefesi bile duyabiliyordum. Fısıltıyla karışık bir ses tonuyla "Kaan ne yapıyorsun?" dedim. Kaan gözlerini açmadan devam etti. "Seninle uyumak istiyorum. Ne olmuş yani?" diyerek. Nefes alıp vermişim biraz daha düzensizleşince tekrar konuşmaya devam ettim. "Ama burası çok küçük ikimiz buraya sığmayız. O yüzden sen burada uyu, ben odamda uyuyabilirim." Kaan nefesini sesli bir şekilde dışarıya vererek gözlerini açtı ve "O zaman ben de senin odanda uyurum" dedi. Ellerimle ağzımı kapatarak olmaz anlamında kafamı sağa ve sola salladım. Kaan da daha fazla diretmeden gözlerini tekrar kapatıp bana daha sıkı sarıldı. Ben de daha fazla ısrar etmeden kafamı Kaan'ın göğsüne yaslayıp gözlerimi kapattım.
" Dokunma bana! Çek ellerini üzerimden! Bırak beni dedim sana! Bırak beni! Dokunma!" Gördüğüm kabusun etkisiyle Kaan'ın tişörtünü çekiştiriyordum. Ellerimin yavaş yavaş tişörtten çekildiğini hissedince tekrar rahatlamış bir şekilde başımı yastık görevi gören Kaan'ın göğsüne yasladım. Yüzümü okşayan elin varlığıyla zorla da olsa gözlerimi açarak kafamı kaldırdım ve üzerinde uyuduğum Kaan'ı farkederek hızla kalkmaya çalıştım. Ellerimle gözlerimi ovuşturarak uyanmaya çalıştım. Ayağa kalktığımda Kaan tek elini başının altına almış gülerek beni izliyordu. Biraz duraksadıktan sonra ona doğru döndüm ve gülümsedim. Sonra da yüzümü yıkamak için lavaboya doğru yürümeye başladım. Sanki yaşayan ölü gibiydim. Allahım gördüğüm kabusu bile hatırlamakta zorluk çekiyordum. Lavaboya girip ışığı açtım ve musluktan akan lan dondurucu soğukluktaki suyla yüzümü hızlı hızlı yıkayıp aşağıya indim. Merdivenlerin başında duran Kaan'a ilişti gözlerim. Öylece durmuş bana bakıyordu. Merdivenin başına doğru inerek karşısına dikildim. "Ne oldu? İyi misin?" dedim. "Asıl sen iyi misin? Kabus gördün hatırlamıyor musun?" biraz düşündükten sonra cevap verdim "Kabus gördüğümü hatırlıyorum ama ne gördüğüm hakkında hiçbir fikrim yok. Ama sen bana anlatma olur mu? Bilmek istemiyorum." diyerek. Kaan da onaylamış gibi kafasını aşağı yukarı salladı. Merdivenlerden inip salondaki koltuğa oturdum ve hâlâ etkisinde olduğum uykudan uyanmaya çalıştım. Kafamı gelen mesaj sesiyle titreyen telefonuma çevirdim ve elime alıp mesajın kimden geldiğine bakmak için şifremi tuşladım.
*Mert *
- Naber prenses? Nasılsın?
Ne yapmaya çalışıyordu bu adam. Allah kahretsin ya ne biçim bir bela bu! Gelen mesajı yanımda oturan ve meraklı gözlerle bana bakan Kaan'a gösterdim. Telefonu eline alarak Mert'i aradı ve telefonu kulağına dayadı. Usulca ne konuştuklarını dinlemek için Kaan'ın yanına yanaştım. Galiba Mert telefonu açmamış olacak ki sesli bir şekilde dışarıya verdi Kaan nefesini. Sonra da elinde sıktığı telefonu kanepenin üzerine fırlattı. Daha sonra koltuğun üzerinde titreyen telefonu Kaan'dan daha önce davranarak aldım ve arayan kişinin Mert olduğunu görünce önce Kaan'a baktım sonra da telefonu açmaya yeltendim ama açmadan Kaan elimden çekerek aldı. Kaan biraz bekledikten sonra telefonu açarak kulağına dayadı ve galiba Mert Kaan'ın ben zannedip bir şeyler zırvalıyordu ki Kaan hiç konuşmadan onu dinliyordu. Daha sonra Kaan telefonu hoparlöre alarak Mert'in söylediklerini benim de duymamı sağladı. Mert'in sesi olduğundan ciddi geliyordu. Ve hiç beklemediğim şekilde konuşuyordu.
"Kayra, öncelikle dün yaşananlar için senden çok özür dilerim. Lütfen bir şey demeden beni dinle. Galiba ben sana karşı birşeyler hissediyorum. Yanlış anlama bu his nefret değil tam tersine sevgi. Ben senden hoşlanıyorum. Daha fazlası da olabilir bu hissettiklerimin. Lütfen beni affet. Ben seni tanıdığım günden beri hiç beklemediğim bir şekilde değiştim. Önce sana kötü davrandım daha sonra ne olduğunu anlamadığım bir şekilde senden hoşlanmaya başladım ve seni öptüm. Lütfen Kayra sana yaptıklarım için beni affet. "diyerek telefonu kapattı. Ne yapacağımı bilmiyordum. Çok şaşırmıştım. Önce elimdeki telefona sonra da Kaan'a baktım. Kaan'ın nevri dönmüş gibi yumruğu sıkması beni daha da endişelendiriyordu. Kaan koltuğa oturarak kafasını iki elinin arasına alarak düşünüyordu. Hemen yanına oturdum ve koluna dokunarak özür diledim. Eliyle elime dokundu ama konuşmadı. Elimle kafasını bana çevirmesini sağladım. Birkaç dakika bana baktı ve öylece durdu. Eliyle omzumdan tutarak beni kendine çekip sarıldı. Kulağıma fısıltı gibi çıkan sesiyle bana birşeyler söylemeye başladı. "Kayra, ben seni kimseyle paylaşamam. Ne o adamla ne de bir başkasıyla. Ben seni bırakamam. Lütfen sen de beni bırakma. Beni saçlarımdan, gözlerinden, ellerinden, kendinden mahrum bırakma. Ben sana çok alıştım o yüzden beni kendinden uzaklaştırma. Ben sensiz yapamam. Sana bu kadar kısa zamanda çok çabuk alıştım ve sen bana çok iyi geldin Kayra. Ben seni çok seviyorum. Seni çok seviyorum. Seni seviyorum. "sözleri iliğime kadar işlemişti ve gözlerimden akan yaşlar tişörtünü ıslatmıştı. Ona daha da sıkı sarılarak ağladım." Ben seni bırakmayacağım. Merak etme. Ben gidip onunla konuşacağım. Her şeyi halledeceğim. Lütfen sen de bana güven. Olur mu? "sözlerimi bitirmemle Kaan benden ayrılarak kafasını olumsuz bir şekilde sağa sola salladı." Olmaz Kayra. Bu defa seni o adamın yanına tek göndermeyeceğim. Ben de geleceğim seninle. Sakın itiraz etme ben de geleceğim seninle. Sen telefondan ona mesaj at. Evinin adresini öğren. Biz de seninle gidip konuşalım. Ama seni tek göndermeyeceğim bunu bil! " biraz bekledikten sonra tekrar telefonu elime aldım Kaan'ın yanında Mert'e mesaj attım.
" Mert, kusura bakma rahatsız ediyorum ama seninle buluşmamız gerek. Yarın senin evine geleceğim. Bana adresi gönderir misin? "
Mesajı gönderdikten sonra yaptığımın doğru olup olmadığını düşünmeye başladım ama birkaç dakika geçmeden Mert mesajıma cevap yazmıştı. Hemen aceleyle telefonu açtım ve yazdığı cevaba baktım.
" Olur Kayra. Sen nerede istersen. "demişti ve ardından da ev adresini mesaj olarak göndermişti. Cevap yazmak için telefonu elime aldım ve yazmadan önce saat kaçta buluşmamız gerektiğini Kaan'a sordum." KAAN saat kaçta buluşalım Mertle.?" dedikten sonra Kaan bir süre düşündü ve akşam 9:30 dedi. Neden böyle bir saat söylemişti ki. Acaba aklında bir plan mı vardı? Öğrenmem lazımdı. Önce Mert'e saati mesaj olarak yazdım sonra da Kaan'a "Neden bu saati söyledin buluşmak için? Aklında bir plan mı var?" Kaan önce gözlerini benden kaçırdı sonra da yüzüme bakarak cevap verdi. "Hiç canım öylesine. Başka ne olabilir ki?" fazla üstelemeden telefona gelen mesaja baktım. Mesaj Mert den gelmişti.
"Peki olur. Bana uyar. Hem yarın benim doğum günüm. Birlikte pasta yeriz. Olur mu? Lütfen kabul et Kayra." mesajı okuduktan sonra şaşırmıştım açıkçası. Mesajı Kaan'a gösterince ifadesiz bir şekilde yüzüme bakmaya başladı. Elimle eline dokundum ve kafasını bana çevirdi. Bir şey söyleyecekmiş gibi dudaklarını araladı.
*Kaan*
- Tamam Kayra sorun yok. Yarın oraya birlikte gideceğiz. Sanki sen oraya onunla konuşmaya değil de doğum günü kutlamaya gidiyormuşsun gibi birşeyler giy. Planımızın çok iyi işlemesi gerekiyor. O yüzden en ufak bir açık vermemeliyiz. Ama yarın gittiğimizde de herşeyi halledip gelelim. Yani o adamdan kurtulalım.
"Ama Kaan neden böyle bir şey yapmayı düşündün ki?"
*Kaan*
- Herşey eksiksiz olmalı Kayra. Kurtulacaksak tam kurtulmalıyız bu adamdan. Onun senin adını ağzına almasına bile dayanamıyorum. O yüzden her şeyi halledip öyle dönmeliyiz eve.
Başımla onayladım dediklerini. Telefonu masanın üzerine bıraktım ve koltuğa oturdum Kaan'ın yanına. Kafamı kaldırıp saate baktığımda çok geç olduğunu fark ettim. 12:45...
"Saat bayağı geç olmuş benim uykum geldi. Benim uyumaya gidiyorum. Sende uyu istersen." deyip odama gitmek için ayağa kalktığımda Kaan da elimi tutarak ayağa kalktı. Ne olduğu anlamadığım bir şekilde beni kucağına aldı ve merdivenlerden çıkmaya başladı.
"Kaan ne oluyor? Beni kucağından indirir misin lütfen?" dedikten sonra yüzüme bakarak konuşmaya başladı.
*Kaan*
- Uykum geldi demedin mi? Benim de uykum geldi. Uyumak için odaya gidiyoruz işte. Ne var bunda. "
" Ne yani benimle birlikte mi uyuyacaksın? "
*Kaan*
- Daha önce de birlikte uyumuştuk şaşıracak bir durum değil.
Söylediklerine dudak kıvırdım ve iki elimi boynunun arka tarafında birleştirip kafamı omzuna yasladım. Odanın önüne geldiğimizde açık kapıdan içeri geçip beni kucağından indirdi ve üzerimi değiştirmem için odadan çıktı. Kaan odadan çıkınca dolabı açıp en sevdiğim mavi renkli pamuklu ve kedili geceliğimi çıkarıp hızlıca üzerimi değiştirdim. Üzerimden çıkanları banyoya gidip çamaşır makinasının içine koydum ve odaya döndüğümde Kaan yatağa uzanmış tavanı izliyordu. Kapıyı kapattığımda kafasını bana çevirdi ve gülümsedi. Yorganı kaldırıp yatağa uzandım ve bağlamış olduğum saçımı açtım. Esnedikten sonra arkamı dönüp gözlerimi kapatacağım sırada Kaan beni kendine çevirerek kolunu kafamın altına koyarak eliyle beni kendine çekip sardı. Biraz irkilsem de bir kaç dakika sonra ben de yorganın üzerinde duran elimi yorganın içine koyarak Kaan'ın beline sarıldım. Kafamı kaldırdığımda Kaan'ın gözleriyle karşı karşıya geldi gözlerim. Gözlerimi kaçırmak isterken Kaan'ın dudakları dudağımdaydı. Öyle yumuşaktı ki dudakları bir süre bekledikten sonra öpücüğün karşılık verdim. Dudaklarımı dudaklarından ayırınca utandığım için elimi Kaan'ın belinden çekip yüzümü kapattım. Belimden ayrılan el, yüzümdeki elime iliştiğinde yüzümü daha da sıkı kapatmaya çalıştım ama Kaan elimi yüzümden çekerek tekrar kendi beline götürüp yerleştirdi. Kendi elini de belime koyarak beni biraz daha yakınlaştırdı kendine. Kafamı Kaan'ın koluna biraz daha iliştirdikten sonra elimle beline daha da sıkı sarılarak gözlerimi kapattım. Başımın altındaki el saçlarımı okşuyordu. Gözlerimi açmadan konuşmaya başladım.
"Rahatsız oluyorsan toplayabilirim."
*Kaan *
- Rahatsız olduğum için değil belki bu saçlara bir daha bu kadar yakından dokunamam diye okşuyorum saçlarını.
Elimi belinden çekerek dirseklerimle yataktan destek alarak doğruldum ve elimle yatakta bana bakan Kaan'ın saçlarını okşayarak" Bu eller her zaman benim saçlarımı okşayacak bunu unutma. Tabi sen benden başkasına gönlünü kaptırmazsan... "diyerek kıkırdadım. Kaan öylece durduktan sonra dudağını kıvırdı ve beni yatağa çektiği an bütün ağırlığını üzerimde hissettim. Nefes alıp verişlerim düzensizleşmişti. Tam dudaklarımı bir şey söylemek için araladığım anda Kaan'ın dudakları dudaklarımdaydı. İstemsizce gözlerimi kapattım ve dudaklarına karşılık verdim. Elim Kaan'ın beline iliştiğinde bir şey farkettim. Üstü çıplaktı... Hem de bu soğukta. Elim beline dokunduğu anda elimi çektim. Tişörtümün alt kısmına ilişen Kaan'ın elini tutarak onu engellediğimde dudaklarını dudaklarımdan çekti ve bana bakarak parmağını yüzümde dolaştırmaya başladı. Nefes alıp verişlerimin düzensizleştiğini hissedince gözlerimi açtığımda Kaan hâlâ üzerimdeydi ve öylece beni izliyordu. Tam dudaklarımı bir şey söylemek için aradığımda Kaan parmağıyla beni susturdu ve üzerimdeki ağırlığını alıp yanıma uzandı. Bedenimi ona çevirdiğim zaman bana sarılarak "Özür dilerim." dedi ve beni kendine yakınlaştırıp kolunu kafamın altına koydu. Bende elimi çıplak beline koyarak ona sıkıca sarıldım. Başımı vücuduna daha da yakınlaştırarak gözlerimi kapattığımda Kaan'ın çıplak ayakları ayağıma değince gıdıklanıp kıkırdadım.

LACİVERTLERİN EFENDİSİWhere stories live. Discover now